Dünyanın İlk Kadın Doktoru

Tüm dünyada kadınlara eğitim hakkının tanınması ancak 19. yüzyılda yaygınlaşmıştır. Örnek verecek olursak Almanya’da kadınlara tıp fakültelerine girme hakkı 1899 da tanınmıştır. Türkiye’de ise kadınlar ancak 1922 yılında İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesine kabul edilmiş ve 1928 yılında altı kadın tıp doktoru diploması almıştır. Oysa ülkemizde kadınlara yükseköğremim hakkı 1914 yılında verilmiştir. Geçmiş dönemlerde kadınların tıp eğitiminden dışlanmasının nedeni kadınların narin doğaları gereği doktor olmaya uygun olmadıkları inancı idi.

Kadınlar doktor olamaz düşüncesi nasıl değiştirildi?

Dorothea Christiane Erxleben isimli kadın 1715 yılında Almanya’da doğdu. Çocukluk döneminin önemli bir kısmı hastalıklar nedeni ile yatakta geçti. Bu onda çok güçlü bir öğrenme isteği oluşturdu. Babası aydınlanma ideallerini savunan bir doktordu ve kız çocuklarının da erkekler ile eşit koşullarda eğitim almaları gerektiğine inanıyordu. Erxleben babasının da gayretleri ile diğer kardeşlerinin girdiği bütün derslere katıldı ve bağımsız olarak yalnız erkeklere öğretilen dersleri de öğrendi. Ancak babasının çabaları bir süre sonra eğitimini tam olarak sürdürmesine yetmedi ve baba bir okul müdürü arkadaşindan yardım istedi. Okul müdürü gönüllü olarak Dorothea Christiane Erxleben’in eğitimini üstlendi.

Doktor olma yolunda ilk adımlar

Erxleben ileri yaşlarda babası hasta bakarken ona eşlik etmeye başladı. Erkek kardeşi tıp fakültesine başladığında kendisi 21 yaşında idi ancak o yıllarda kadınların tıp eğitimi alması imkansızdı.

1740 yılında yani 25 yaşında iken Prusya Kralı II. Frederick’ten Tıp Fakültesinde okumak için izin isteğinde bulundu. Bu isteği 1741 yılında kraliyet kararnamesi ile onaylandı. Ancak kendisi yalnızca öğrenci olan erkek kardeşi ile derslere girebiliyordu. Kısa bir süre sonra kardeşi askere alınıp fakülteden ayrılınca derslere devam imkanı kalmadı. Erxleben, 1742’de Gründliche Untersuchung der Ursachen, die das weibliche Geschlecht vom Studieren abhalten (Kadın Cinsiyetini Eğitimden Alıkoyan Nedenlerin Kapsamlı Bir İncelemesi) başlıklı bir kitap yayınlayarak bu kısıtlamalara alenen meydan okudu. Fakülteye alınmamasına karşın Erxleben babasının kliniğinde çalışarak kendini eğitmeye gayret etti. 1747 yılında 32 yaşında iken bu kliniği tek başına yönetmeye başladı. İleri yıllarda bazı meslektaşları onu bir hastaya yanlış tedavi uygulayıp ölümüne neden olduğu gerekçesiyle şikayet ettiler ve kliniğinin geçici olarak kapanmasına yol açtılar. Ancak Erxleben bu yaşağı protesto etti ve daha önce aldığı kraliyet iznini kanıt göstererek tıp diploması almak için talepte bulundu.

Dünyanın İlk Diplomalı Kadın Doktoru

Çabalarını hiç hafifletmeyen Erxleben 1754 yılında 39 yaşında tezini savunup kabul ettirdi ve onur derecesi ile diploma aldı. Böylede Almanya’nın (ve dünyanın) ilk kadın doktoru olma şerefini kazanmış oldu. Şu sözü uzun yıllar unutulmadı: “Herkes bilge bir kadın ister, ancak ona bilgeliğini kullanma fırsatını kimse vermez”.

Dorothea Christiane Erxleben’in öncü çalışmaları, kendinden sonraki kadınların tıp doktoru olabilmelerine çok büyük ölçüde yardımcı olmakla kalmayıp, aynı zamanda Aydınlanma döneminde kadınların eğitimi ve toplumdaki yeri hakkındaki tartışmalara da katkıda bulunmuştur. Kadınların Alman tıp fakültelerine geniş çapta yeniden kabul edilmesi yaklaşık 150 yıl sürecektir. Mirası, günümüzde onun adını taşıyan çeşitli kurumlar ve ödüller aracılığıyla onurlandırılmaktadır.”

Not

Bu paylaşımda bahsedilen “Aydınlanma”, başta 17. ve 18. yüzyıllar olmak üzere Avrupa’ya hakim olan önemli bir entelektüel ve felsefi harekettir. Çoğunlukla “Akıl Çağı” olarak adlandırılır çünkü geleneğin, batıl inancın veya sorgusuz dini dogmanın aksine, bilginin ve otoritenin birincil kaynakları olarak akıl, mantık ve bilimsel araştırmayı savunmuştur.

İşte Aydınlanma’nın Dorothea Erxleben’in hikayesiyle bağlantısı:

  • Geleneğe Meydan Okuma: Aydınlanma, insanların yerleşik normları ve otoriteleri sorgulamasını teşvik etti. Dorothea için bu, kadınların yüksek öğrenim veya tıp mesleği için uygun olmadığına dair geleneksel görüşe meydan okumak anlamına geliyordu.
  • Akıl ve Bilgiye Vurgu: Eylem, akıl ve gözlem yoluyla insanlığın evreni anlayabileceği ve toplumu geliştirebileceği fikrine değer verdi. Dorothea’nın resmi bir tıp diploması alma çabası ve tıbbı “şarlatanlık” yerine akılcı ilkelere dayalı olarak uygulama arzusu, bilgiye ve rasyonel anlayışa yapılan bu vurguyla örtüşüyor.
  • Eğitim ve Toplum Üzerine Tartışmalar: Aydınlanma, toplumda eğitimin rolü ve kadınlar da dahil olmak üzere bireylerin hakları ve yeri de dahil olmak üzere sosyal reformlar hakkında geniş çaplı tartışmaları tetikledi. Dorothea’nın meşru bir doktor olarak tanınma mücadelesi, kadınların yetenekleri ve entelektüel ve profesyonel hayata tam olarak katılma hakları hakkındaki bu daha geniş toplumsal tartışmalara doğrudan bir katkıydı.

Özetle, Dorothea Christiane Erxleben, insan potansiyeli, akıl ve toplumsal ilerleme hakkındaki yeni fikirlerin giderek güç kazandığı bir dönemde yaşadı. Doktor olma yönündeki kişisel mücadelesi, bu Aydınlanma ideallerinin pratik bir göstergesi idi ve o dönemde kadınlar için kabul edilebilir olanın sınırlarını zorladı.

Dövme (Tatuaj) Kanser Riski Taşır mı?

Kalıcı dövme yaptırma alışknlığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaktadır. Özellikle kadınlarda bu artış çok daha yüksektir. Tabii ki her insan gibi dövme yaptıranlarda da ileri yıllarda birtakım kanserler ortaya çıkabilmektedir. Ancak deride olan istenmeyen durumlar dışında vücuttaki diğer bölge kanserlerinin dövme ile alakalı olabileceği hiç düşünülmemiş ve bu konuda ciddi araştırmalar yapılmamıştır.

Dövme (Tatuaj) Nasıl Yapılır?

Dövme derinin dermis denilen tabakasına birtakım boya damlacıkları yerleştirilerek yapılır. Siyah, kırmızı, mavi gibi ana renkleri ve diğer renkleri oluşturan boyalar alkol veya su gibi sıvılarla karıştırılarak mikro enjeksiyonlar yapılır.

Dövme Boyalarının İçerdiği Maddeler

Bazı boyalar kanser yapma olasılığı olan metaller ve kimyasallar içerir. Bunların başında Cadmium, Arsenik ve Cobalt gelmektedir. Bu ve buna benzer yabancı cisimlere ait çok küçük parçacıklar yıllar içerisinde daha derinlere doğru göç ederek sonunda lenf sistemi dediğimiz kanallara ulaşır ve lenf nodülleri denilen çok küçük filtre odalarında tutularak ömür boyu bu nodüller içinde kalır.

Dövme Boyalarının Denetimi

Bazı gelişmiş ülkelerde içinde zararlı olduğu kesin olarak bilinen maddelerin boyalarda kullanılması yasaklanmıştır. Ancak dövme yapan işletmelerin hangi boyaları kullandığını bilmek mümkün değildir. Çünkü bu işletmelerin büyük bir kısmının yetkili kurumlarca yeterli denetimi yapılamamaktadır. Bu nedenle ülkemizde dövme yapan işletmelerde güvenilir maddelerin kullanılıp kullanılmadığı bilinmemektedir. Ancak teorik olarak güvenilir maddeler olduğu zannedilen dövme boyalarının da lenf düğümlerinde (veya bezlerinde) biriktiği de bir gerçektir. İşte gerçek sorun lenf bezlerinde biriken bu maddelerin ileride nelere yol açabileceğidir.

Dövme Yaptıranlarda Kanser Riski

İsveç ve Danimarka’da yapılan iki ayrı çalışmada dövmesi (tatuajı) olan insanlarda lenfoma denilen bir çeşit lenf kanserinin daha sık görüldüğü gösterilmiştir. Bu risk özellikle geniş alanlarda dövmesi olanlarda daha yüksek bulunmuştur. Buna karşılık dövme yaptırmaya bağlı olarak deri kanseri görülmesinde şu ana kadar çok anlamlı bir artış tesbit edilmemiştir. Ayrıca dövme yaptıranlarda her ne kadar lenfoma riski yükseliyorsa da bir bütün olarak düşünüldüğünde sigara içmek, çok güneş altında kalmak ve bazı yaygın kullanılan kimyasalların kanser yapma riski dövmeye göre çok daha yüksektir.

Dövme’ye Bağlı Kanser Riski Azaltılabilir mi?

Sigara içenler erken dönemde sigarayı bıraktıklarında kanser riski azalmaktadır. Ancak dövmede durum farklıdır. Dövme lazer ile silinmeye çalışıldığında kullanılan boyalar yok olmaz ve sadece daha küçük parçacıklara ayrılır. Bu sayede lenf sistemi bu boyaları lenf düğümlerine taşıyarak görünmez hale getirir. Bu bir çözüm değildir ve hatta lenf düğümlerindeki birikim arttığı için teorik olarak riskin artması söz konusu olabilir. Uzun süre önce yapılmış bir döğme ameliyat ile çıkartıldığında lenf düğümlerine artık küçük parçaların taşınması söz konusu değildir. Buna karşılık daha önce lend düğümlerine taşınmış olan parçaların hala lenfoma oluşturma riski devam eder.

Sonuç

Dövme yaptırma alışkanlığı giderek artmaktadır. Eğer dövme yaptırmak istiyor iseniz yapabileceğiniz tek şey dövme yapan işletmenin güvenli boyalar kullanıp kullanmadığını araştırmanızdır. Bu da çok kolay bir işlem değildir. Bir kere dövme yaptırdıktan sonra ileride sildirseniz veya ameliyat ile dövmeyi çıkarttırsanız bile lenfoma riski devam edecektir. Ancak dövmenin riski diğer kanser yapan faktörlerin yanında oldukça düşüktür.

İlgili yazılar ve linkler:

Tatuaj (dövme) silinebilir mi?

Protein Alımının Öneminin Farkında mıyız?

Günümüzün en yaygın sağlık sorununun obezite olduğu düşünülmektedir. Ancak yeterince önem vermediğimiz bir başka risk ile karşı karşıyayız: Hareketsizlik. Gelişmiş toplumlarda insanlar günün en az 9 saatini oturarak geçirmektedirler. Oturan insanlar genellikle kaslarını en düşük düzeyde kullanırlar. Yapılan bütün çalışmalarda uzun süreli hareketsizlğin kalp ve beyin hastalıkları ile kanser riskini arttırdığı gösterilektedir. 2024 yılında yayınlanın bilimsel bir makalede günün çoğunu oturarak geçirenlerde erken ölümün %16 oranında daha sık görüldüğü gösterilmiştir. Zamanımızın yaşam koşullarında koltuklarımıza yapışıp cep telefonları, bilgisayarlar ve toplantılar ile meşgul iken hareketsizliğin olumsuz etkileri aklımıza bile gelmemektedir.

Günümüzün en az 9 saatini oturarak geçirmekteyiz

Vücut Proteini Nasıl Kullanır?

Enerji gereksinimimiz karbonhidrat ve yağlar tarafından karşılanır. Proteinlerin eses görevi kasların gelişmesini sağlamaktır. Kaslar çalıştıklarında insülin benzeri bir etki ile kan şekerini kontrol ederler. Uzun süre oturma durumlarında diyetle alınan proteinler kas kitlesi içine yeterince girememekte yani kas kitlesi yapımında yeterince kullanılamamaktadır. Bu surumda proteinler şekere dönüştürülerek enerji gereksiniminde kullanılmaktadır. 2022 de yapılan bir araştırma yemeklerden sonra düzenli olarak kısa süreli hareket edenlerde diyetle alınan proteinlerin daha etkili şekilde kas yapımında kullanıldığını göstermiştir. Bu hareketler kısa yürüyüşler veya bulunduğu yerde çömelip ayağa kalkma şeklinde basit egzersizler olabilir. Her ne kadar yemek sonrası kısa süreli ayakta durmak da bir miktar yarar sağlasa da bu, hareket etmek kadar etkili sonuç vermemektedir.

Bulunduğunuz yerde çömelip kalkma hareketi kaslarınızın daha sağlıklı çalışmasını sağlar

Mutlaka Kaslarınızı Geliştirmelisiniz

Gelişmiş kaslar yalnız sporcular değil herkes için gereklidir. Kaslarımız sürekli bir değişim içindedir. Bir taraftan yıpranmış proteniler dışarı atılırken bir taraftan da taze proteinlerin kas içine girmesi gereklidir. Bu döngünün kusursuz işlemesinde hareketlilik şarttır. Peki yeterli hareket etmenin ölçüsü ve mıdır? Burada hareketin süresi kadar ne zaman yapıldığı da çok önemlidir. Gün içinde değişik zamanlarda kısa molalar halinde hareket etmek bir defada uzun süre hareket etmekten daha etkilidir. Kısa molalar halinde hareket etmenin de hareketin cinsine göre etkisi farklıdır. Bir çalışmada her iki satte bir iki dakika yürüyüş ile 15 kere oturup kalkma egzersizi karşılaştırılmış ve oturup kalkmanın protein sentezi için daha yararlı olduğu gösterilmiştir. Protein yapınımı arttırmak için yapılması yaralı olan diğer kısa egzersizler ise Lunge Egzersizi (bir ayak önce iken dizi kırıp tekrar gerginleştirmek), Jumping Jack (kollar ve bacakları ayni anda açıp kapatarak zıplama) kısa süreli dans hareketleri yapmak olarak belirtilebilir. Bunların hiçbiri özel cihazlar gerektirmez ve çalışma ofisi içinde yapılabilir.

Lunge Egzersizi

Jumping Jack Egzersizi

Kısa Süreli Dans

Önem Vermemiz Gereken Besin: Protein

İçlerinde böbrek hastalarının da bulunduğu yaşlı bir grupta yapılan çalışma yüksek protein ile beslenenlerin düşük proteinlerle beslenenlere oranla daha uzun yaşadıklarını (böbrek hastaları dahil) gösterdi. Alınan proteinin kaynağı yani bitkisel mi yoksa hayvansal mı olduğu önemli değildi.

Günlük ne kadar protein almalıyız?

Tavsiye edilen miktar vücut ağırlığının her kilogramı için 0,8 gramdır. Yani 100 kg lık bir kişi bünde 80 gram protein almalıdır. 80 gram protein almak için günde en az 350 gr çiğ tavuk veya günde 370 gr çiğ kırmızı et tüketilmesi lazımdır. Ayrıca bu miktarlar yükseldikçe kas yapımındaki olumlu etkiler de artmaktadır. Ancak bu besinler çiğ olarak tüketilmez. 370 gram çiğ kırmızı etin karşılığı günde 260 gram ızgara kırmızı ettir. Lokantalarda bir öğün et yemeğinde servis edilen miktarın 100 ile 200 gr arasında olduğunu göz önüne aldığınızda çoğumuz yeterli protein almıyoruz diyebiliriz. Tip 2 diyabetli yaşlı ve düşük kondüsyonlu bireylerde yapılan bir araştırma 2025 yılında yayınlandı. Bir gruba düşük protein, diğer gruba ise yüksek proteinli diyet verildi. Yüksek proteinli diyet alan yaşlılar grubunda ellerin kavrama gücü ile fiziksel performansta belirgin artış olurken düşük proteinlerle beslenen yaşlılarda performansta düşüşlerin olduğu görüldü.

50 kg ağırlığındaki bir kişinin günde en az 40 gr protein alması gerek. Bunun için günde ortalama 185 gr kırmızı et yemesi lazımdır.

Sonuç

Uzun süre oturarak çalışan veya yaşayan bireylerde gün içi kısa hareket molaları vermek özellikle yaşlılar için çok önemlidir. Bu bakımdan yaşımız ne olursa olsun sandalyeden kalkıp hareket etmemiz gerekmektedir.

Bu yazı ilişikteki kaynaktan yararlanarak hazırlanmıştır: https://www.medscape.com/viewarticle/why-protein-intake-may-be-underserved-lifestyle-advice-2025a1000c0g?ecd=mkm_ret_250523_mscpmrk-OUS_ICYMI_etid7441893&uac=249889CZ&impID=7441893

Günümüzde Liposuction’ın Yeri

Liposuction (Türkçesi Liposakşın) artık tüm dünya toplumlarının hemen tamamında çok iyi bilinen bir işlemdir. 1980 lerde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 40 yıl içinde önemini hiç kaybetmemiştir diyebiliriz. Tabi her şey gibi liposuction da teknik yeniliklere ayak uydurarak bazı değişikliklere uğramıştır. Liposuction vücut yağlarının deride açılan küçük deliklerden vakum gücü ile dışarı alınması prensibine bağlı olarak çalışır. Zaman içerisinde vücut yağları emilmeden önce ultrasound denilen ses dalgaları veya lazer ışınları ile eritilmiş ve daha sonra vakum ile dışarı alınmaya başlamıştır. Aslında yağlarınn önceden eritilerek veya eritilmeden alınması sonuçta çok dramatik değişiklikler yaratmaz. Deneyimli bir plastik cerrah her türlü cihaz ile çok iyi sonuçlar alabilir.

Liposuction İşlemindeki Temel Değişimler

Zayıflama

1980 lerde liposuction yalnızca fazla yağları almak için yapılıyordu. Hatta bunu zayıflatma yöntemi olarak kullanan cerrahlar da mevcuttu. Günümüzde bu amaç tamamen terk edilmiştir. Çünkü artık yeni ilaçlar ile çok daha etkin ve komplikasyonsuz zayıflama mümkün olmaktadır. Artık liposuction normal kilolu insanlarda zayıflamaya karşın erimeyen inatçı yağ birikintileri için yapılmaktadır.

Liposuction İle Alınan Yağların Kullanımı

Uzun yıllar liposuction ile alınan yağlar işlem sonrası atılmakta idi. Günümüzde yağ dokusunun dolgu maddesi olarak kullanılmaya başlanmasından sonra yağ dokuları değer kazandı. Alındıktan hemen sonra veya derin dondurucuda (-80 C deredece) saklanarak daha sonra çeşitli amaçlarla kullanılmaya başlandı.

Vücut şekillendirme

Kadın ve erkek vücut görünümlerindeki temel özellikler günümüz güzellik kavramında önemini arttırmıştır. Kadın vücudundaki kum saati görüntüsü ve erkek vücudundaki adaleli görüntü hem estetik hem de güzellik yönünden aranır olmuştur. Başka bir deyişle güzel vücut kavramı kilolu veya zayıf olmaktan çok şekilli olmak prensibi üzerine evrilmiştir. Vücuk şekillendirmede en önemli prensip bazı bölgelerin inceltilmesi buna karşılık bazı bölgelerin de kalınlaştırılması esasına dayanmaktadır. Bunu en kolay ve etkili olarak ancak liposuction yapabilir. Zayıf insanlarda bile örneğin dar kalçalı kadınlarda uygun bölgelere liposuction yapılarak yağ toplanmakta ve kalçalara enjekte edilmektedir. Bu şekilde dolgunlaştırılan kalçalar daha çekici bir görüntü sağlanmaktadır. Ayni şekilde erkeklerde de karın duvarı üzerinde yapılan liposuction ve yağ enjeksiyonu işlemleri ile atletik karın görüntüsü kazandırılabilmektedir (6 lı paket – six packs)

Güvenli Liposuction

Bütün teknolojik yeniliklere karşın günümüzde liposuction güvenliği konusunda çok ciddi değişiklikler olmamıştır. Uygun yapılmadığı zaman ciddi komplikasyonlar hatta ölüm olabilmektedir. Bu komplikasyonların en önemli nedenleri eğitimsiz kişilerin bu işe soyunması ve işlemin uygun ameliyathane şartlarında yapılmamasıdır.

Bir Seansta Emilen Yağ Miktarı

Başlangıçta zayıflama amacı ile yapılan liposuctionlarda fazla miktarda yağ alınmakta idi. Günümüzde vücut şekillendirme işlemleri için çoklukla fazla miktarda yağ alınmasına gerek duyulmamaktadır. Yapılan çalışmalar hasta güvenliği açısından bir seansta en fazla 4 litre yağ alınmasını önermektedir. Daha fazla yağ almanın riskli olduğu gösterilmiştir ve bu risk, miktar arttıkça katlanarak yükselmektedir.

Liposuction’ın Yapıldığı Ortam

Liposuction mutlaka tam teşekküllü bir hastanenin ameliyathanesinde yapılmalıdır. Türkiye’da sağlık bakanlığı liposuction işleminin yoğun bakım ünitesi olan A grubu hastaneler dışında yapılmasını yasaklamıştır. Ancak hala lipoşeyping (Lipo-shaping), mini lipo ve diğer isimler altında bu işlem tıp merkezleri, özel klinikler, hatta güzellik merkezlerinde yaplmaktadır.

Bu İşlemi Yapmaya Yetkili Olan Hekimler

Liposuction bir plastik ve rekonstrüktif cerrahi işlemidir ve bu ünvana sahip hekimler tarafından yapılmalıdır. Ancak son yıllarda kendini “estetik doktoru” olarak tanıtan bazı hekimlerin bu branştan olmadıkları halde liposuction yaptıklarına tanık olmaktayız.

Sonuç

Liposuction günümüzde önemini korumaktadır. Doğru hekimler tarafından doğru tesislerde yapıldığı zaman çok güvenli bir işlemdir. Ancak yanlış yerlerde, yanlış kişilerce yapılan yanlış uygulamalar ölüme kadar giden çok ciddi olumsuzluklar doğurabilir.

Tedavinizi Yapan Doktora Güvenmek

Sağlıkta Hasta Doktor İlişkisi

Sağlık önemli bir konudur ve her zaman ciddiye alınmalıdır. Kişiler muayene olmaya karar verdiklerinde olanakları dahilinde ve şikayetlerinin ciddiyetine göre hekim seçerler.

Devlet Hastaneleri mi? Özel Hastaneler mi?

h

Basit sorunlar için aile hekimleri yeterlidir. Pek çok aile hekimi kendilerini aşan hastalıklarda hangi hastanenin hangi bölümüne başvurmaları gerektiğini hastalarına söylerler. SGK dan yararlanan hastaların tüm tedavileri ücretsizdir ve bazı hastanelerde hastalar hekimlerini seçme hakkına sahiptir. Buna karşılık özellikle sağlık sigortası olanlar özel hastaneleri seçme eğilimindedirler. Bunun en önemli nedeni özel hastanelerin binalarının ve iç dekorlarının daha gösterişli olması ve medyada etkin bir şekilde görülmeleridir. Ancak şu gerçeği unutmamak gereklidir: Özel hastanelerde çalışan doktorların çok önemli bir kısmı daha önce devlet veya üniversite hastanelerinde çalışıp daha sonra özel kurumlara geçen hekimlerdir. Bu hekimlerin kamuda çalışırken yaptıkları tedaviler ile özel sektörde çalışırken yaptıkları tedavilerin birbirinden farklı olmadığı bilinmelidir.

Hastalığınızı Tedavi Edecek Doktoru Seçmek

Hastaların pek çoğu kendilerini tedavi edecek doktoru araştırıp o doktora tedavi olmaya gayret ederler. Bunun bir yolu adı çok iyiye çıkmış bir özel hastaneye başvurmaktır. Nasıl olsa burada çalışan doktorların hepsi çok iyidir ve hangisi olsa beni en iyi şekilde tedavi eder diye düşünülür. Buna örnek olarak şu anımı aktarayım: Bir yakınım çocuğunun acil rahatsızlığı için özel hastaneye gitmiş ve ameliyata karar verilmiş. Beni arayıp bilgilendirdiler. Hangi doktor ameliyat edecek diye sorduğumda bilmediklerini söylediler. Ameliyat başarılı şekilse yapıldı ve hasta sorunsuz iyileşti. Devlet ve üniversite hastanelerinde durum biraz farklı. Özellikle cerrahi hastalıklarda eğer hasta doktorunu kendisi seçmedi ise ve hiç tanımadığı bir doktora ameliyat olacak ise tedirgin olmaktadır. Burada ameliyat öncesi doktor ile kurulan iletişim çok önemlidir. Hasta ameliyatın risklerini ve iyileşme süresini iyice sorup öğrenmelidir. Bu konuşmalar sonrası doktoruna güven duydu ise ameliyatı kabul etmelidir.

Ameliyat Sonrası Dönem

Sık olarak karşılaştığım bir olay var. Ameliyat olmuş bir hasta daha tedavisi tamamlanmadan bana sosyal medyadan ulaşıp bazı sorular soruyorlar. Bu sorular genellikle ameliyat sonrası ağrının veya şişliklerin normal olup olmadığı şeklinde oluyor. Bunu muhtemelen yalnız bana değil sosyal medyaca gördükleri diğer doktorlara da soruyorlar. Bu çok yanlış bir davranış. Hastanın durumunu en iyi onu ameliyat eden cerrah bilir. Eğer endişe edilecek bir durum varsa hastayı bilgilendirir. Her ameliyattan sonra istenmeyen bir durum ortaya çıkabilir. Bu durumu da en iyi düzeltecek kişi ameliyatı yapan doktordur. Bir kez kendinizi bir cerraha emanet etmiş iseniz sonuna kadar tedaviye devam etmelisiniz. Sizi hiç görmemiş olan hekimlerden görüş almaya çalışmak kafanızı karıştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

Ameliyatın Sonucunu Beğenmemek

Her ameliyatın kendine göre zorlukları ve bir başarı oranı vardır. Özellikle burun ameliyatı gibi incelik isteyen ameliyatlarda en deneyimli hekimler bile en az %10 civarında başarısız sonuç alabilir. Bu normaldir. Ancak deneyimli bir hekim bir revizyon ameliyatı ile bu sorunu tamamen gidermelidir. Eğer revizyon ameliyatı sonrası da sonuç iyi olmamış ise hastanın bir karar vermesi gerekir. Birinci seçenek bu burunun olabileceği en iyi şekil budur ve daha fazla ısrar edilmemelidir. İkinci seçenek ise başka bir hekimin görüşünü almakdır. Ancak yeni hekimin bu durumu düzeltebileceği de garantili değildir. Böyle durumlara düşmemek için doğru hekimi seçmek çok önemlidir.

Doğru Hekimi Seçmek

Estetik ameliyatlar veya işlemler için kişilerin en sık başvurdukları yol internet üzerinden sosyal medya araştırması yapmaktır. Sosyal medyada da en çok dikkati çeken öncesi sonrası resimlerdir. Önce şunu belirtmekte yarar var. Devletin koyduğu kurallara göre doktorlar hiçbir şekilde hastalarının izni olmadan onların resimlerini sosyal medyada gösteremezler. Ama bu resimlere çok sık rastlıyoruz. İzin alınıp alınmadığını bilmek mümkün değil. Sosyal medyada gösterilen resimler en iyi sonuç alınmış resimlerdir. Her hastada böyle sonuç alınacağını göstermez. Ayrıca yapay zeka ve fotoğraf düzenleme programları ile her fotoğraf değiştirilip mükemmel sonuç alınmış bir görüntüye dönüştürülebilir. Peki cerrahınızı nasıl seçeceksiniz.

  • Çevrenizde araştırma yapabilir ve güvendiğiniz kişilerin görüşlerini öğrenebilirsiniz.
  • Belli bir hastanede ameliyat olacakdanız hastane çalışanlarının tavsiyelerini dinleyebilirsiniz.
  • Sosyal medyada ameliyat olmayı düşündüğünüz hekim hakkında araştırma yapıp hasta yorumlarını okuyabilirsiniz. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken bir durum vardır. Hiçbir cerrahın her yaptığı ameliyat mükemmel olmaz. Mutlaka bazı mutsuz ve şikayetçi hastaların yorumları çıkabilir. Bu durum o hekimin güvenilmez olduğunu göstermez. Diğer bir durum da çok tavsiye edilen bir hekim hakkındaki yorumların gerçek olup olmadığını araştırmaktır ve bu kolay değildir.
  • Bir şekilde ameliyat olmayı düşündüğünüz hekim ile olan ilk karşılaşma ve muyenenizde size güven verip vermediğine bakmalısınız.
  • En önemli olan şey ise hiç utanmadan hekimin aldığı diplomaları incelemeniz gerektiğidir. Bunların muayene odasında herkesin göreceği bir yerde bulunması gerekir. Hangi kurumdan diploma aldığı, uzmanlığının ne olduğu gözle görülmelidir. Sağlık bakanlığının damgası olmayan belgeler ne kadar gösterişli olursa olsun fazla önem taşımazlar.

Bütün yukarıdaki kriterleri değerlendirip hekiminizi seçtikten sonra sonuna kadar ona güvenmek zorundasınız.

Sonuç

Ameliyat hele estetik ameliyat çok ciddi bir olaydır. Cerrahınızı iyi seçmelisiniz. Seçtikten sonra da ona sonuna kadar güvenmelisiniz. Ameliyat olduktan kısa süre sonra sonucu başka hekimlere danışarak sonucu değerlendirmek yanlıştır. Yapılan işlemde beklenmeyen bir sonuç çıkar ise bunu gene en iyi sizi ameliyat eden cerrah düzeltebilir.

Mikro Toksin Tedavisi

Mikro Botoks

Halk arasında “Botox” olarak bilinen maddenin asıl adı “Botulinum Toksini” dir. Botoks bu maddeyi ilk kez piyasaya süren firmanın ürününe verdiği ticari isimdir.

Botoks nedir, ne işe yarar?

Botulinum toksini bir mikrobun oluşturduğu çok güçlü bir zehirdir. Beyin tarafından gönderilen sinyalin adale tarafından algılanmasını engeller ve kasın kasılmasına engel olur. Yüz kaslarına enjekte edildiğinde bu kaslar oynamaz yani kişi miniklerini kullanamaz ve bu sayede belli bölgelerde oluşan çizgiler ortadan kaybolur. “Botoks mantığı nedir” sorusunun yanıtlarından bir tanesi ve en önemlisi şudur: Bazı kasları felç ederek bunların kasılmasını önlemek ve/veya bu kasların incelmesini sağlamak.

Botulinum toksini hangi isimler ile satılıyor?

Kaç çeşit botoks var sorusunun yanıtı ülkelere göre değişmektedir. Türkiye de ithal izni olan ve yasal olarak satılan 3 ayrı botulinum toksini preparatı vardır. Bunlar “Botox”, “Dysport” ve “Nabota” ticari isimleri ile satılmaktadırlar. Etki mekanizmaları bakımından aralarında fark yoktur. Bu preparatlardan ilk ikisinin ayni isim ile ABD de satılması ve kullanılması FDA tarafından onaylanmış ancak sonuncusunun henüz onaylanmamıştır.

Botoks vücutta nerelere yapılır?

Botulinum toksininin kasları felç etme dışında başka etkileri de vardır. Vücutta uygulandığı bölgeler hangi etkiyi arzuladığımıza göre değişir.

Yüz ve boyundaki kırışıklıkların azaltılması

Burada toksin derinin altına ve kasların içine enjekte edilir. İki kaş arasındaki öfke çizgilerinin, alındaki enlemesine çizgilerin ve gözlerin kenarlarındaki kaz ayakları denilen çizgilerin azaltılması veya kaybedilmesi için bu bölgelere yapılır.

Terlemenin azaltılması

En sık uygulandığı bölgeler koltuk altı, el ve ayaklardır. Ancak teorik olarak aşırı terleyen her bölgeye (kafa derisi dahil) uygulanabilir. Burada toksin deri altına ve ter bezlerinin bulunduğu bölgeye enjekte edilmelidir.

Kasların zayıflatılması

Mimik kaslarının kırışıklık giderme amacı ile felç edilmesi dışında kaslara botulinum toksini tedavisi en sık olarak alt çene kenarında bulunan masseter kasına uygulanır. “Masseter botoks ne ise yarar” sorusunun yanıtı şudur: Bu kas zayıflatıldığında çenedeki spazm (kasılma) ve ağrı azalır. Ayrıca kas küçüldüğü için çene alt kenarındaki çıkıntı da azalır. Yani hem fonksiyonel hem de estetik amaçlı olarak kullanılabilir. Kaslara botoks tedavisi veya işlemi kasın fonksiyonu azaldığı veya durduğunda tehlike yaratmayacak her bölgeye uygulanabilir. Boyundaki kas (platysma), baldır kasları ve gözü hareket ettiren kaslar buna örnektir. Platysma enjeksiyonu boyundaki çizgilere iyi gelir. Göz kaslarına enjeksiyon şaşılık tedavisi için kullanılır ve baldır kaslarına yapılan enjeksiyon ise bazıları tarafından daha ince çizmeler giyebilmek için arzulanmaktadır.

Ağrıların giderilmesi

Özellikle migren ağrılarının yüze botulinum toksini uygulaması sonrası azaldığı veya kaybolduğu bilinmektedir. Ancak migren dışı ağrıların giderilmesi konusunda toksinin yararları araştırma aşamasındadır ve umut vadeden sonuçlar görülmektedir.

Yüze botoks ne işe yarar?

Botulinum toksini ilk kullanım yıllarında yalnızca yüzdeki kırışıklıkların azaltılması için uygulanıyordu. Ancak sonradan yüz derisinde farklı etkileri olduğu da anlaşıldı.

Botoks yüzü gençleştirir mi?

Günümüzde toksinin yüz derisinde farklı şekilde kullanılmasının derinin kalitesini arttırdığı ve tazelenme sağladığı görüldü.

Mikro botox nedir?

Botulinum zehiri yüz derisinde farklı bölgelerde ve farklı yoğunlukta kullanıldığında deride tazelenme, gençleşme ve daha kaliteli bir görünüm ortaya çıkarır. Porlar azalır. Ancak bu uygulamanın kırışıklık tedavisine hiçbir yararı olmadığını da belirtmekte yarar vardır. Bu işleme “mikro toksin uygulaması” ve “baby botox uygulaması” gibi isimler de verilmektedir.

Botulinum toksininin etkisi ne zaman başlar ve ne kadar devam eder?

Klasik botulinum toksin uygulaması yani kırışıklık giderilmesi için kullanımda etki yaklaşık bir haftada görülür. Oysa mikro toksin uygulamasının etkisi ancak birkaç hafta sonra ortaya çıkar. “Botoks kaç ay kalıcıdır?” sorusunun yanıtı klasik uygulamadaki ile aynıdır. Yani mikro toksin uygulamasının etkisi de diğeri gibi geçicidir ve uygun (yani sulandırıldıktan hemen sonra bekletilmeden) kullanıldığında yaklaşık 8 aya kadar devam edebilir.

Botoks yararlı mı zararlı mı?

Sık sorulan bu soruya yanıt vermek kolay değildir. Uygun olmayan bölgelerde ve/veya deneyimsiz kişiler tarafından kullanıldığında istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. En sık görüneni üst gözkapaklarında düşme (ptosis) olmasıdır. Neyse ki bu durum toksinin etki süresi bittiğinde tam olarak düzelir. Ancak bazı durumlarda toksin yapıldığı bölgenin uzağındaki kasları da felç edebilir ve solunum durması gibi ölümcül durumlar ortaya çıkabilir. Çok nadir de olsa bu komplikasyonlar akılda tutulmalıdır. Mikro toksin uygulamaları çok yüzeyel yapıldığından botoksun zararları veya komplikasyonları diğer klasik uygulamaya göre çok daha azdır. Sorunun yanıtı olarak “yararları zararlarından çok daha fazla” diyebiliriz.

Özet

Botulinum toksini uzun yıllardır estetik amaçlı olarak yüzdeki kırışıklıkların giderilmesinde kullanılmaktadır. Ancak daha sonraları yüz estetiğinde derinin tazelenmesi ve porlarının giderilmesi amacı ile de kullanılmaya başlandı. Bu uygulamaya mikro toksin, mikro botoks gibi isimler de verilmektedir.

Yanık İzlerinin Tedavisi Var mı?

Yaygın yanık izlerinin tedavisi günümüzde bile çok zordur. Bu konuda en büyük başarı yüzdeki yanık izlerinde yüz nakli ile sağlanmıştır. Ancak vücudun diğer kısımlarını tutan geniş yanık izlerinde böyle bir tedavi seçeneği yoktur. Bir şekilde yanık izlerini çıkartıp ortaya çıkan açıklığa yeni deri koyamıyorsak elimizdeki tek seçenek izlerle kaplı olan deriyi mümkün olduğu kadar daha normal görünür hale getirmektir. Bu işlem belli aralıklarla tekrarlanan seanslar halinde yapılmaktadır. Genellikle fazla sayıda tedavi seansı gerekmektedir ve seans aralıkları 1 ile 6 ay arasında değişmektedir. Bazı kişilerde tedavi süresi yıllar alabilmektedir.

Tedaviler:

  • Kök hücre enjeksiyonları
  • Yanık izi içine yapılan ilaç enjeksiyonları
  • Kişinin kendisinden alınan yağ enjeksiyonları
  • PRP
  • İzler üzerine özel yanık lazeri uygulamaları
  • Özel iz giderici ameliyatlar ile

yapılmaktadır.

Eski yanık izlerinin tedavisi estetik amaçlı olabilir. Ama bazı yanık izleri gözkapakları, dudaklar ve eklemler gibi organların görevlerini engelleyerek işlevsel sorunlara yol açabilir. Böyle durumlarda öncelikle organların görevlerini yapmalarını sağlayacak rekonstrüktif ameliyatlara gereksinim vardır. Rekonstrüktif ameliyatlar estetik görüntüyü düzeltebilir veya düzeltemeyebilir. Bunun fazla bir önemi yoktur. Çünkü vücudun sağlıklı kalabilmesi için görevlerin doğru yapılabilmesini sağlamak yani rekonstrüksiyon şarttır ve estetiğe göre daha önde gelir.

Cerrahi Tedavi Gerektiren Deri Lezyonları

Cilt Lezyonu Nedir

Derimizin az veya çok homojen bir görüntüsü vardır. Fiziksel yaralanmalar dışında bu düzgün görüntüyü bozan bazı oluşumlar olabilir. Bunlar hem görsel hem de dokunma hissi açısından farklı görünümlere yol açarlar. Örnek olarak deriden kabarık bir görüntü renk farkı olmasa dahi dikkati çeker. Veya deri ile ayni seviyede ancak farklı renkteki bir oluşum da dikkati çeker. Renk veya görüntü farkı olmasa bile duyuda farklılık var ise örneğin ağrıyor veya kaşınıyorsa gene dikkatimizi çeker. Bu durumların her biri deri lezyonu olarak değerlendirilir. Çok kez birkaç bulgu birliktedir.

Deri lezyonları neden olur?

Cilt lezyonları iki ana bölüme ayrılabilir

  1. Doğuştan olan (konjenital) lezyonlar.
  2. Sonradan ortaya çıkan lezyonlar.

Konjenital (Doğuştan) deri lezyonları

Bunların hemen hepsi iyi huylu oluşumlardır. Ancak bazıları nadiren ileri yaşlarda kötü huya dönebilir. En sık görünenleri damarsal tümörler (hemangiom), akkan sistemi tümörleri (lenfangiom), sinir sistemi tümörleri (nörofibrom) deriye renk veren hücrelerin tümörleri (konjenital nevüs) gibi çeşitli gruplar altında olabilirler. Bu lezyonları büyük bir kısmının ilaç ile tedavileri yoktur. Şartlar gerektiriyorsa cerrahi olarak tedavi edilirler.


Sonradan oluşan deri lezyonları

Bu grupta her yaştaki insanlarda yaşamın bir bölümünde ortaya çıkan cilt değişiklikleri vardır. Daha önce de bahsettiğiniz gibi bunlar deride oluşan yeni bir kitle, renk değişikliği yaygın nedeni bilinmeyen yaralar, ağrılı ve/veya kaşıntılı durumlar olabilir. Bunları da gruplandırırsak

  • Aniden çıkan yaygın cilt lezyonları (bazı hastalıkların derideki belirtisi)
  • Yavaş olarak büyüyen tek lezyon (genellikle iyi huylu tümör)
  • Hızlı büyüyen tek lezyon (kötü huylu olabilecek bir tümör, apse)
  • Aniden çıkıp sonra kaybolan ancak bazı koşullarda yeniden gelişen lezyonlar (alerji veya bazı deri hastalıkları)


Deri lezyonlarının tedavisi

Çok sayıda ve ani olarak çıkan deri lezyonları vücuttaki sistemik (vücudun bütününü tutan) bir hastalığı düşündürür. Tedavisi esas hastalığa yönelik olmalıdır. Tek veya az sayıda deri lezyonları veya deri tümörlerinde eğer tıbbi (ilaç) tedavi mümkün değilse cerrahi tedavi uygulanır.

Cilt lezyonu ne zaman cerrahi olarak çıkartılmalı?

Bir deri lezyonu yıllardır hiç değişmeden ayni bölgede duruyor ise genellikle iyi huyludur. Ama sırf görüntüde rahatsızlık yarattığı için estetik açıdan çıkartılması istenebilir ve çıkartılır. Prensip olarak görüntüsü nasıl olursa olsun çıkartılan her deri lezyonunun mutlaka tetkike yani patolojiye gönderilmesi şarttır. Nedenine daha sonra değinilecektir. Şüpheli görünen deri lezyonları ise mutlaka cerrahi olarak çıkartılmalıdır.

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahide Deri Lezyonu Cerrahi Tedavi Prensipleri

İyi huylu bir lezyonun estetik veya fonksiyonel amaçlı çıkartılması

Özellikle yüz bölgesindeki et benleri sayı ve görüntü olarak rahatsızlık yaratabilir ve tedavileri cerrahidir. Ayrıca iyi huylu tümörler gözkapağı, dudaklar, burun, genital bölge gibi yerlerde fiziksel sorunlar yaratabilirler ve fonksiyonel amaçlı olarak cerrahi tedavi uygulanır.

Kötü huylu olma ihtimali olan lezyonlarda cerrahi

Çeşitli bulgular bir deri lezyonunun kötü huylu olabileceğini düşündürür. Bunlar:

  • Mevcut lezyonun birden büyümeye başlaması ve komşuluğunda yeni benzer lezyonlar çıkması
  • Renginin değişmesi
  • Şeklinin değişmesi
  • Kanaması
  • Aniden çıkan ve hızlı büyüyen lezyon

Şüphe uyandıran her deri lezyonunu en garantili tedavisi çıkartılıp patolojiye gönderilmesidir. Bir lezyonu ortadan kaldırmanın mutlak şartı lezyonun tamamının hem kenarlar hem de derinlik olarak çıkartılmasıdır. Bir lezyonun kenarlarının nereye kadar uzandığı gözle görülebilir. Ancak gerçekte daha derinlerde lezyon gözle görünen kısımların ötesine de ilerlemiş olabilir. Bu nedenle her lezyon güvenli cerrahi sınır denilen bir mesafeden çıkartılmalıdır.

Güvenli cerrahi sınır nedir?

İyi huylu deri tümörleri çok kez görünen kenarlarının en fazla 1 mm kadar ötesine uzanır. Bu nedenle iyi huylu olduğunu düşündüğümüz bir nevüsü (beni) görünen kenarlarından 1 mm sağlam deri bırakarak çıkartmak yeterlidir. Ancak kötü huylu olan deri tümörlerinde cerrahi sınır yani çıkartılması gereken sağlam deri ve derialtı dokusu tümörün cinsine göre değişir. Orta derecede kötü huylu olanlarda bu sınır 0.5 cm olabileceği gibi ileri derecede kötü huylu olan tümörlerde bu sınır 5 cm ye kadar çıkabilir. Plastik Cerrahlar tanısı şüpheli olan tümörlerde bir sorun ile karşılaşırlar. Bir tümörü 2 mm sağlam deri ile çıkarmak ve 5 cm sağlam deri ile çıkarmak arasında çok önemli fark vardır. Eğer ne olduğu belli olmayan tümör 1cm veya daha küçük çaplı ise tamamı en az 2 mm cerrahi sınır ile çıkartılır ve patolojiye gönderilir. Raporda lezyon iyi huylu çıkarsa ilave bir tedavi yapmaya gerek yoktur. Rapora lezyon kötü huylu gelmiş ise şuna dikkat edilir:

  • Cerrahi sınırlar temiz ise geride görünen bir tümör kalmamış demektir. Tümörün cinsine bakılır orta derecede kötü huylu tümörlerde tedavi yeterli sayılır ve ameliyat bölgesi herhangi tekrarlama için aralıklı olarak izlenir. Tekrarlama olursa yeniden ameliyat edilir. Tümör raporu ileri derecede kötü huylu tümör gelirse geride herhangi bir şey kalmamış gibi görünse de 2 mm cerrahi sınır yetersizdir ve ayni bölgeye beklemeksizin daha geniş ameliyat ve ilave tedaviler yapılır.
  • Cerrahi sınırlarda tümör mevcut ise ameliyat kesinlikle yetersiz yapılmıştır ve hemen daha uygun bir cerrahi tedavi yapılır.

Çapı geniş olan şüpheli deri lezyonlarında cerrahi tedavi

Şüpheli lezyon iyi veya kötü huylu olup olmadığı bilinmeyen lezyondur. Eğer iyi huylu olduğu bilinirse cerrahi işlem yapılması şart değildir. Buna karşılık kötü huylu ise etrafında bir miktar sağlam deri ile birlikte çıkartılacaktır. Zaten geniş olan lezyon çok daha geniş olarak çıkartılacağından ortaya çıkacak olan yaranın (defektin) çapı da büyük olacak ve kapatmak için ilave işlemler yapılması gerekecektir. Bu durumda şüpheli lezyondan biyopsi(ler) alınır. Biyopsi bir lezyondan kapatmak için ilave işlem yapılmasına gerek kalmayacak kadar küçük parça(lar) almak demektir. Çok kez bu parçalar muayenehane şartlarında lokal anestezi ile alınır ve hemen patolojiye yollanır. Gelecek patoloji raporuna göre uygun tedavi planlanır ve daha sonra yapılır.

Deri lezyonu alındıktan sonra ortaya çıkan yaranın kapatılması

Derinin bir kısmı kesilip çıkartıldığında ortaya çıkan boşluk değişik yöntemler ile kapatılır.

Primer kapatma

Derinin bir esnekliği vardır. Bu nedenle birçok bölgede 1 cm çapa kadar olan deri eksiklikleri kenarlardaki sağlam deri ortaya çekilerek uç uca dikilir ve açıklık ortadan kalkar. Derinin bulunduğu bölgeye göre açıklığı 3 cm veya daha geniş çapa ulaşan deri açıklıkları primer olarak yani uç uca dikilerek kapatılabilirler.




Deri grefti ile kapatma

Çıkartılan tümörden sonra ortaya çıkan açıklık geniş ise deri kenarları ortada birleştirilemez. Bu durumda açıklık başka bir bölgeden alınan deri yaması (grefti) ile kapatılır.




Deri flepleri ile kapatma

Deri lezyonu çıkatıldıktan sonra açığa çıkan yara yüzeyinde önemli yapılar var ise (damar, sinir, kemik, kıkırdak) bunların üzerinin sağlam ve kalın bir deri tabakası ile örtülmesi gerekir. Bu durumda deri flepleri kullanılır.





Sonuç

Deri lezyonları estetik veya sağlık nedeni ile çıkartılabilir. Her lezyon çıkartıldıktan sonra patolojiye gönderilmeli ve lezyonun ne olduğu ile cerrahi sınırların temiz olup olmadığı öğrenilmelidir. Deri tümörlerinin tedavisi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi’nin işidir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Kepçe Kulak Düzeltilmesi

En önemli duyu organlarımızdan olan kulağın başlıca iki kısmı vardır: 1. Görünen kısmı. Buna dış kulak denilir. Bir de görünmeyen kısmı vardır ki bu iki ayrı parçadır: 2a: Orta kulak, 2b: İç kulak.

Kulak Estetiği

Yüzdeki yapılarımızın çoğunluğu estetik açıdan önemlidir (gözler, burun, kaşlar, dudaklar). Kulak ise özellikle kadınlarda saçların altında kaldığı için estetik açıdan ikinci planda gibi düşünülür. Oysa bu doğru değildir. İç ve orta kulak sağlam olduğu sürece dış kulağın şekli, hatta olup olmaması bile işitmeye çok ciddi bir engel değildir (kulak deliğinin kapalı olması gibi istisnalar dışında). Ancak kulak şeklindeki değişiklikler hemen dikkati çeker ve estetik açıdan önemlidir.

Kepçe Kulak Nedir?

Kulağın doğuştan yokluğu veya ciddi şekil bozukluğu “doğuştan bozukluklar” (konjenital anomaliler) grubuna dahildir ve nadir görülür. Buna karşılık kulak kepçesinin kafatasına yakınlığı herkeste farklıdır. Kulak kepçesinin kafatasına yakın olması fazla dikkati çekmez. Buna karşılık kepçenin kafatasından fazla ayrılmış olması yani önden bakıldığında daha belirgin olması (daha fazla alanın görünür olması) dikkat çeker. Toplumda bu görüntüye “kepçe kulak”, “yelken kulak”, “kalbur kulak” gibi kişiyi küçük düşürücü isimler verilir.

Kime Kepçe Kulaklı Denilir?

Kulak kepçesinin kafa kemiklerine göre olan öne doğru çıkıntısı değişkendir demiştik. Eğer bu çıkıntı resimde gösterildiği gibi 2 cm den fazla ise kepçe kulak görüntüsü başlamıştır. Bu mesafe ne kadar uzarsa görüntü o kadar fazla dikkati çeker ve rahatsız edici hal alır.


Kepçe Kulak Tedavi Edilmeli mi?

Aslında kepçe kulak bir hastalık veya anomali değildir. Herkesin burun büyüklüğü ve şekli farklı olduğu gibi kulak da farklı görüntüde olabilir. Burada önemli olan kepçe kulaklı kişinin kendisini nasıl algıladığıdır. Erişkin yaşa gelmiş pek çok erkek ve kadında kepçe kulak olduğunu görebilirsiniz ve muhtemelen bu kişilerin pek çoğu kulaklarının öne doğru çıkıntılı olduğunun farkında bile değillerdir veya aldırmıyorlardır. Ama çocuklarda durum farklıdır. Gelişme çağındaki çocuklar sosyalleşmeye başladığında yani ana okuluna gitme veya mahalle arkadaşlarıyla oynama gibi eylemlere giriştiklerinde birbirlerini dikkatle incelerler. Eğer arkadaşlarından birinde kendilerinde olmayan bir farklılık görürlerse onu acımasızca eleştirir yani alay ederek aşağılarlar. Günümüzde küçük çocukların gözlük takması artık sıradan bir duruma geldiği için fazla dikkat çekmemektedir. Ancak birkaç onyıl önce gözlük takan bir ilkokul çocuğuna arkadaşlarının nasıl davrandıklarını bunu yaşayanlar çok iyi bilirler. Gelişme çağındaki çocuklar psikolojik olarak hassastırlar. Alay edildiği için okula giderken gözlük takmayabilirler. Ancak özellikle erkek çocukların kepçe kulaklarını saklama olasılıkları yoktur ve insafsız arkadaşlarının alayları onlarda derin yaralar açar. Bu çocuklar sürekli sorun çıkarma ve kavga etme eğilimindedirler. Okula gitmek istemezler. Bazılarında gece yatağa işeme görülür. Aile çocukta kepçe kulağa bağlı psikolojik ve sosyal sorunları farkettiği anda tedavi için bir “Plastik Rekostrüktif ve Estetik Cerrahi” uzmanına başvurmalıdır.

Kepçe Kulakta Tedavi Yaşı

Aslında kepçe kulak çocuk doğar doğmaz ameliyat edilebilir. Ancak çok küçük çocuklarda ameliyatların daha sorunlu olduğu bilinen bir gerçektir. En doğrusu mümkünse çocuğun ana okuluna gitmeden önce ameliyat edilmesidir. Kulak büyüme açısından diğer organlara göre farklıdır. 7 yaşına gelmiş bir çocuğun kulak büyüklüğü erişkin yaşının %70 ine yakındır. Bu nedenle kepçe kulaklı çocuklar 6-7 yaşlarında rahatlıkla ameliyat edilebilirler. Üst yaşlarda ise herhangi bir sınır yoktur. Prof. Dr. Ege Özgentaş 40 yaş üzerinde pek çok hastasına kepçe kulak ameliyatı yapmıştır. Burada önemli olan kepçe kulaklı kişinin bu olaydan duyduğu rahatsızlığa artık tahammül edemez hale gelmesidir. Bu durum çocuklukta ortaya çıktığı gibi herhangi bir yaşta da ortaya çıkabilir ve gerekli ameliyat yapılır.

Kepçe Kulak Ameliyatı

Kepçe kulak için tüm dünyada kabul görmüş tek bir ameliyat türü mevcut değildir. Bugüne kadar tanımlanmış pek çok tedavi mevcuttur. En basiti ile başlarsak:

  1. Doğar doğmaz kulaklara bandaj. Yeni doğan bebeklere anneanne ve babaannelerin kulakları geriye yatıracak şekilde bir bandaj taktıkları iyi bilinir. Bu tedavinin bir miktar geçerliliği vardır. Yeni doğanda kıkırdaklar gelişme halindedir ve belli bir şekil verildiğinde bu kalıcı olabilir. Ancak yeni doğanlara dışardan bir tedavi uygulamak zordur. Örneğin kulaklara bandaj takıldığında bunun baskısı kafa kemiklerinde istenmeyen değişikliklere yol açabilir. Bunun yerine kulaklara bazı klipsler (mandallar) takılarak şekil verilebilir ama bu da deride istenmeyen izlere yol açabilir. Tavşan yavrularının kulaklarında yapılan çalışmalar doğar doğmaz takılan kelepçelerin bazı yavrularda kulak şeklini kalıcı olarak değiştirdiğini ama bazı yavrularda işe yaramadığı yani tedavi sonlandırıldıktan bir süre sonra kulakların tekrar dikleştiği gözlenmiştir. Bu metodun yararı henüz kanıtlanmamıştır ve yaygın olarak kullanılmamaktadır.
  2. Okul çağından itibaren yapılan ameliyatlar. Bunlar çok eskiden günümüze kadar gelen ameliyatlardır ve çocuklarda genel anestezi altında yapılmaları alışkanlık halini almıştır. Bunları incelersek:
    • Kulağın arkasından kesi yapılanlar. Son yıllara kadar kulağın arka derisinden kesi yapılarak uygulanan ameliyatlar tek seçenekti. Burada hem kulak arkasından deri çıkartılmakta hem de kıkırdakları arkaya bükecek işlemler yapılmakta idi. Kulak arkasından deri çıkartmanın amacı buradaki deriyi gerdirerek kulağı arkaya yatırmaktı. Kulak arkasından çalışmak daha zor olmasına karşın dikiş izinin görünmemesi bunlara olan ilgiyi arttırıyordu. Kulak arkasından yapılan ameliyatlarda çıkartılan deri kulak arkası derinliği azaltmakta ve bazılarında gözlük takmayı güçleştirmektedir.
    • Kulak önünden kesilerek yapılan ameliyatlar. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik cerrahlar çeşitli düzeltmeler için kulak kıkırdaklarına gereksinim duymakta ve genellikle bu kıkırdakları kulak önünden yaptıkları kesiler ile almaktadırlar. Düzgün yapıldığında bu şekilde yapılan ameliyatlarda yok denecek kadar az bir iz kaldığı iyi bilinmektedir. Bu gerçek günümüzde kulak önünden kesilerek yapılan kepçe kulak ameliyatlarında artışa neden olmuştur. Kulak önünden yapılan ameliyatlarda kıkırdaklara istenilen şekli vermek çok daha kolaydır ve ameliyatların başarı şansı belirgin derecede yüksektir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş’ın Uyguladığı Kepçe Kulak Ameliyatı

Her hekim gibi Prof. Dr. Özgentaş da uyguladığı zaten bilinen ameliyatlarda zaman içinde kendine özgü değişiklikler yaparak bu ameliyatları kişiselleştirmektedir. Kepçe kulak ameliyatlarında en sık rastlanan sorun sargılar açıldıktan sonra hastanın görüntüyü beğenmemesidir. Bu sorunu çözmek için “İnteraktif Ameliyat” yöntemi geliştirilmiştir. Bu ameliyat mutlaka lokal anestezi ile yapılmalıdır. İlk akla gelen soru çocuklara lokal anestezi ile kulak ameliyatı yapılıp yapılamayacağıdır. Dr. Özgentaş’ın opere ettiği çocukların büyük çoğunluğu 6 yaş ve üzerindedir. Bu yaştaki çocuklar düşünülenin aksine ameliyattan önce doğru bilgilendirilerse ve minimal ağrı ile düzgün bir lokal anestezi yapılırsa sorunsuz olarak ameliyat edilebilmektedir. Küçük çocukların büyük bir kısmı kulaklarındaki görüntüden o kadar rahatsız olmaktadırlar ki gerekli bilgilendirme yapıldıktan sonra korkularının devam etmesine rağmen iyi bir sonuç almak için ameliyat masasına yatmayı kabul etmektedirler. Yani psikolojik acıları ameliyat korkusundan daha ağır basmaktadır. Gerçekte ameliyat tamamen ağrısızdır ve çocuk bunu farkedince rahatlamaktadır. Daha büyük yaşlarda lokal anestezi ile zaten bir sorun yaşanmamaktadır.

İnteraktif Kepçe Kulak Ameliyatı

Ameliyata kulak önünden kesi yapılarak başlanır. Kulak kıkırdaklarında gerekli işlemler uygulanır ve kulak kepçesinin orta kısmına antiheliks oluşturacak şekilde (kulağı arkaya doğru yatıracak şekilde) U şeklinde dikişler konulur. Bu dikişler yeterli sayıda konulduktan sonra düğümleri hazırlanır ancak sıkıştırılmaz. Hasta ameliyat masasında oturur pozisyona getirilir ve karşısına yüzünü ve kulaklarını net olarak görecek şekilde bir ayna tutulur. Dr. Özgentaş kulağı arkaya yatıran dikişlerin düğümlerini yavaş yavaş sıkıştırmaya başlar ve kulak giderek arkaya yatarken hastaya en mutlu olduğu veya en istediği şekil ortaya çıktığında doktoru uyarması istenir. Bu şekilde düğümler sıkılarak veya gevşetilerek hastanın tam olarak istediği şekil bulunur. Hasta son şekle onay verdikten sonra düğümler sabitlenir. Hasta tekrar masaya yatırılarak bütün açık kısımlar dikilir ve kulak sarılarak ameliyat bitirilir.


Ameliyat Sonrası Bakım

Ameliyat sonrası en fazla 3 gün kulaklara hafif baskılı bandaj yapılır. Ancak bazı durumlarda hastanın arzusu ile ameliyatın ertesi günü bile bandajın açılması mümkündür. Bandaj açıldıktan sonra yalnızca ulağın üst kutbunu içine alacak şekilde bir saç (tenis) bandı takılır ve bunun mümkünse en az bir ay kullanılması önerilir. İşi gereği gündüzleri bant takamayanlara hiç olmazsa mesai dışı zamanlardı bu bandı kullanması önerilir. Ameliyat sonrası ağrı tahammül edilebilecek düzeydedir ve hastaların büyük bir kısmı yalnızca günde bir iki kez paracetamol 500 mg tablet alarak ağrıdan kurtulabilmektedir.

Sonuç

Kepçe kulak ameliyatları interaktif olarak yapılabilen yani hastanın ameliyat sürerken isteklerini ve yorumlarını iletebildiği ameliyatlar grubuna dahildir. Bunun gerçekleşebilmesi için ameliyatın mutlaka lokal anestezi ile yapılması yani hastanın uyanık olması gereklidir. Bu şekilde yapılan ameliyatlarda hasta memnuniyeti yüksek olmakta ve ameliyat sonrası istenmeyen sonuçların ortaya çıkması en aza indirilebilmektedir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz: