Merdiven Altı Estetik Kurbanları

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de estetik çok hızlı büyüyen ve karlı bir sektör. Bu pastadan payını almak isteyenlerin de sayısı her geçen gün artıyor. Aslında insan vücuduna hangi amaçla olursa olsun bir iğne batırılıyor veya derisine herhangi bir ışın veriliyor ise bu bir tıbbi işlemdir. Yıllarca hekimlerimiz tarafından göz ardı edilen kıllardan kurtulma yani epilasyon işlemi bile bir tıbbi işlemdir. Her türlü tıbbi işlemin diplomalı bir hekim tarafından yapılması gerekir. Estetik ameliyatları yapmak için ise “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı” diplomasına sahip olmak gerekir.

Estetik Uzmanı Kavramı

Birçok ülkede yetkili sağlık otoritelerinin (yani sağlık bakanlıklarının) onayı dışında çeşitli kurslar düzenlenerek ücret karşılığı bu kursları tamamlayanlara “Estetisyen”, “Güzellik Uzmanı”, “Estetik Uzmanı” gibi ünvanlar içeren sözde sertifikalar verilmektedir. Genellikle bu sertifikaları alanların yapabilecekleri işlemler ve yetki sınırları tam belirlenmiş değildir. Eğitimleri de yetersiz olan bu kişiler tek başlarına yani başlarında kendilerini denetleyen daha yetkili ve eğitimli kişiler olmaksızın çalıştıklarında çeşitli hasarlara ve istenmeyen sonuçlara yol açabilmektedirler.

Estetik Mağdurları

Güzellik salonlarının amacı her ülkede az çok bellidir ve buralarda hiçbir şekilde tıbbi işlemler yapılamaz. Ancak estetik merkezleri adı altında çalışan ve zaman zaman tehlikeli tıbbi işlemler de uygulayan ve yasal çalışma izinleri olmayan pek çok merkezin de varlığı bilinmektedir. Hatta başka amaçlar için izin almış çeşitli tıp merkezleri ve polikliniklerde de estetik işlem ve ameliyatların yapıldığı da bilinmektedir. Kanun maddeleri bunların önüne geçememektedir. Buna karşılık bu yetkisiz yerlerde yapılan işlemler sonunda kalıcı hasarlara uğrayan insanların sayısı da giderek artmaktadır.

Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Uyarıyor

Estetik kurbanlarının sayısının artması derneğimizin Türk kamuoyuna yeni bir uyarı yapmasını zorunlu hale getirdi. Dernek başkanı Prof. Dr. Sühan Ayhan’ın duyurusu şu şekilde:

ESTETİK VE GÜZELLİK AMAÇLI UYGULAMALAR İŞİN UZMANINA YAPTIRILMALI

Daha güzel görünmek için tıbbın ve estetik endüstrisinin olanaklarından yararlanmak günümüzde kişisel bakımın bir parçası olarak kabul görüyor. Bu amaçla cerrahi ve cerrahi olmayan birçok uygulama var ve bu alan çok sayıda insanın çalıştığı, birçok branştan hekimin yer aldığı büyük bir ekonomi haline geldi. Ülkemiz dünyada bu alanda en çok işlem yapılan ilk 10 ülke arasında. Hem kendi ülkemizden hem de yurt dışından güzelleşmek, gençliğini korumak için birçok kişi bu uygulamaları yaptırıyor. Ne yazık ki bu alanda yeterli eğitim almamış, uzmanlığı olmayan doktorlar ve hatta hekim olmayan kişilerin uygulamaları geri dönülmez istenmeyen sonuçlara da yol açabiliyor. Güzelleşeyim derken sağlığınızdan olmamak için Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Sühan Ayhan şu uyarıları yaptı:
Antalya’da yine üzücü bir estetik işlem mağduriyeti ile karşılaşıldı. Hastaya geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bu örnek üzerinden, işlem kararı, doktor ve klinik seçimindeki önemli noktaları vurgulamak istiyoruz.
1) Yüzünüzde, vücudunuzda sizi rahatsız eden bölgelerle ilgili şikayetleriniz için cerrahi ya da cerrahi olmayan estetik uygulamalarla çözümler bulunabilir. Bu konuda şikayetlerinizi ve ne istediğinizi net olarak belirleyin ama tedavinizin seçimini sosyal medya ve internet araştırmalarından kendiniz yapmaya çalışmayın. Buna hekiminizle birlikte karar verin.
2) Bazı işlemler muayenehane ortamında gerçekleşirken genel anestezi alarak yapılan işlemlerin hepsi ve yağ dolguları tam teşekküllü hastane ortamında yapılmalıdır. Size aksi bir teklifle gelinirse bu riski almayın ve işlemi yaptırmayın.
3) İşlem öncesi size verilen onam formlarını dikkatle inceleyin. Hangi işlemin ne tür riskler taşıdığını, ne kadar kalıcı olabileceğini doktorunuza sormaktan çekinmeyin. Tüm işlemlerin küçük de olsa komplikasyon riski taşıdığını bilerek ve kabul ederek bu işlemleri yaptırın.
4) Son olarak estetik cerrahi işlemler için hekim seçerken lütfen hekimin diplomasını kontrol edin. Çünkü

Sonuç

Gösterişli bekleme salonları, renkli medya reklamları ve doğruluğu tartışmalı sosyal medya paylaşımları sizleri aldatmasın. Estetik işlemlerin hemen hepsi büyük veya küçük tıbbi işlemlerdir ve ciddi sağlık sorunları yaratabilirler. Estetik bir işlem düşünüyor iseniz uzmanınızı doğru seçin. Sağlık bakanlığı tarafından verilmiş “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı” diplomasını görmek isteyin.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Abdominoplasti Nasıl Yapılıyor

Karın Germe Ameliyatı Nasıl Yapılıyor

Vücut güzelliğini sağlamanın en etkin yöntemlerinden biri olan karın germe ameliyatı tıp dilinde abdominoplasti olarak adlandırılır.

Abdominoplasti hangi durumda yapılır

Düzgün bir karın görüntüsü vücut güzelliğinin olmazsa olmazlarından biridir. Ancak bu görüntüyü bozan çeşitli durumlar mevcuttur. Bunların başlıcalarını söyle özetleyebiliriz:

  • Doğum(lar) Gebelikte karın derisinin ciddi ölçüde gerilmesi deri altında yırtıklara neden olur. Bu yırtıkların iyileşmesi deri altında kalıcı yara izlerine yol açar. Ayni şekilde genişleyen karın derisi doğum sonrasında eski gerginliğine ulaşamayabilir ve altta bir sarkıklığa neden olabilir. Özellikle çoğul doğumlarda aşırı genişlemeye bağlı olarak karın ön duvarını oluşturan adeleler yırtılarak birbirinden ayrılabilir. Bu durum da karın duvarında deri gevşekliği olmasa bile dışarı doğru bombeli bir görünüme yol açabilir.
  • Aşırı kilo değişiklikleri Obezite veya fazla kilolu olmak da yağların ağırlığına bağlı olarak karın derisinde çatlaklar ve sarkmaya yol açar. Bunun üzerine kilo verme eklendiğinde karındaki sarkıklık daha da belirgin hale gelir.
  • Yaşlılık Zamanla derinin esneklik ve gerginliği azalır. Bunun üzerine hafif de olsa kilo fazlalığı veya zayıflama eklenirse karın derisindeki sarkma çok daha belirginleşir.

Karın germe hangi bozuklukları düzeltir

Karın görüntüsünde değişiklik yapan nedenleri yukarıda sıralamıştık. Karında estetik görüntüyü bozan faktörler ise:

  • Deri çatlakları (stria) Gerginliğe bağlı deri altı yırtılması ve deri altında yara izi kalması
  • Deri sarkıklığı Gevşemiş derinin karın altı tarafında katlanması ve kendi üzerine katlanması. Bu durum görüntü bozukluğu dışında katlanma bölgesinde kötü koku pişik kaşıntı ve ağrı gibi rahatsızlıklara yol açar.
  • Bombelik Kişi zayıf bile olsa karın bombe durduğundan “göbekli” görüntüsü ile dolaşır. Bunun nedeni karın ön duvarı kaslarında oluşan bir nevi fıtıktır.
  • Göbek deliğinin aşağıya kayması Göbek deliği normalde kalça kemiği üst kenarının daha yukarısında olmalıdır. Karın derisindeki gevşeme göbeği de aşağı çeker ve bu durum da estetik görüntü açısından bir dezavantajdır.

Abdominoplasti ameliyatının ana hatları

Günümüzde ciddi ölçüde hasara uğramış karın derisinin herhangi bir cerrahi işlem yapmadan eski haline döndürülmesinin imkanı yoktur. Ancak bozukluk incelendiğinde deri hasarının önemli bir kısmının göbek civarı ve altında olduğu görülür. Sarkıklık ve çatlaklar göbek üstü bölgesinde çok daha azdır. Göbek altı deri bol ve gevşektir. Tamamı çıkarılsa bile ortaya çıkan eksiklik yukarıdaki deri aşağı çekilerek kapatılabilir. Karın duvarındaki gevşeklik ise ancak deri altında çalışarak düzeltilebilir. Herkesin anlayabileceği gibi bir fazlalığı ortadan kaldırmak için genellikle onu kesip çıkartmak gerekir. Karın derisinde de fazlalığı almak için bir kesi yapmak zorundayız. Ancak bu kesiyi en kolak saklanacak yer olan kasık bölgesinde yapmak mümkündür. Karın kaslarındaki fıtık ve gevşekliği onarmak için ise bu kasları görünür kale getirmeliyiz. Bunu da karın duvarı altında yapacağımız bir tünelin içinden gerçekleştirebiliriz. Bu tünelin uzunluğunun karın üst kenarına diğer bir deyişle göğüs tahtası kemiğinin alt kenarına kadar uzanması gerekir çünkü karın kasları buraya kadar ilerler. Tüneli açarken karşılaşılan bir engel göbek deliğidir. Burada derinin etrafı çepeçevre kesilerek göbeğin karın duvarına yapışık kalması sağlanır. Fazla deri çıkarıldıktan sonra geride kalan düzgün deride uygun yere yeni bir göbek deliği açılıp karın duvarında duran göbek bu delikten dışarı uzatılıp karın derisine dikilir. İşlem tamamlandığında kasık üzerindeki dikiş izinin uzunluğu kişiden kişiye değişir. Sarkıklık ne kadar fazla ise kalacak izin kenarlara ve arkaya doğru uzanması o kadar fazla olur. Ancak külot veya bikini altı modeline göre bu iz içeride kalacak şekilde ayarlanabilir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Uyanık Ameliyat

Uyutmadan Ameliyat Etme

Ameliyat denilince aklımıza gelen ilk çağrışım anestezi veya narkoz kavramlarıdır. Anestezi her türlü ameliyatın yapılmasına olanak sağlayarak cerrahide çok önemli bir mesafe alınmasına yol açmıştır. Her ne kadar günümüzde genel anestezi çok güvenli bir hale gelmiş ise de geçmişte yaşanan anesteziye bağlı ölümler nedeni ile hala insanlarda bu konuda yerleşmiş bir korku mevcuttur.

Anestezi tipleri

Ana hatları ile iki tür anestezi vardır:

  • Genel anestezi: Burada hasta tam ve derin bir uykudadır. Bilinç kapalıdır. Ağrı duymaz ve yapılanları hatırlamaz. Ancak nefes alma yeteneği kaybolmuştur ve solunumu bir makine tarafından sağlanır. Yani hayatta kalması tamamen anestezi doktorunun elindedir. Ameliyat sonunda normal nefes almaya dönebilmesi ve bilincinin geri gelmesi için uyandırılması gerekir. Genel anestezi saatler hatta günlerce verilebilir. Ancak hasta uyandıktan sonra bazı istenmeyen etkiler sık olarak görülür. Bunların başında bulantı, kusma, üşüme ve titreme nöbetleri, geç uyanma ve bilincin yavaş açılması gibi bulguları sayabiliriz.
  • Lokal anestezi: Sıvı şeklinde enjekte edilebilen ve yapıldığı bölgeyi uyuşturan ilaçlar mevcuttur. Bunlara lokal anestezikler denilir. En çok kullanıldıkları alan diş hekimliği dir. Ayrıca küçük alanlardaki kısa süreli ameliyatlarda da kullanılırlar. Bunların en büyük avantajları bilinci ve solunumu etkilemeden yalnızca yapıldıkları bölgeyi uyuşturmalarıdır. Cerrahi işlem bittikten sonra hasta hemen normal yaşamına geri dönebilir. Genel anesteziden sonra görülen bulantı, kusma, zihin bulanıklığı ve nefes alma zorluğu gibi istenmeyen yan etkileri yoktur. Ancak bazı dezavantajları da vardır. Bunların başında etki süresinin nisbeten kısa olması gelir. Ayrıca ilk yapılışları bir iğnenin batırılması ile olur ve bir miktar ağrıya yol açar. Küçük bölgelerin uyuşturulmasında bu ciddi bir sorun oluşturmaz çünkü iğne genellikle bir kez batırılır. Buna karşılık geniş bölgelerin uyuşturulmasında iğnenin defalarca batırılması gerekir ki bu da başlangıçta rahatsız edici bir ağrıya neden olur. Bir başka dezavantaj ise verilebilecek en fazla dozun sınırlı olmasıdır. Genel anestezide olduğu gibi sürekli olarak verilmeleri uygun değildir. Çünkü bunların vücuttan atılmaları zaman alır ve ardarda verilen dozlar birikerek tehlikeli yan etkiler yaratabilir.

Neden uyanık ameliyat

Her ne kadar günümüzde genel anestezi altın standart ise de sedasyon denilen bir anestezi tipi daha vardır. Burada hastanın solunumu durdurulmaz ve bilinci tamamen kapatılmaz. Kuvvetli ağrı kesiciler ve yarı uyutucu ilaçlar ile hasta yarı uyur hale getirilir. Genellikle ağrı duymaz ve/veya duyduğu hafif ağrıları hatırlamaz. Ameliyat bittikten sonra kendine gelmesi genellikle kısa sürede olur. Ancak burada da tam uyanma ve fonksiyonların geri gelmesi bir süre alır. Bunu sarhoş bir insanın ayılması gibi düşünebiliriz. Genel anesteziden biraz daha güvenli olmasına karşın sedasyon anestezisinin de bazı istenmeyen sonuçları görülebilir. Genel anestezi ve sedasyon anestezisinin mutlaka bir anestezi doktoru tarafından verilmesi gerekir. Ayrıca bu anestezi her türlü anestezi malzemesinin bulunduğu tam donanımlı bir ameliyathanede verilebilir. Günümüz ameliyatlarında anestezi önemli bir gider oluşturmaktadır. Bunun nedeni işlemin genellikle bir anestezi uzmanı ve anestezi teknisyeni ile birlikte yapılması ve kullanılan ilaçların pahalı olmasıdır. Oysa lokal anestezi ile yapılan ameliyatlarda hasta tamamen uyanıktır, genellikle anestezi hekimine ve anestezi makinesi kullanmaya gerek yoktur. Ameliyat bittiğinde hasta rahatlıkla ve hemen normal yaşamına geri döner. Aldığı ilaçlara bağlı yan etkilerle karşılaşmaz ve bir uyanma ve istirahat dönemi geçirmez. Bütün bu etkiler hastada uyanık ameliyat olmanın daha güvenli olduğu inancını yaratır. Bu inanç bir dereceye kadar doğrudur.

Estetik cerrahi ve uyanık ameliyat

Günümüzde estetik ameliyatlarda mümkün olan en küçük işlemler ile düzeltme yapılması eğilimi giderek artmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi plastik cerrahi uzmanı olmayan bazı tıp mensuplarının da estetik işlemler yapma arzusudur. Cerrah olmayan bu hekimler ameliyathane kullanamadıkları ve anestezi doktorları ile birlikte çalışamadıkları için işlemlerini lokal anestezi ile yani uyanık hastalarda yapmak zorundadırlar. Bunun tek yolu etkili lokal anestezi kullanabilmektir. Bunu iyi öğrenenler pek çok estetik işlemi anestezi doktoru olmaksızın yapabilmektedirler. Plastik cerrahi uzmanları genellikle ameliyathanede ve anestezi doktoru ile birlikte çalıştıklarından genel anestezi altında çalışmayı tercih etmektedirler. Bu da yapılan işlemin maliyetini arttırmaktadır. Cerrah olmayan ancak estetik işlem yapan hekimler hastalarını uyanık olarak tedavi etme dışında bir olanağa sahip olmadıklarından genel anesteziyi tehlikeli olarak ve kendi yaptıkları uyanık işlemleri çok daha güvenli olarak tanıtma eğilimindedirler.

Uyutularak veya uyanık ameliyat. Hangisi daha iyi?

Biz plastik ve estetik cerrahlar yaptığımız işi 3 boyutlu ve değişik açılardan görmek isteriz. Bir memenin ayakta ve yatarken görünümü birbirinden çok farklıdır. Bir dikleştirme ameliyatında sonuç en iyi hasta oturur pozisyonda iken anlaşılır. Genel anestezi altında uyuyan bir hastayı oturur pozisyona getirmek hem güç hem de oldukça risklidir. Hastanın ağzından soluk borusuna uzanan tüp bir şekilde yerinden çıkar ise istenmeyen sonuçlara yol açar. Oysa uyanık yapılan bir ameliyatta hiçbir sorun yaşanmadan hasta oturtulabilir. Ayni durum kulak estetiği

Sonuç olarak pek çok estetik ameliyatta hastanın tam uyanık olması avantajlıdır. Ancak bu uyutularak veya yarı uyutularak yapılan ameliyatların daha tehlikeli ve/veya pahalı olmasından dolayı değildir. Bu tamamen hastanın ameliyat sırasında çok daha kolay hareket ettirilmesinden ve pozisyon değiştirebilmesinden kaynaklanmaktadır. Uyutucu ve/veya sakinleştirici ilaçlar verilmese bile her ameliyatta bir anestezi doktorunun hastanın başında durması ve hastayı izleyerek olası bir istenmeyen durumda müdahale etmeye hazır olması çok önemli bir güvencedir. Küçük veya büyük her cerrahi müdahale ciddi bir işlemdir. Prof. Dr. Ege Özgentaş mümkün olduğu kadar ameliyatlarını tam uyanık hastalarda lokal anestezi ile yapmayı tercih etmektedir. Ancak uyanı veya uyutularak bütün ameliyatlarını tam teşekküllü bir ameliyathanede ve anestezi doktoru eşliğinde yapmaktadır. Hasta güvenliği her zaman cerrahın rahatlığından ve ekonomik kazançlardan önde gelir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Yüz Germe İçin Bilmeniz Gerekenler

Facelift Ne Zaman Yapılmalı

Kadın erkek herkes için genç ve güzel görünmek arzu edilen bir durumdur. Ancak zaman ilerledikçe gençlik ve güzellik de yerini yavaş yavaş yaşlılığa bırakır. Yaşlanmanın ilk belirtilerinin yüz görünümünde ortaya çıktığını bilmeyen yoktur. Günümüzde özellikle iş hayatında genç ve dinamik yüzler tercih edilmektedir. Pek çok yetenekli insan sırf yaşlı görüntüleri nedeni ile iş hayatında arzuladıkları yere gelememe riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu ve başka nedenlerden yüz gençleştirme ameliyatları değerini artarak korumaktadır.

Yüz gençleştirmede neler yapıldı?

Yüz gençleştirme ilk olarak yüzdeki kırışıklıkların düzeltilmesi ameliyatları ile başladı. Facelift (yüz germe) olarak isimlendirilen bu ameliyatlarda mümkün olduğu kadar fark edilmeyecek bir bölgeden kesi yaparak yüz derisi olabildiğince arkaya doğru geriliyor ve fazla kısımları kesilerek deri tekrar dikiliyordu. Ayni dönemlerde yüz derisini kimyasal maddeler ile yakarak soymak (peeling) işlemleri de başladı. Bunlar her ne kadar başarılı sonuçlar ortaya çıkarsa da ciddi işlemler olmaları ve bir iyileşme süreci gerektirmeleri nedeni ile hep tereddütle karşılandı. Günümüzde insanları günlük görevlerinden ayırmadan yapılan daha kolay güzellik işlemleri ortaya çıktı. Bunlar cerrahi olmayan veya çok küçük cerrahi işlemler olarak adlandırılmakta. Yüzeyel lazer tedavileri, kimyasal dolgu ve botulinum toksini enjeksiyonları, özel hazırlanmış iplikler ile askılama, radyo frekans (RF) ve mikrodalga ışınları ile deri sıkılaştırma bunlara örnek olarak sayılabilir. Ancak bunların hiçbiri yüz germe (facelift) ameliyatları kadar etkili değildir.

Yüz germe ameliyatının gerekli olduğuna nasıl karar verilir?

Yüzdeki kırışıklıklar genellikle cerrahi olmayan veya minimal (çok küçük) cerrahi işlemler ile belli ölçüde düzeltilebilir. Botulinum toksini, dolgu enjeksiyonları ve daha iyisi kişinin kendi yağının enjeksiyonları kırışıklıkların düzeltilmesinde kullanılır. Deride sarkmalar başlamış ise iplikle asma işlemleri belirli bir süre yararlı etki yapabilir. Ancak bir süre sonra derideki ve boyundaki sarkmalar yukarıda sayılan işlemler ile düzeltilemeyecek bir düzeye ulaşabilir. Bunun hangi yaşta olacağı kişiden kişiye değişir. Yüzdeki sarkmaların artık diğer tedaviler ile düzeltilemediği durumlara yüz germe ameliyatı gereklidir. Günümüzde hala facelift ameliyatı kadar etkili sonuç veren bir başka işlem mevcut değildir.

Facelift ameliyatında neler yapılır?

Daha önce de belirtildiği gibi yüz germenin amacı fazla derileri çıkartarak yüzdeki sarkıklıkların giderilmesidir. Bunu sağlamak için yapılan başlangıç kesilerinde günümüze kadar ciddi bir değişiklik olmamıştır. Yüz bölgesinde bu izlerin en kolay gizlenebileceği yerler kulak önündeki çizgi, kulak arkasındaki çukur ve saçların içidir. Buralardan girerek yanak ve gerekiyor ise boyun derisi yapışık olduğu altındaki yapılardan kesilerek ayrılır ve serbestleştirilir. Böylece deri esner ve çekildiği zaman fazla kısımları kolayca çıkarılabilir. Ancak yalnız derinin fazlalığını almak yeterli olmayabilir. Deri altındaki yüz yapılarını saran kılıflar (fasya) da gerilerek derin dokuların da sıkılaştırılması sağlanır.

Yüz germe neden ilk tercih değildir?

Son derece etkili bir işlem olmasına karşın facelift ameliyatı ciddi bir ameliyattır. Her ne kadar hayati organlardan uzak olsa da yüz sinirleri üzerinde çalışıldığından yapılan bir dikkatsizlik yüz sinirlerine zarar verebilir. Bu sinirin zedelendiği yere bağlı olarak değişen ciddiyette yüz felçlerine yol açabilir. Deride gözlenen ameliyat kesi izi genellikle fazla farkedilmez ancak deri altında açılan tünel oldukça geniştir ve bu da iyileşme sırasında morluk şişlik gibi geçici sıkıntılar yaratabilir. Nadir de olsa karşılaşılabilecek aksiliklerden birisi de yüz derisinde değişen genişlikte gangren (nekroz) görülmesidir. Bu durum hem iyileşmeyi geciktirir hem de sonradan o bölgede hoş görünmeyen bir iz kalmasına neden olabilir. Hiçbir aksilik olmadan tamamlanan ameliyatlarda bile yüzdeki şişliğin inmesi haftalar alır. Ortalama olarak yüz germe ameliyatının sonucunun görünmesi 3 ay alır. Yüzde morluklar oluşmuş ise bunların kaybolması yaşa ve kişiye bağlı olarak 10-30 gün alabilir. Gene nadir olarak kesi yapılan ve dikilen bölgelerde dikkati çekecek izler kalabilir. Bahsedilmesi gereken bir başka nokta ise facelift ameliyatı yüzde yaşlanma ile ortaya çıkan yumuşak doku eksilmesini yani hacim kaybını düzeltemez. Eksilmiş yumuşak dokuların yerine konulması için mutlaka yüz germe öncesi yüze kişinin kendi yağ dokusu ile dolgu yapılması ve hacim kaybının giderilmesi gereklidir.

Cerrahınızı seçerken nelere dikkat etmelisiniz?

Ciddi bir hayati tehlikesi olmamasına karşın yüz germe (facelift) önemli bir ameliyattır. Mutlaka bir “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi” uzmanı tarafından yapılmalıdır. Günümüzde “estetik cerrahi” kelimesi kanunlardaki boşluklardan yararlanılarak pek çok hekim tarafından usulsüz olarak kullanılmaktadır. Hatta “estetik uzmanı” adını kullanarak cerrah olmayan hekimler daha da ilerisi hekim olmayanlar bile kendilerinin estetik ameliyatlar yapabilecekleri izlenimi vermeye çalışmaktadırlar. Sosyal medya yararlarının yanında yanıltıcı haberler ve reklamlar ile zaman zaman çok tehlikeli olabilmektedir. Toplumun büyük çoğunluğu sosyal medya üzerinde ciddi bir yasal denetimin olmadığının farkında değildir. Bu nedenle üzülerek söylemek gerekir ki etkileyici ancak doğru olmayan haber, program ve reklamlar pervasızca yapılabilmekte insanların kararlarında etkili olmaktadır. Bütün ameliyatlarda olduğu gibi estetik ameliyatlarda da hastanın kendisini güvende tutması için yapması gereken ilk şey başvurduğu hekimin “T.C. Sağlık Bakanlığı” tarafından verilmiş bir uzmanlık belgesi olup olmadığını kontrol etmektir. Yurt dışından alınmış sertifika kurs diplomaları, çalışma belgeleri vs yeterli ve geçerli değildir. Eğer bir devlet hastanesi veya üniversite hastanesinin “Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi” servisine başvurdu iseniz burada çalışan tüm hekimlerin diplamasının olduğundan emin olabilirsiniz. Ama ayni şey bazı özel hastaneler, özel klinikler ve muayenehaneler için geçerli değildir. Görsel olarak etkileyici bir mekanda bulunmanız doğru yerde olduğunuz anlamına gelmez. Mutlaka hekiminizin “Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği” üyesi olduğunu kontrol ediniz. Bunun için http://www.plastikcerrahi.org.tr/ sayfasına girerek isim araması yapmanız yeterlidir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Estetik Ameliyatlar Nerede Yapılmalı?

Ameliyat Ne Demektir

Ameliyat insan vücudu üzerinde yapılan cerrahi bir işlemdir. Ameliyat kısa süreli ve yalnızca yüzeyel yapıları ilgilendiren basit bir işlem olabildiği gibi vücut içindeki hayati organları ilgilendiren riskli bir işlem de olabilir. Ameliyatların ortak özelliği bir şekilde vücut bütünlüğünün kesilerek veya koparılarak bozulması ve bazı değişiklikler yapıldıktan sonra bütünlüğün dikişler ile yeniden sağlanmasıdır. Daha açık ifade edersek her ameliyatta hafif veya ağır bir yaralama söz konusudur.

Bir ameliyat nerede yapılmalıdır

Ameliyatın bir yaralama olduğunu söylemiştik. Her yaralama bir ağrıya neden olur. Bu nedenle ameliyatlar ağrıyı kesmeden yapılamaz. Ağrının kesilmesine tıp dilinde anestezi yani uyuşturma denilir. Bu uyuşturma bazı ilaçları ameliyat bölgesine enjekte ederek yapılabilir. Buna lokal anestezi veya bölgesel uyuşturma denilir. Ancak büyük ameliyatlarda hastanın tamamen uyutulması yani narkoz veya genel anestezi verilmesi gerekir. Genel anestezi dikkatle uygulanması gereken bir işlemdir. Çünkü hastanın solunumu ve bilinci anestezi sırasında tamamen durdurulur ve nefes alma işlemini anestezi hekimi sağlar. Bunun için geliştirilmiş anestezi cihazları vardır. Lokal anestezi ile olan ameliyatların tamamen tehlikesiz olduğu söylenemez. Çünkü yapılan küçük bir kesiye veya uyuşturmak için enjekte edilen ilaca hasta beklenmeyen bir yanıt verebilir ve bazan ciddi tansiyon düşmesi hatta kalp ritmi bozulması bile gözlenebilir. Bunlar dikkate alındığında ameliyatın (küçük veya büyük) tam teşekküllü bir ameliyathanede yapılması uygundur. Tam teşekküllü ameliyathane yönetmeliğe uygun düzenlenmiş içinde anestezi makinası bulunan, hastanın solunum hızı nabız ve tansiyonun ölçüldüğü, kanındaki oksijen ve nefesindeki karbondioksit miktarlarının ölçüldüğü masası ve içindeki aletleri ile gereken her türlü acil müdahalenin yapılabileceği bir odadır. Bütün tıp merkezleri ve hastanelerde tam teşekküllü bir ameliyathane bulundurulması zorunludur. Buna karşılık, özel muayenehaneler, poliklinikler ve güzellik merkezlerinde ameliyathane bulunmaz. Güvenlik açısından ameliyathanesi olmayan yerlerde hiçbir cerrahi müdahalenin yapılmaması gerekir.

Cerrahi olmayan işlemler

Son zamanlarda özellikle güzellik amaçlı çeşitli işlemler yapılmaktadır. Bunlar çeşitli enjeksiyonların deri altına yapılması (dolgu, botulinum, mezoterapi gibi), lazer tedavileri ve lokal anestezi altında deri altına yerleştirilen çeşitli iplik ve maddeler olabilir. Özellikle “ameliyatsız yüz germe” olarak isimlendirilen ve iplikle yapılan askılamalar muayenehanelerde sıklıkla uygulanmaktadır. Her ne kadar bunların ameliyathanede yapılması yasal zorunluluk değilse de daha steril yani mikropsuz çalışmak ve daha güvenli olmak açısından ameliyathanede yapılması daha doğrudur.

Tıp merkezleri ve hastanelerde yapılabilecek ameliyatlar

Hiçbir ameliyat ameliyathane dışında yapılamaz demiştik. Ancak ameliyatların ciddiyetine göre hangi sağlık tesislerinde yapılabilecekleri de sağlık bakanlığınca düzenlenmiştir. Plastik ve Estetik Cerrahi Açısından ciddi hayati tehlike göstermeyen ameliyatlar örneğin burun estetiği, göz kapağı estetiği, deri tümörleri ve yaraları tıp merkezlerinde yapılabilir. Buna karşılık liposuction, karın germe, meme küçültme ve uzun süren kombine ameliyatlar (örneğin yüz germe ve meme küçültme birlikte, burun estetiği, meme dikleştirme ve alt-üst göz kapağı germe birlikte) yoğun bakımı olan tam teşekküllü bir hastanede yapılmalıdır.

Başvurduğunuz hastane ameliyatınız için uygun mu?

Hastanelerin hepsi ayni özelliklere sahip değildir. Sağlık bakanlığı hastaneleri A , B ve C grubu olarak sınıflandırmıştır. Bunların hepsi hastane statüsünde olmakla birlikte hizmet verdikleri uzmanlık dalları, acil servisleri ve yoğun bakımları ayni düzeyde değildir. Eğer liposuction, karın germe ve ayni anda çok sayıda ve uzun süreli operasyon geçirecek iseniz ameliyatınızın A grubu bir hastanede yapılması gerekir.

Sağlık bakanlığının tıp merkezi veya hastane kriterlerine girmeyen yerler

Ülkemizde estetik ile ilgili çok sayıda merkez mevcuttur. Bunlar ¨güzellik merkezleri¨, ¨estetik merkezleri¨ vs gibi isimler altında olabilir. Eğer bunlar sağlık bakanlığından ¨Tıp Merkezi¨ izni yani ruhsatı almamışlar ise hiçbir cerrahi işlem yapamazlar. Bazı merkezlerde ise cerrahin işlemlere geçersiz birtakım isimler vererek bunları tehlikesiz ve cerrahi olmayan işlemler grubuna dahil etme eğilimi vardır. Bunun en bilinen örneği liposhaping (lipoşeyping) adı altında liposuction işlemi yapılmasıdır. Bilimsel olarak her ikisi de aynidir ve A grubu bir hastanede yapılmalıdır.

Estetik ameliyatlar

Toplumda estetik ameliyatları diğer ameliyatlardan daha hafif işlemlermiş gibi algılama eğilimi vardır. Bunda güzellik merkezlerinin önemli katkısı bulunmaktadır. Ameliyathanesi olmayan klinikler pek çok estetik işlemi sanki bir ameliyat değilmiş gibi göstermektedirler. Böylece ameliyathanede yapılması uygun olan bazı girişimleri poliklinik veya muayenehane ortamında yapmaktadırlar. Aslında ameliyathane dışında yapılabilecek estetik olmayan girişimler genellikle dolgu ve botulinum enjeksiyonları ile sınırlıdır. Deriyi germek için kullanılan ticari ipliklerin bile poliklinikte kullanılması tartışmalıdır ve bana göre doğru değildir.

Sonuç

Estetik ameliyatlar diğer branşların ameliyatlarından farklı değildir ve sağlık bakanlığından izinli bir ameliyathanede yapılmaları gerekir. Estetik işlemlere uydurma isimler vererek onları önemsiz işlemler gibi göstermek ve poliklinik, muayenehane vs gibi yerlerde yapmak hem riskli hem de yasalara aykırıdır.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Yürüme ve Ömür Arasındaki İlişki

Düzenli yürüyüş ve Uzun Ömür

Sağlıklı ve uzun bir yaşam için düzenli egzersizlerin yararlı olduğu uzun zamandır söylenmektedir. Ancak düzenli egzersiz kavramı çok açık değildir. Bunun yerine günlük yürüyüş yapmanın daha pratik ve kolay bir egzersiz yöntemi olduğu genel kabul görmektedir. Ancak yürüyüş denilince bunun hızı, mesafesi ve zorluk derecesi (örneğin yokuş yukarı) üzerinde yeterli açıklayıcı bilgiler mevcut değildir.

Günde 10.000 adım

En kolay egzersiz yürüyüştür demiştik. Ancak günde ne kadar adım atılmasının yeterli olduğu iyi belirlenmemiş idi. Genel inanış günde en az 10.000 adım atmanın gerekli olduğu şeklinde idi. Ancak 29 Mayıs 2019 tarihinde “JAMA Internal Medicine” dergisinde I-Min Lee ve arkadaşlarının yayınladığı bir araştırma birçok ezberi bozacak niteliktedir. Yazarlara göre günde 10.000 adım olayı muhtemelen şöyle başladı: 1965 yılında Japon firması “Yamasa Clock and Instrument Company” piyasaya bir adım sayıcı cihaz çıkardı. Bu cihazın ticari adı “Manpo-kei” idi. Japonca’dan tercümesi ise “10.000 Adım Ölçer” idi. Yani bu kavramın bir firmanın çıkardığı ürüne verdiği ticari bir isimden başka bir özelliği yoktu. Her nedense bu 10.000 adım üzerinde fazla düşünülmeden günde atılması gereken en az miktar olarak kabul görmüştür.

Planlanan araştırma

Yaşları 62 ile 101 arasında değişen ortalama 72 yaşındaki yaklaşık 18.000 kadında yapılmıştır. Kadınların günde ortalama kaç adım attıkları hassas bir adım ölçer cihazı ile düzenli olarak kaydedilmiş ve sonrasında bu kadınlar izlenerek kaç tanesinin ne kadar süre sonra öldükleri kaydedilmiştir.

Yanıtı aranan sorular

Çalışmada iki ana soru yanıtlanmaya çalışılmıştır:
1. Daha az ölüm oranı günde kaç adım atanlarda görülmektedir?
2. Adımların hızı (dakikadaki sayısı) ve ölüm arasında bir ilişki var mıdır?

Edinilen sonuçlar

Çalışmaya katılan kadınlar ortalama 4,5 yıl izlenmişlerdir. Çalışma süresince 504 kadın ölmüştür. Bunlar ölüm zamanlarına göre gruplandırılmışlardır. En kısa sürede ölen %25 lik grup incelenmiştir. Bu gruptaki 275 kadının günde çok az adım attığı (ortalama 2.700 adım) görülmüştür. Biraz daha fazla adım atanlarda (ortalama 4.400 adım) ölüm oranı %41 azalmıştır. Ölüm oranı adım sayısı arttıkça azalmaya devam etmiş ancak günde 7.500 adımdan sonra herhangi bir anlamlı değişiklik olmamıştır. Ayni zamanda adımların hızı yani kişinin yavaş veya hızlı yürümesi de araştırılmıştır. Sonuçta ayni adım sayısını hızlı veya yavaş tamamlamanın ölüm oranına etkisi olmadığı görülmüştür.

Günlük yaşama uygulama

Uzun süredir hareketli yaşamın ömrü uzattığı konusunda çeşitli çalışmalar süregelmektedir. Zamanımızda günlük adım sayısı pek çok kişi tarafından hareketli yaşamın bir ölçütü olarak alınmaktadır. Ancak bu konuda ortaya konulan herhangi bir sayısal değer mevcut değildir. Günde 10.000 adım efsanesi gençlikte kabul görse bile ileri yaşlarda yerine getirilmesi zor bir uğraştır. Ortalama bir insanda 10.000 adım yaklaşık 8 Km mesafeye karşılık gelmektedir. Bu mesafeyi katetmek ise normal bir yürüyüş ile bir saat 40 dakika sürmektedir. Herkes iki saate yakın zamanı yürüyüşe ayıramayabilir. Son çıkan bilimsel çalışma çok daha az sayıda günlük adımın (4.400) bile daha hareketsiz kişilere göre ömrü belirgin ölçüde uzattığını göstermiştir. Adım sayısı arttıkça ömürde uzama bir sayıya kadar devam etmiş ancak bu uzamanın da sınırlı olduğu ve günde 7.500 adımdan sonra değişmediği ortaya çıkmıştır. Fazla yürümeyi veya spor yapmayı sevmeyenlerin üzülmesine gerek yoktur. Bunun yanında adımların sıklığı da sanıldığı gibi bir değişiklik yapmamıştır. Ayni adımı (veya mesafeyi) daha çabuk veya daha uzun sürede tamamlamak ömür üzerinde bir değişiklik yapmamıştır. Yürüyüşlerinizi kendinizi yormadan aheste adımlar ile yapabilirsiniz.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Üstadlar Kongresi

6 Nisan 2019 Cumartesi günü İstanbul’da ilginç bir kongre gerçekleşti. Adı “Üstadlar Kongresi” idi. Kongre Estetik Plastik Cerrahi Derneği (EPCD) tarafından düzenlendi. İlk kez yapılan bu kongreye Türkiye’de “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi” anabilim dalının kuruluşu, tanıtımı ve gelişiminde katkıda bulunan en kıdemli hekimler davet edildi. Diğer bir deyişle bugünkü estetik cerrahinin ataları diyebileceğimiz bu hocalar yaptıkları konuşmalarda çalıştıkları kurumlarda başlangıçta karşılaştıkları güçlükleri, kısıtlı olanaklara rağmen gösterdikleri gayretleri ve daha önce kimsenin adını bile anlamadığı bir cerrahi anabilim dalını nasıl saygın bir hale getirdiklerini anlattılar.

En Kıdemli Üstadlar

En kıdemlisi 90 yaşında olan üstadlar günümüzde “hocaların hocası” olarak anılmaktadırlar. Çünkü yetiştirdikleri asistanlarının yetiştirdiği plastik cerrahlar şu anda Türkiye ve yurt dışında bu anabilim dalının başarılı lokomotifleri olarak görev yapmakta ve yeni plastik cerrahlar yetiştirmektedirler.

Prof. Dr. Cemal Şenyuva (Estetik Plastik Cerrahi Derneği Başkanı)

Açılış konuşmasını Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin genç başkanı Prof. Dr. Cemal Şenyuvanın yaptığı ilk oturumda ilk söz Prof. Dr. Güler Gürsu’ya verildi.

Prof. Dr. Güler Gürsu

Eğitimini ABD de tamamladıktan sonra 1967 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’ne gelen Prof. Güler Gürsu burada bağımsız bir Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi kliniği kurmuş ve bugüne kadar yetiştirdiği uzmanlar ile Türkiye ve uluslararası alanda büyük hizmetler vermiştir. Ben (Prof. Dr. Ege Özgentaş) de Güler Hoca’nın ilk asistanları arasında olmaktan ve onun eğitimini almış olmaktan büyük gurur duyuyorum.

Prof. Dr. Ali Nihat Ülgen

Daha sonra söz alan Prof. Dr. Ali Nihat Ülgen İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Plastik Cerrahi anabilim dalının kuruluş ve ilerlemesindeki önemli başlıklardan bahsetti.

Op. Dr. Atilla Oymak

Op. Dr. Atilla Oymak eğitimini Fransa’da tamamladıktan sonra İstanbul Pastör Hastanesinde serbest hekim olarak çalışmaya başladığını ancak zamanla yanında toplanan ekibin nasıl Türkiye’nin ilk mikrocerrahi topluluğunu oluşturduğunu anlattı.

Prof. Dr. Bedrettin Görgün

Son sözü alan Prof. Dr. Bedrettin Görgün İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi anabilim dalı kuruluş sürecini anlattı.

Prof. Dr. Namık Baran’ın Oğlu ve Torunu

Birinci bölüm sonrasında konuşmacılara plaketler verilirken rahatsızlığı nedeni ile katılamayan Prof. Dr. Namık Baran da anıldı ve plaketi oğlu ile torununa verildi.

Prof. Dr. İbrahim Yıldırım

İkinci oturumda ilk konuşmayı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden emekli Prof. Dr. İbrahim Yıldırım yaptı. Eğitimini İngiltere’de tamamladıktan sonra çalıştığı tek kuruluş olan Cerrahpaşa’daki anılarını ve katkılarını tazeledi.

Prof. Dr. Onur Erol

Sonraki konuşmacı Prof. Dr. Onur Erol asistanlık yaptığı, Hacettepe Tıp Fakültesi, daha sonra bulunduğu Baylor College of Medisine Houston Texas ve halen devam ettiği serbest hekimlikteki deneyimlerinden bahsetti. Hacettepe Tıp Fakültesinde benim de hocalığımı yapmış olan Prof. Erol ödül alan çeşitli araştırmaları ve mesleğimize olan geniş katkıları ile uluslararası alanda da çok iyi tanınmaktadır ve halen aktif olarak çalışmaktadır.

Prof. Dr. Fethi Orak

Daha sonra söz alan Prof. Dr. Fethi Orak Güney Afrika’da başladığı Plastik Cerrahi eğitimine İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde devam ettiğini ve bu kurumdan emekli olduğunu belirterek özellikle meme cerrahisi üzerindeki deneyimlerini paylaştı.

Prof. Dr. Ayhan Numanoğlu

Bu oturumun son konuşmacısı Prof. Dr. Ayhan Numanoğlu Plastik Cerrahi Eğitimini Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisinde tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi Kliniğini nasıl kurduğunu ve buradan emekli olana kadar yaptığı çalışmaları anlattı.

Prof. Dr. Erdem Yormuk

Üçüncü oturum Prof. Dr. Erdem Yormuk’un konuşması ile başladı. Prof. Yormuk eğitim gördüğü Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve İsveç’teki çalışmalarını anlattı ve daha sonra emekli olana kadar çalıştığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde kurduğu Plastik Cerrahi Kliniğinin faaliyetlerinden bahsetti.

Prof. Dr. Lütfü Baş

Sonraki konuşmacı Prof. Dr. Lütfü Baş eğitimini Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisinden sonra İstanbul Şişli Etfal Eğitim Hastanesinde Plastik Cerrahi Servisi Şefi ve daha sonra hastane başhekimi olarak sürdürdüğü çalışmalarını paylaştı.

Op. Dr. Oya Bayrı

Üçüncü konuşmacı Op. Dr. Oya Bayrı hem plastik cerrah hem de mikrocerrahi uzmanı olarak İstanbul Fransız Pastör Hastanesinde yaptığı kopmuş ve el ve kol parçalarının yerine dikilmesi (replantasyon) ameliyatlarını paylaştı. Henüz üniversite hastanelerinde bu tedavilerin nadiren yapılabildiği yıllarda gösterdiği başarılı çalışmalar takdir ile izlendi.

Prof. Dr. Muzaffer Altındaş

Son konuşmacı Prof. Dr. Muzaffer Altındaş hem eğitim aldığı Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde hem de serbest muayenehane yaşamında özellikle diyabet hastalarının ayaklarında çıkan iyileşmeyen yaraların tedavisi ile ilgili deneyimlerini paylaştı.

Dördüncü oturumda tekrar söz alan Prof. Dr. Ali Nihat Ülgen Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Plastik Cerrahi Anabilim Dalı kuruluşu sırasındaki gelişmeleri paylaştı.

Prof. Dr. Ali Barutçu

İkinci konuşmacı Prof. Dr. Ali Barutçu Hacettepe Tıp Fakültesindeki eğitimini tamamladıktan sonra Sivas Üniversitesi Tıp Fakültesinde kurduğu Plastik Cerrahi Anabilim Dalı ve daha sonra İzmir 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde kurduğu Plastik Cerrahi Anabilim Dalındaki deneyimlerini paylaştı.

Prof. Dr. Ege Özgentaş

Son konuşmacı Prof. Dr. Ege Özgentaş (ben) Hacettepe Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi Anabilim Dalından mezun olduktan sonra Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Yanık Merkezi ve Ankara Dışkapı SSK hastanesi Plastik Cerrahi Servisindeki çalışmalarını anlattı. İstanbul Okmeydanı SSK hastanesinde Plastik Cerrahi Birimi açmasını, İstanbul Şişli Etfal Hastanesinde Plastik Cerrahi Şef Muavini olarak çalışmasını ve daha sonra Amerika Houston Texas Metodist hastanesi ve Baylor College of Medicine daki çalışmalarını anlattı. Antalya da Akdeniz üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi servisini nasıl kurduğunu ve daha sonraki emeklilik hayatındaki deneyimlerini anlattı.

Prof. Dr. Abdullah Keçik

Son oturumadaki ilk konuşmacı Prof. Dr. Abdullah Keçik idi. Eğitim aldığı Hacettepe Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi bölümünden sonra Fransa’daki el cerrahisi eğitiminden bahsetti. Kendisinin de Anabilim Dalı Başkanlığı yaptığı ve emekli olana kadar hizmet verdği Hacettepe Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi anabilim dalındaki çalışmalarından bahsetti.

Doç. Dr. Harun Özkan

İkinci konuşmacı Doçent Dr. Harun Özkan Gülhane Askeri Tıp Akademisi Plastik Cerrahi Servisinde ihtisasını tamamladıktan sonra Kıbrıs Barış Harekatında yaptığı hizmetlerden ve bir süre eğitim gördüğü Japonya anılarından söz etti.

Prof. Dr. Metin Erer

Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. Metin Erer eğitim gördüğü İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Plastik Cerrahi Kliniğinde kurduğu “El Cerrahisi” bölümünün faaliyetlerini anlattı.

Prof. Dr. Cemal Aytemiz

Son konuşmacı Prof. Dr. Cemal Aytemiz ise eğitimini tamamladığı Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisinde Anabilim Dalı Başkanı olarak gerçekleştirdiği çalışmalardan ve emeklilik sonrası sosyal ve kültürel faaliyetlerinden bahsetti.

Üstat plastik cerrahların deneyimlerini anlattıkları bu ilk kongrenin başarısı uzun süre konuşulacak gibi görünüyor.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Silikonlu Memeden Süt Gelir mi ?

Silikon Taktırdıktan Sonra Emzirme

Meme büyütme ameliyatları daha çok gençlerde uygulanmaktadır. Her ne kadar kendi yağı ile meme büyütme giderek artan sayıda yapılmakta ise de hala en etkili ve kolay meme büyütme yöntemi silikon meme protezi kullanılarak yapılan büyütmelerdir.

Doğurganlık dönemindeki kadınların estetik meme ameliyatları ile ilgili en büyük kaygıları daha sonra bebeklerini emzirip emziremeyecekleridir.

Her meme süt verir mi?

Memelerin doğum sonrası süt verip vermeyeceği önceden bilinemez. Bazı annelerin bebeklerini beslemeye yeterli sütünün gelmediği, çabuk kesildiği veya hiç gelmediği rastlanan durumlardır. Göğüs büyütme ameliyatları sütün kesilmesi veya gelmemesi ile ilgili bir risk taşımazlar. Ancak her silikon protezli anne sonradan süt verebilir diyemeyiz. Çünkü bunların bazılarının silikon taktırmasalar da süt verememe olasılıkları vardır.

Silikon meme protezi emzirmeyi riske sokar mı?

Meme içine yerleştirmek için neresi kesilirse kesilsin göğüs protezleri daima meme dokusunun alt kısmına konulur. Bebeklerin süt emdiği nokta memelerin en çıkıntılı kısmında olan esmer bir dairenin ortasındaki emzik gibi bir uzantıdır.  Tüm meme bezlerinin kanalları birbirine bağlanarak sonunda büyük birkaç boru ile meme başı dediğimiz çıkıntıya açılır ve süt buradan dışarı akar.  Meme bezlerinin bazıları yaralansa bile kalan meme bezleri ürettikleri sütü bu kanallar ile dışarı verebilir.  Meme protezleri hiçbir zaman süt kanallarının dışarıya açıldığı bölgelere veya bunların yakınına yerleştirilmez ve bu nedenle de süt vermeyi etkilemez.

Meme başı ve meme ucu

Anatomik olarak memenin konik şeklinin en çıkıntılı kısmında esmer renkli bir daire mevcuttur. Çapı 3 cm ile 6 cm arasında değişebilir hatta bazen daha geniş olabilir. Anatomik olarak buna areola denilir. Tam Türkçe karşılığı olmayan bu bölgeye “meme başı” diyebiliriz. Bu esmer dairenin ortasında ise sütün geldiği bir çıkıntı vardır. Emilmeye uygun bu bölgeye nipple adı verilir. Türkçe karşılığını “meme ucu” olarak söyleyebiliriz. Areola altında toplanan ve birbiriyle birleşen süt kanalları nipple ortasından dışarı açılır.

Meme başı kenarından silikon takılması

Silikon meme protezi‘nin göğüs içine yerleştirilmesi birkaç yoldan olur.

  • Meme altındaki kıvrımdan
  • Koltuk altından
  • Göbekten
  • Meme başı (areola) kenarından

Hepsinin kendine göre iyi ve dezavantajlı yanları vardır. Ancak meme başı kenarından protez yerleştirilmesi diğerlerine göre daha başarılı sonuçlar vermekte ve zor fark edilen bir iz bırakmaktadır. Bu nedenle pek çok deneyimli estetik-plastik cerrah bu yöntemi tercih etmektedir. Bazı hastalarda yanlış olarak bu bölgeden girilerek yapılan ameliyatların süt vermeyi tehlikeye sokacağı inancı vardır. Bu doğru değildir. Meme başı kenarından yapılan kesi deri altında ilerleyerek süt kanallarının çok uzağında bir yerden göğüs içine ilerlemekte ve süt kanallarına yok denecek kadar az zarar vermektedir. Zaten deneyimli meme cerrahları da meme kistlerine böyle ulaşmaktadırlar.

Areola kenarı esmer renkli meme başı derisi ile açık renkli meme derisinin birleşim yerine geldiği için buradaki izler belli olmaz. Ayrıca bu bölgede deride gerginlik olmadığından ameliyat izlerinin genişleme riski de çok daha azdır.

Her ameliyatta olduğu gibi burada da sonuç plastik cerrahın deneyim ve becerisi ile doğrudan ilişkilidir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


İstanbul Tabip Odası Uyarısı

Sakın Kanmayın, Sağlığınızdan Olmayın!

Son yıllarda bazı tıp mensuplarının hekimlik mesleği ve hekimlere karşı itibarsızlaştırma ve güvensizlik yaratma yönünde ısrarlı bir şekilde medya çalışmaları yapmaları Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası’nın birlikte düzenlediği basın toplantısında kınandı.

Modern tıbbın hurafeler ve ticari amaçlar ile manipüle edilmesi

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ikinci başkanı Dr. Ali Çerkezoğlu konuşmasında “… toplumdaki bu beklentileri kullanarak hurafeler üreten anlayışlarla , dinbazlıkla, modern tıbbı ticari bir şekilde manipüle etmeye varan şarlatanlıklarla da karşı karşıya kalıyoruz.” ifadesini kullanarak medyanın bu tür toplumda duyarlık yaratan anlık haberlere itibar etmemesini diledi.

“ezber bozan”, “tabu yıkan”, “şoke eden”

İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Pınar Saip basın yayın organları ve sosyal medyada abartılarak paylaşılan sansasyon yaratan doktorlar ile ilgili abartılı paylaşımlar yaptığını belirterek “…. ne yazık ki bazı tıp mensupları ısrarla ve inatla toplumun sağlık eğitimi konusundaki eksikliğini istismar etmeyi mesleki bir kariyer haline getirmektedir” dedi.

Modern tıp uzun yıllardır süregelen bir bilimsel çalışmalar zinciri sonucunda yavaş fakat güvenli bir şekilde hastalıklara çare bulmaktadır. Tıpta mucizeler yoktur. Bir bitki ile kansere çare bulan, geçerliği yüzyıllardır kanıtlanmış besin maddelerini zararlı gibi tanıtan, hastalıkları kendi hazırladıkları reçeteler ile tedavi eden şarlatanlar her zaman olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Önemli olan toplumu bunlara inandıracak ve onlara maddi kazanç sağlamaktan başka işe yaramayacak sözde haberleri sırf reyting amacı ile ön plana çıkartmamaktır.

Şarlatanların ortak özellikleri

İstanbul Tabip Odasının “Modern Tıbba Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği ve Tıbbın Şarlatanlarının 10 Ortak Özelliği” konulu basın açıklamasını aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz:

İstanbul Tabip Odası 15 Ocak 2019 tarihli basın açıklaması


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz: