Kepçe Kulak Düzeltilmesi

En önemli duyu organlarımızdan olan kulağın başlıca iki kısmı vardır: 1. Görünen kısmı. Buna dış kulak denilir. Bir de görünmeyen kısmı vardır ki bu iki ayrı parçadır: 2a: Orta kulak, 2b: İç kulak.

Kulak Estetiği

Yüzdeki yapılarımızın çoğunluğu estetik açıdan önemlidir (gözler, burun, kaşlar, dudaklar). Kulak ise özellikle kadınlarda saçların altında kaldığı için estetik açıdan ikinci planda gibi düşünülür. Oysa bu doğru değildir. İç ve orta kulak sağlam olduğu sürece dış kulağın şekli, hatta olup olmaması bile işitmeye çok ciddi bir engel değildir (kulak deliğinin kapalı olması gibi istisnalar dışında). Ancak kulak şeklindeki değişiklikler hemen dikkati çeker ve estetik açıdan önemlidir.

Kepçe Kulak Nedir?

Kulağın doğuştan yokluğu veya ciddi şekil bozukluğu “doğuştan bozukluklar” (konjenital anomaliler) grubuna dahildir ve nadir görülür. Buna karşılık kulak kepçesinin kafatasına yakınlığı herkeste farklıdır. Kulak kepçesinin kafatasına yakın olması fazla dikkati çekmez. Buna karşılık kepçenin kafatasından fazla ayrılmış olması yani önden bakıldığında daha belirgin olması (daha fazla alanın görünür olması) dikkat çeker. Toplumda bu görüntüye “kepçe kulak”, “yelken kulak”, “kalbur kulak” gibi kişiyi küçük düşürücü isimler verilir.

Kime Kepçe Kulaklı Denilir?

Kulak kepçesinin kafa kemiklerine göre olan öne doğru çıkıntısı değişkendir demiştik. Eğer bu çıkıntı resimde gösterildiği gibi 2 cm den fazla ise kepçe kulak görüntüsü başlamıştır. Bu mesafe ne kadar uzarsa görüntü o kadar fazla dikkati çeker ve rahatsız edici hal alır.


Kepçe Kulak Tedavi Edilmeli mi?

Aslında kepçe kulak bir hastalık veya anomali değildir. Herkesin burun büyüklüğü ve şekli farklı olduğu gibi kulak da farklı görüntüde olabilir. Burada önemli olan kepçe kulaklı kişinin kendisini nasıl algıladığıdır. Erişkin yaşa gelmiş pek çok erkek ve kadında kepçe kulak olduğunu görebilirsiniz ve muhtemelen bu kişilerin pek çoğu kulaklarının öne doğru çıkıntılı olduğunun farkında bile değillerdir veya aldırmıyorlardır. Ama çocuklarda durum farklıdır. Gelişme çağındaki çocuklar sosyalleşmeye başladığında yani ana okuluna gitme veya mahalle arkadaşlarıyla oynama gibi eylemlere giriştiklerinde birbirlerini dikkatle incelerler. Eğer arkadaşlarından birinde kendilerinde olmayan bir farklılık görürlerse onu acımasızca eleştirir yani alay ederek aşağılarlar. Günümüzde küçük çocukların gözlük takması artık sıradan bir duruma geldiği için fazla dikkat çekmemektedir. Ancak birkaç onyıl önce gözlük takan bir ilkokul çocuğuna arkadaşlarının nasıl davrandıklarını bunu yaşayanlar çok iyi bilirler. Gelişme çağındaki çocuklar psikolojik olarak hassastırlar. Alay edildiği için okula giderken gözlük takmayabilirler. Ancak özellikle erkek çocukların kepçe kulaklarını saklama olasılıkları yoktur ve insafsız arkadaşlarının alayları onlarda derin yaralar açar. Bu çocuklar sürekli sorun çıkarma ve kavga etme eğilimindedirler. Okula gitmek istemezler. Bazılarında gece yatağa işeme görülür. Aile çocukta kepçe kulağa bağlı psikolojik ve sosyal sorunları farkettiği anda tedavi için bir “Plastik Rekostrüktif ve Estetik Cerrahi” uzmanına başvurmalıdır.

Kepçe Kulakta Tedavi Yaşı

Aslında kepçe kulak çocuk doğar doğmaz ameliyat edilebilir. Ancak çok küçük çocuklarda ameliyatların daha sorunlu olduğu bilinen bir gerçektir. En doğrusu mümkünse çocuğun ana okuluna gitmeden önce ameliyat edilmesidir. Kulak büyüme açısından diğer organlara göre farklıdır. 7 yaşına gelmiş bir çocuğun kulak büyüklüğü erişkin yaşının %70 ine yakındır. Bu nedenle kepçe kulaklı çocuklar 6-7 yaşlarında rahatlıkla ameliyat edilebilirler. Üst yaşlarda ise herhangi bir sınır yoktur. Prof. Dr. Ege Özgentaş 40 yaş üzerinde pek çok hastasına kepçe kulak ameliyatı yapmıştır. Burada önemli olan kepçe kulaklı kişinin bu olaydan duyduğu rahatsızlığa artık tahammül edemez hale gelmesidir. Bu durum çocuklukta ortaya çıktığı gibi herhangi bir yaşta da ortaya çıkabilir ve gerekli ameliyat yapılır.

Kepçe Kulak Ameliyatı

Kepçe kulak için tüm dünyada kabul görmüş tek bir ameliyat türü mevcut değildir. Bugüne kadar tanımlanmış pek çok tedavi mevcuttur. En basiti ile başlarsak:

  1. Doğar doğmaz kulaklara bandaj. Yeni doğan bebeklere anneanne ve babaannelerin kulakları geriye yatıracak şekilde bir bandaj taktıkları iyi bilinir. Bu tedavinin bir miktar geçerliliği vardır. Yeni doğanda kıkırdaklar gelişme halindedir ve belli bir şekil verildiğinde bu kalıcı olabilir. Ancak yeni doğanlara dışardan bir tedavi uygulamak zordur. Örneğin kulaklara bandaj takıldığında bunun baskısı kafa kemiklerinde istenmeyen değişikliklere yol açabilir. Bunun yerine kulaklara bazı klipsler (mandallar) takılarak şekil verilebilir ama bu da deride istenmeyen izlere yol açabilir. Tavşan yavrularının kulaklarında yapılan çalışmalar doğar doğmaz takılan kelepçelerin bazı yavrularda kulak şeklini kalıcı olarak değiştirdiğini ama bazı yavrularda işe yaramadığı yani tedavi sonlandırıldıktan bir süre sonra kulakların tekrar dikleştiği gözlenmiştir. Bu metodun yararı henüz kanıtlanmamıştır ve yaygın olarak kullanılmamaktadır.
  2. Okul çağından itibaren yapılan ameliyatlar. Bunlar çok eskiden günümüze kadar gelen ameliyatlardır ve çocuklarda genel anestezi altında yapılmaları alışkanlık halini almıştır. Bunları incelersek:
    • Kulağın arkasından kesi yapılanlar. Son yıllara kadar kulağın arka derisinden kesi yapılarak uygulanan ameliyatlar tek seçenekti. Burada hem kulak arkasından deri çıkartılmakta hem de kıkırdakları arkaya bükecek işlemler yapılmakta idi. Kulak arkasından deri çıkartmanın amacı buradaki deriyi gerdirerek kulağı arkaya yatırmaktı. Kulak arkasından çalışmak daha zor olmasına karşın dikiş izinin görünmemesi bunlara olan ilgiyi arttırıyordu. Kulak arkasından yapılan ameliyatlarda çıkartılan deri kulak arkası derinliği azaltmakta ve bazılarında gözlük takmayı güçleştirmektedir.
    • Kulak önünden kesilerek yapılan ameliyatlar. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik cerrahlar çeşitli düzeltmeler için kulak kıkırdaklarına gereksinim duymakta ve genellikle bu kıkırdakları kulak önünden yaptıkları kesiler ile almaktadırlar. Düzgün yapıldığında bu şekilde yapılan ameliyatlarda yok denecek kadar az bir iz kaldığı iyi bilinmektedir. Bu gerçek günümüzde kulak önünden kesilerek yapılan kepçe kulak ameliyatlarında artışa neden olmuştur. Kulak önünden yapılan ameliyatlarda kıkırdaklara istenilen şekli vermek çok daha kolaydır ve ameliyatların başarı şansı belirgin derecede yüksektir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş’ın Uyguladığı Kepçe Kulak Ameliyatı

Her hekim gibi Prof. Dr. Özgentaş da uyguladığı zaten bilinen ameliyatlarda zaman içinde kendine özgü değişiklikler yaparak bu ameliyatları kişiselleştirmektedir. Kepçe kulak ameliyatlarında en sık rastlanan sorun sargılar açıldıktan sonra hastanın görüntüyü beğenmemesidir. Bu sorunu çözmek için “İnteraktif Ameliyat” yöntemi geliştirilmiştir. Bu ameliyat mutlaka lokal anestezi ile yapılmalıdır. İlk akla gelen soru çocuklara lokal anestezi ile kulak ameliyatı yapılıp yapılamayacağıdır. Dr. Özgentaş’ın opere ettiği çocukların büyük çoğunluğu 6 yaş ve üzerindedir. Bu yaştaki çocuklar düşünülenin aksine ameliyattan önce doğru bilgilendirilerse ve minimal ağrı ile düzgün bir lokal anestezi yapılırsa sorunsuz olarak ameliyat edilebilmektedir. Küçük çocukların büyük bir kısmı kulaklarındaki görüntüden o kadar rahatsız olmaktadırlar ki gerekli bilgilendirme yapıldıktan sonra korkularının devam etmesine rağmen iyi bir sonuç almak için ameliyat masasına yatmayı kabul etmektedirler. Yani psikolojik acıları ameliyat korkusundan daha ağır basmaktadır. Gerçekte ameliyat tamamen ağrısızdır ve çocuk bunu farkedince rahatlamaktadır. Daha büyük yaşlarda lokal anestezi ile zaten bir sorun yaşanmamaktadır.

İnteraktif Kepçe Kulak Ameliyatı

Ameliyata kulak önünden kesi yapılarak başlanır. Kulak kıkırdaklarında gerekli işlemler uygulanır ve kulak kepçesinin orta kısmına antiheliks oluşturacak şekilde (kulağı arkaya doğru yatıracak şekilde) U şeklinde dikişler konulur. Bu dikişler yeterli sayıda konulduktan sonra düğümleri hazırlanır ancak sıkıştırılmaz. Hasta ameliyat masasında oturur pozisyona getirilir ve karşısına yüzünü ve kulaklarını net olarak görecek şekilde bir ayna tutulur. Dr. Özgentaş kulağı arkaya yatıran dikişlerin düğümlerini yavaş yavaş sıkıştırmaya başlar ve kulak giderek arkaya yatarken hastaya en mutlu olduğu veya en istediği şekil ortaya çıktığında doktoru uyarması istenir. Bu şekilde düğümler sıkılarak veya gevşetilerek hastanın tam olarak istediği şekil bulunur. Hasta son şekle onay verdikten sonra düğümler sabitlenir. Hasta tekrar masaya yatırılarak bütün açık kısımlar dikilir ve kulak sarılarak ameliyat bitirilir.


Ameliyat Sonrası Bakım

Ameliyat sonrası en fazla 3 gün kulaklara hafif baskılı bandaj yapılır. Ancak bazı durumlarda hastanın arzusu ile ameliyatın ertesi günü bile bandajın açılması mümkündür. Bandaj açıldıktan sonra yalnızca ulağın üst kutbunu içine alacak şekilde bir saç (tenis) bandı takılır ve bunun mümkünse en az bir ay kullanılması önerilir. İşi gereği gündüzleri bant takamayanlara hiç olmazsa mesai dışı zamanlardı bu bandı kullanması önerilir. Ameliyat sonrası ağrı tahammül edilebilecek düzeydedir ve hastaların büyük bir kısmı yalnızca günde bir iki kez paracetamol 500 mg tablet alarak ağrıdan kurtulabilmektedir.

Sonuç

Kepçe kulak ameliyatları interaktif olarak yapılabilen yani hastanın ameliyat sürerken isteklerini ve yorumlarını iletebildiği ameliyatlar grubuna dahildir. Bunun gerçekleşebilmesi için ameliyatın mutlaka lokal anestezi ile yapılması yani hastanın uyanık olması gereklidir. Bu şekilde yapılan ameliyatlarda hasta memnuniyeti yüksek olmakta ve ameliyat sonrası istenmeyen sonuçların ortaya çıkması en aza indirilebilmektedir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Ticari Dolgular ve Yağ Dolgusu

Ticari Dolgular ve Kişinin Kendi Yağ Dokusunun Karşılaştırılması

Yaklaşık 1990 ların sonlarına kadar yaşlı yüz görüntüsünü düzeltmek için yapılan estetik ameliyatlar genellikle yüzdeki deri sarkmaların ve kırışıklıkların düzeltilmesini hedef alıyordu. Ancak daha sonra yaşlanmanın yaptığı değişiklikler daha iyi anlaşılmaya başlandı. Özellikle yüz bölgesinde yaşlanma ile birlikte yumuşak dokularda bir erime ve sarkma oluyor. Yaşlanma sırasında en belirgin olarak göz altlarındaki yağ dokuları erir ve buna bağlı olarak derinde olan ve normalde dikkati çekmeyen göz altı yağ torbaları görünür hale gelerek dikkat çekmeye başlar. Ayrıca gözlerin alt iç taraflarındaki yanak kısımlarında yağ dokuları eriyerek “gözyaşı olukları” adı verilen dikine çöküklükler yapar. Ayni şekilde ağız kenarlarındaki yumuşak dokular azalarak buralarda “Marionette Çizgileri” adı verilen oluklar oluşturur. Marionette kelimesi bu bölgeyi çok iyi ortaya çıkaran bir portredeki kadının adından esinlenerek alınmıştır. Modern konsepte yüz yaşlanmasını bir balonun sönmesine benzetebiliriz. Gergin balon sönmeye başlayınca çeperleri buruşmaya başlar. Bunun düzelmesi için kenarların gerilmesi yetmez. İçindeki hacmin de arttırılması gerekir. Yani balon tekrar şişirilmelidir. Bu kavramı yaşlanmış yüzlerin tedavisine uygularsak yaşlı yüzlerdeki doku kaybının yani sönmenin düzeltilmesi gerekir. Bunun için de yüzdeki çökmüş ve sönmüş bölgelerin uygun bir doku veya madde verilerek tekrar doldurulması yani şişirilmesi gereklidir. Bu işi gerçekleştirecek maddeleri sonunda firmalar üretmeyi başardılar ve “dolgu” adı altında piyasaya sürdüler.

Ticari dolgu tipleri

Günümüzün ticari dolgularını iki ana grupta toplayabiliriz.

  1. Vücutta mevcut olan organik yapıları taklit eden ve göreceli olarak doğala yakın maddelerden yapılan dolgular: Bunlar oldukça güvenilir yapıdadır. Enjekte edildikleri bölgede bir süre sonra vücuttaki özel hücreler tarafından yok edilirler. Bu süre aylar veya bir yıldan biraz uzun bir zaman birimi olabilir. Bu nedenle istenen sonuç zamanla azalacağından belli aralıklar ile tekrarlanmaları gerekmektedir. İyi tarafları bunları yok edecek yapılar (enzimler) ticari olarak üretilmektedir. Böylece istenmedikleri durumlarda üzerlerine yapılacak enjeksiyonlar ile eritilebilirler.
  2. İnorganik yani canlı dokularla ilgisi olmayan maddelerden yapılan dolgular: Bunların en önemli özelliği vücut tarafından yok edilemeyişleri yani kalıcı olmalarıdır. Ancak kalıcı olmak olumlu bir özellik gibi görünse de her zaman böyle değildir. Bunları vücuda zarar vermeden yok edecek ticari maddeler mevcut değildir. Bu nedenle istenmeyen bir durum ortaya çıktığında tek seçenek cerrahi olarak çıkartılmalarıdır. Bunu gerçekleştirmek ise her zaman mümkün olmayabilir.

Ticari dolgu maddelerinin avantajlı yanları:

  • Piyasadan kolayca satın alınabilirler
  • Raflarda oda sıcaklığında uzun süre saklanabilirler
  • Uygulanmaları çok kolaydır. Ucunda iğnesi olan enjektörlerde satılırlar.
  • Herhangi bir anesteziye gerek olmaksızın bir muayene koltuğunda özel bir donanıma ihtiyaç olmadan kullanılabilirler.
  • Etkileri enjeksiyon yapıldığı anda ortaya çıkar.
  • Dolgu yapılan kişi işlemden hemen sonra normal işi ve yaşamına geri dönebilir.
  • Ciddi komplikasyonları göreceli olarak azdır.
  • Tedavi maliyeti göreceli olarak ucuzdur.

Sakıncalı yanları:

  • Piyasada çok sayıda ürün mevcuttur. Hangilerinin güvenli olduğunu saptayacak geçerli bir yöntem yoktur. FDA-(Amerikan) Gıda ve İlaç Yönetimi tarafından onaylanan ürünler güvenli sayılabilir ancak ürünlerin FDA onayı alıp almadıklarını anlamak sıradan kişiler için kolay değildir.
  • Ürünler çok az miktarda dolgu maddesi içerirler. Bu miktar genellikle 1 ml dir. Geniş alanlara dolgu yapmak için çok sayıda ürün kullanmak gerekir bu da maliyeti arttırır.
  • Nadir olarak alerji veya istenmeyen reaksiyonlara neden olabilirler. Bunların ciddiyeti hafif ile çok ağır arasında değişebilir.
  • Ürünlerin güvenliği az miktarlarda kullanıldığında test edilmiştir. Bu maddelerin ayni bölgeye çok fazla miktarlarda enjekte edildiklerinde nasıl yanıt alınacağı genellikle bilinmemektedir.

Kişinin kendi yağ dokusu

Dolgu maddesi olarak kullanılmak üzere başka bir seçenek daha vardır: Kişinin kendisinden alınan dokular. Deri altı dokusu (dermis) kas ve fasya gibi çeşitli dokular dolgu maddesi olarak kullanılabilirler. Ancak en sık kullanılan doku vücutta en bol bulunan ve kullanımı en kolay olan yağ dokusudur. Yağ dokusu karından, belden, bacak içlerinden veya diz içlerinden alınabilir. Ancak alınması bir cerrahi işlemdir ve ağrılıdır. Bunun için bir ameliyathane ve anestezi gerekir. İşlemin büyüklüğüne göre lokal anestezi ile günübirlik yapılabildiği gibi genel anestezi altında ve yatarak yapılmaları da gerekebilir. Yağların alınması küçük veya normal bir liposuction işlemidir. Küçük bir alandan bir enjektör ile ve elle yağlar alınabildiği gibi bir liposuction aleti de gerekebilir. Alınan yağlar enjekte edilmeden önce zenginleştirme işleminden geçirilir. Bu işlem hasta masada iken 15-20 dakika içinde gerçekleştirilebilir. Yağların verilmesi küçük enjektörler ile yapılır. Enjektör uçları normal iğneler olabildiği gibi künt uçlu kanüller (ince borular) da olabilir. Enjeksiyon sonrası değişen ölçülerde morarma (ekimoz) ve şişlik (ödem) görülebilir. Bunların kaybolması bazı kişilerde 3 haftayı bulabilir.

Enjekte edilen yağ dokusunun kalıcılığı

İlk verilişte yağ dokusunun bir kısmı ilk 3-4 ay içinde eriyebilir. Bu erime miktarı işlemi yapan cerrahın deneyimine ve yağ verilen bölgenin kan dolaşımına bağlı olarak %50 ye kadar çıkabilir. Ancak verilen yağın tamamı da tutabilir. Ancak normal koşullarda hiçbir zaman verilen yağın tamamı erimez. Kabaca 4 ay sonra kalan yağ miktarını kalıcı olarak kabul edebiliriz. Kalan miktar istenen sonucu karşılamaz ise 4. aydan sonra ayni bölgeye yeni bir yağ enjeksiyonu daha yapılır. Çoğu zaman ikinci yağ enjeksiyonunda erime miktarı daha az olmaktadır. Çoğu zaman şu şekilde bir mantık yürütülmektedir: Verilen yağların bir miktarı eriyor ise ilk seferde düşündüğümüzden daha fazla yağ verelim ve erime sonrası istediğimiz sonuca ulaşalım. Bu düşünce doğru değildir. Bazı durumlarda hiç veya çok az erime olabilir. Bu durumda bölge istenenden daha kabarık olacaktır ve sonucu olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle doğru karar gerektiği kadar yağ vermektir.

Yağ dokusunun saklanması

İlk ameliyatta alınan yağ dokusunun bir kısmı ileride kullanılmak amacı ile saklanabilir. Yağlar özel derin dondurucularda (-80 dereceye kadar soğutabilen) birkaç yıla kadar saklanabilir. Tekrar kullanılmaları gerektiğinde donmuş yağlar eritilerek enjekte edilebilir.

Maliyet

Yağ dokusu ile dolgu yapılması ucuz bir işlem değildir çünkü alınma işlemi bir ameliyathanede yapılmalıdır. Ameliyathane kullanımı pahalıdır. Buna karşılık derin dondurucuda saklanan yağların eritildikten sonra enjekte edilmeleri lokal anestezi altında günübirlik bir işlem olarak yapılabilir. Bu tür enjeksiyonlar muayene koşullarında gerçekleştirilebilir. Ancak bir ameliyathanede yapılmaları tercih edilmelidir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş 5 ml veya daha fazla miktarlarda dolgu gerektiğinde kişinin kendi yağını kullanmayı tercih etmektedir. Zaten olguların çoğunda bu miktarın çok üzerinde miktarlar kullanılmaktadır. Buna karşılık dudak dolgularında ve az miktardaki yüz dolgularında ticari dolguları kullanmaktadır. Ancak kullanılan dolguların FDA onayı alınmış ürünler olduğuna özen göstermektedir.

Aşağıdaki video 2016 yılında hazırlanmış olsa da hala geçerli olan bilgiler vermektedir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Migren ve Botulinum Toksini

Migren ve Modern Tedavisi

Migren nedir?

Duyularımız beyne çeşitli uyarılar gönderirler. Bu uyarılar sinirlerimizde elektrik akımına dönüşür ve çeşitli sinir bağlantılarından geçerek beyne ulaşırlar. Bu sinyalleri alan beyin gerekli hedeflere yanıt niteliğinde sinyaller gönderir. Çeşitli nedenlerle bu sistemde bir bozukluk olursa baş-boyun bölgesindeki (trigeminocervical) ağrı sistemi belli aralıklar ile uygunsuz olarak uyarılır ve migren baş ağrısı denilen hastalık ortaya çıkar. Diğer bir deyişle migren belli aralıklar ile ortaya çıkan, bir süre devam ettikten sonra sona eren ve bazan dayanılmaz şiddete ulaşan baş ağrıları ile kendini gösteren bir hastalıktır.

Migreni tetikleyen uyarı ve durumlar

  • Stres
  • Aşırı gürültü
  • Keskin kokular
  • Kadınlarda hormonal değişiklikler
  • Aşırı derecede fazla veya çok az uyku uyumak
  • Hava koşullarındaki ani değişiklikler
  • Kuvvetli veya yanıp sönen (titreşen) ışık

Bazı besinlerin de migreni tetiklediği gözlenmiştir

  • Alkol
  • Turşu
  • Fermente gıdalar
  • Bazı meyve ve yemişler
  • Çukulata
  • İşlenmiş et
  • Olgunlaştırılmış peynirler

Migren riski yüksek olan kişiler

  • Kadınlar
  • Ailede migren hikayesi olan kişiler
  • Çeşitli hastalığı olanlar: Depresyon, epilepsi (sara), bipolar bozukluk, uyku düzensizliği.

Bulgular (Sempotomlar)

Migrenin dört evresi vardır:

  1. Hazırlık (prodrome)
  2. Başlangıç belirtileri (aura)
  3. Belirtilerin tam olarak ortaya çıkması (semptomatik dönem)
  4. Ağrı sonrası (postdrome)

Hazırlık (prodrome) dönemi : Ağrıdan 24 saat kadar önce başlar. Aşırı esneme, ruhsal durumda açıklanamayan değişiklik, aş erme, aşırı idrara çıkma gibi durumlar görülebilir.

Başlangıç belirtileri (aura) dönemi: Ağrıdan hemen önce veya ağrı ile birlikte başlayabilir ve ağrı süresince devam edebilir. Kaslarda zayıflık, birisi dokunuyor veya sıkıştırıyormuş hissi, görme bozuklukları (zigzag çizgiler, ışık parlamaları) oluşabilir.

Belirtili (semptomatik) dönem: Önce hafif olarak başlayan ve giderek şiddetlenen ağrı görülür. Genellikle baş boyun bölgesinin tek tarafında olur. Ağrı gidip gelen atımlar şeklindedir. Beraberinde bulantı ve kusma, ışık koku ve sese aşırı duyarlılık görülür. Öksürme, hapşırma ve hareket etme ile ağrı daha da şiddetlenir.

Ağrı sonrası (postdrome) dönem: Hasta kendini zayıf, bitkin ve kafası karışmış hisseder. Bu durum bir güne yakın sürebilir.

Tanı konulması

Teşhiste hastanın şikayetleri çok önemlidir. Kesin tanı koyduracak bir yöntem yoktur. Ancak benzer belirtileri veren başka hastalıkları ekarte etmek için nörolojik muayene, MR (manyetik rezonans) veya BT (bilgisayarlı tomografi) dahil çeşitli testler yapılmalıdır. Şunu tekrar hatırlatmakta yarar vardır: Migren tanısını koyduracak özel bir laboratuar veya görüntüleme testi yoktur.

Tedavi

Migrenin kesin tedavisi yoktur. Şunlar yapılabilir:

  • İlaçlar: Çok çeşitli ilaçlar kısmen yarar sağlayabilir. Ancak uzun süre kullanıldıklarında etkileri azalır. 
  • Rahatlatıcı işlemler: Sessiz ve karanlık bir odada gözler kapalı olarak dinlenmek, bol sıvı almak ve ağrıyan bölgelere soğuk tatbik etmek
  • Cerrahi tedavi
  • Botulinum toksini tedavisi

Plastik Cerrahide Migren Tedavisi

Cerrahi tedavi: Son yıllarda baş boyun bölgesinde ağrının görüldüğü bölgenin sinirleri gevşetilerek ağrıların azaldığı veya kaybolduğu gözlenmiştir.

Butulinum toksini tedavisi: Yaklaşık 20 yıldan beri kullanılmaktadır. Ortaya çıkışı hastaların gözlemleri ile olmuştur. Herkes gibi migren hastaları da yüz, boyun, saçlı deri gibi bölgelere çeşitli amaçlar ile botulinum toksini yaptırmaktadırlar. Bazı migren hastaları botulinum yaptırdıktan sonra uzun süre yeni bir atak geçirmediklerini farkettiler. Hatta hafif ağrılarda oluşmuş ağrının da geçtiğini gözlemlediler. Bu bulgular ağrıyı yapan sinir uçlarının botulinum toksini ile çalışmaz hale getirilmesinin ağrıya iyi geldiğini düşündürdü. Günümüzde bu tedavi geniş olarak kullanılmaktadır. Genellikle ağrının olduğu bölgede bir adale bulunur. Bu adalelerin veya sinirinin botulinum toksini ile felç edilmesi bazı hastalarda belirgin yarar sağlamaktadır. Ancak botulinum toksini etkisi geçici olduğundan tedavinin belli aralıklar ile tekrarlanması gerekmektedir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş migren baş ağrılarında ve boyun, sırt gibi bölgelerdeki ağrılarda uygun hastalarda botulinum toksini kullanmaktadır. Ağrının olduğu bölgedeki kaslar veya sinirleri botulinum enjeksiyonları ile çalışamaz hale getirilir. Ancak bunun için ağrı olan bölgelerin anatomisinin iyi bilinmesi ve enjeksiyonların doğru bölgelere yapılması gereklidir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


PRP (Platelet Rich Plasma)

PRP nedir?

İngilizce “Platelet Rich Plasma” kelimelerinin baş harflerinden oluşan bu terim “trombositlerden zengin plazma” anlamına gelmektedir. Platelet olarak da bilinen trombositler kan pıhtılaşmasını sağlayan önemli faktörlerden biridir. 1970 li yıllarda “trombositopeni” denilen bir hastalığın tedavisi için içinde yoğun miktarda trombosit (platelet) bulunduran plazma hazırlanmış ve tedavi amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1980 li yıllarda ayni solüsyonun daha katı hali PRF (Platelet Rich Fibrin) adı altında maksillofasiyal cerrahide kullanılmaya başlanmıştır. Başlangıçta yalnızca kanama bozukluklarını düzeltmek için kullanılan bu karışımın ayni zamanda hücrelerin çoğalmasını kolaylaştırdığı da farkedilmiş ve dermatolojide derinin estetik olarak güzelleştirilmesi amacı ile yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Spor hekimleri tarafından sakatlanan sporcuların tedavisinde kullanılmaya başlaması PRP nin popüler olmasını sağlamıştır. Çünkü sporcuların medya ile sıkı ilişkilerinin olması bu tedaviye olan ilgiyi de arttırmıştır. Zaman içinde PRP nin kronik (uzun süre iyileşmeyen) yaraların tedavisinde yararlı olduğunun gösterilmesi ile birlikte kalp cerrahisi, çocuk cerrahisi, üroloji, jinekoloji, plastik cerrahi ve göz hastalıkları dallarında da kullanılmaya başlanmıştır.

Trombositlerin biyolojisi

Trombositler de diğer kan hücreleri gibi kemik iliğinde üretilirler. Disk şeklinde çok küçük yapılardır. Sağlıklı kişilerdeki sayısı mikrolitrede (milimetreküpte) 150 bin ile 450 bin arasında değişir. Her bir trombosit içinde sayıları 50 ile 80 arasında değişen granüller mevcuttur.

Trombositlerin görevleri

Esas görevleri kanamayı durdurmak amacı ile pıntı oluşturmaktır. Damar içinde bir yaralanma olduğu zaman trombositler buraya yapışmaya başlar aktif hale geçerler ve birbirleri üzerinde yığılarak bir topak oluştururlar. Aktif hale geçen trombositlerin içindeki granüller çeşitli faktörler salgılar. Trombositlerin pıhtı oluşumunun sağlanması dışında görevleri de vardır. Granüller çok sayıda büyüme faktörleri (Growth Factor – GF) ve sitokin salgılarlar. Sitokinler bağlandıkları bazı hücrelerin faal duruma geçmelerini ve çoğalmalarını sağlarlar. Bağlandıkları bu hücreler de farklı görevler görürler. Büyüme faktörleri ve sitokinler yangı (inflamasyon) oluşumunu sağlarlar. Yangı yara iyileşmesi için önemli bir aşamadır. Ayni zamanda hücrelerin çoğalması, yeni damar oluşumu, kök hücrelerin burada toplanması sağlanır. Trombositleri bazı iyileştirici olayların başlaması için alarm zili çalan yapılar olarak da değerlendirebiliriz.

PRP nin hazırlanması

Kişinin kendisinden enjektör ile alınan kandan hazırlanan PRP de 3 aşama vardır:

  1. Pıhtılaşmanın önlenmesi
  2. Santrifüj (merkezkaç döndürmesi)
  3. Solüsyonun aktif hale getirilmesi

Pıhtılaşmanın engellenmesi (antikoagülasyon)

Damardan alınan kan bir süre sonra kendiliğinden pıhtılaşır ve yapısı tamamen değişir. Alınan kanın pıhtılaşması engellenmezse trombositler aktif hale geçerek parçalanır ve içlerindeki maddeleri ortama yayarak pıhtı oluşturup görevlerini tamamlarlar. Bundan sonra kan içindeki hücrelerin özel amaçlar ile kullanılmaları mümkün değildir. Bu nedenle damardan alınan kan pıhtılaşmayı önleyen madde içeren bir tüpe konulur. Pıhtılaşma özelliğini kaybetmiş olan kan içinde gerekli olan bütün maddeleri ve tabii ki trombositleri de normal sayılarında barındırır.

Santrifüj (Döndürerek merkezkaç etkisi yaratma)

Kanın alındığı tüp bir döndürme (santrifüj) makinesine yerleştirilir ve belli bir hızda belli bir süre döndürülür. Bu döndürme sırasında merkezkaç kuvvetine bağlı olarak kanın içindeki elemanlar özgül ağırlıklarına göre değişik tabakalar halinde kümelenirler. Tüpün en alt kısmında kırmızı kan hücreleri toplanır. Bunun üzerindeki tabakada trombosit ve beyaz kan hücreleri (lökositler) toplanır. En üst tabakada ise yalnızca plazma mevcuttur. PRP diye adlandırılan ve kullanılan kısım ortadaki sarımtırak tabakadır. Volümü arttırmak için bu sarımtırak tabaka ile üzerinde yer alan plazma tabakası değişik oranlarda birbiri ile karıştırılabilir. Lökosit ve trombosit leri birbirinden ayırmak için ortadaki sarımtırak tabaka bir kez daha döndürme makinesinde döndürülebilir (santrifüj edilebilir).

Aktivasyon

PRP içindeki trombositler aktif halde değildir. Yani dolaşan kandaki doğal hallerindedirler. Trombositlerin göreve başlamaları için aktive olmaları gereklidir. Normal koşullarda bir yaralanma olduğunda yaranın kenarları (yaralı damarların cidarı) trombositleri otomatik olarak aktive eder. Ancak dışarıda hazırlanan PRP deki trombositlerin aktif hale geçip göreve başlamaları için iki ayrı görüş vardır. Bir görüşe göre PRP solüsyonu doku içine enjekte edildikten sonra çevre dokular tarafından kendiliğinden aktive edilir ve dışarıdan bir müdahaleye gerek yoktur. Başka bir görüşe göre ise PRP enjekte edilmeden önce aktive etme işlemi uygulanmalıdır. Trombositlerin aktive edilmesi için daha önce pıhtılaşma önleyici olarak kullanılan maddenin ortadan kaldırılması gereklidir. Bu amaçla kullanılan maddelerin başında kalsiyum içeren kimyasallar gelir (kalsiyum klorid gibi). Ayrıca kalsiyum glukonat ve trombin denilen maddeler de ayni amaçla yani trombosit aktivasyonu için kullanılabilir. Hangi madde kullanılırsa kullanılsın trombositler aktif hale geçtikten 10 dakika sonra içerdikleri biyolojik olarak etkin olan proteinler dışarı salınmaya başlar. Bir saat içinde bu proteinlerin %95 i ortama salınmış olur. Bu nedenle aktive edilmiş PRP en geç 10 dakika içinde kullanılmalıdır. Aktive edilmemiş PRP ise 8 saate kadar bozulmadan kalabilir.

İdeal yoğunluk

PRP solüsyonu içindeki trombosit sayısının ne olması gerektiği konusunda fikir birliği yoktur. Klinikte kullanılan PRP hazırlanışına göre kandaki seviyesinden iki ile dokuz kez daha fazla trombosit içerebilir. Yapılan çalışmalarda platelet sayısının fazlalığı ile etkinlik arasında da bir bağlantı kurulamamıştır.

PRP nin kullanıldığı alanlar

Hemen hemen tıbbın her alanında kullanılmakta olan PRP plastik cerrahide başlıca şu amaçlar için kullanılır:

Derinin tazelenmesi ve gençleştirilmesi

Deri altına veya deri içine verilen PRP salgılanan aktif proteinler sayesinde bölgede yeni damar oluşmasını sağlar. Deri ve derialtı hücrelerini uyararak daha iyi görev yapmalarına yol açar. Yeni kollajen salımı ile derinin elastik özelliklerini arttırır ve gerginleşmesini sağlar. Ayrıca kök hücrelerin buraya gelmesini kolaylaştırır.

Yara ve yanık izlerinin ve derideki diğer görüntü bozukluklarının azaltılması

PRP iyileşmiş yara ve yanık izlerinin daha az farkedilir olmasını sağlar. Bunun için solüsyon yara izinin içine ve hemen altına verilir. Yüzdeki sivilce izlerinin azaltılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır ancak başarı oranı çok değişkenlik göstermektedir. Deride renk değişikliğine yol açan durumlarda (pigmentasyon bozuklukları) yararlı olabilmektedir.

Yağ enjeksiyonunda kalıcılığı artırma

Yağ enjeksiyonlarının en büyük sorunu verilen yağ dokusunun yalnızca bir kısmının tutması kalanının ise erimesidir. Bunun sonucunda yağ enjeksiyonlarının birkaç ay ara ile tekrarlanması gerekmektedir. Eğer enjekte edilen yağın içine PRP katılır ise tutma oranının belirgin derecede daha fazla olduğu gösterilmiştir. Verilecek yağ dokusu içine karıştırılacak olan PRP nin oranı da önemlidir. 0,5/1 oranı ideal gibi görünmekle beraber bir meme büyütmede veya kalça dolgunlaştırmada çok yüksek miktarlarda (bazan bir litreden fazla) yağ verildiği düşünülürse bu oranda PRP elde etmenin imkansız olduğu açıktır.

Saç dökülmesi (kellik) tedavisi

Saçlı bölge PRP nin etkilerinin en iyi izlenebildiği bölgedir. Çünkü burada saçların sayısını ve şeklini objektif yöntemler ile tesbit etmek kolaydır. Saç folikülleri ile derideki papilla hücreleri arasında sıkı bir iletişim vardır. PRP dermal papilla hücrelerini çoğaltır. Sayıları artan papilla hücreleri saç folikülündeki saç uzama fazını güçlendirir ve süresini uzatır. Ayni zamanda yeni saç folikülleri oluşmasını da sağlar. Saç dökülme fazı kısalır ve saç uzama fazı uzayarak daha sık saçların oluşması sağlanabilir. Ayrıca saç ekimi sırasında ekimi yapılacak olan saç folikülleri PRP solüsyonu içine batırılıp çıkarıldıktan sonra ekilebilir. Bu durumda foliküllerin tutma oranının 5 ile 9 kat arasında arttığı da gösterilmiştir.

İyileşmeyen (kronik) yaraların tedavisi

Damar tıkanıklığı olanlarda, şeker hastalarında ve şua tedavisi görmüş olan hastalarda bazı bölgelerde oluşan yaraların iyileşmediği iyi bilinen bir gerçektir. Bu durumda yara içine enjekte edilen PRP ile başarılı sonuçlar alınmaktadır.

Tatbik edilme şekli

PRP amaca ve uygulanacak bölgeye göre farklı şekillerde kullanılabilir:

Direk enjeksiyon

PRP en kolay bir enjektör ve ince bir iğne ile bölgeye enjekte edilme şeklinde kullanılır. Kellik, iz tedavisi, kronik yaraların tedavisinde bu yöntem idealdir.

Deri veya yara üzerine direk tatbik

Solüsyon deri üzerine sürülerek de kullanılabilir ancak bu durumda solüsyonun iç kısımlara emilmesini kolaylaştırmak için deri yüzeyinde mikro yaralanma oluşturulur. Bunun en kolay yöntemi mikro iğneleme yöntemidir. Deri üzerinde çok küçük iğneler içeren silindirler gezdirilir ve bu şekilde mikro yaralanmalar oluşturulur. Bunların üzerine sürülen PRP derinin içine işleyerek burada kendisinden beklenilen görevi gerçekleştirir. Deride lazer tedavisi yapıldıktan sonra üzerine PRP solüsyonu sürülebilir.

Lazer tedavisi ve PRP

Çeşitli amaçlar ile deriye lazer tedavisi uygulandıktan hemen sonra ayni bölgeye PRP enjeksiyonu yapılmasının lazer uygulamasının etkisini artırdığı gözlenmiştir.

Komplikasyon ve yan etkileri

PRP kişinin kendi kanından hazırlandığı için güvenli bir üründür. Ancak hazırlanması ve verilmesi sırasında mikropsuz (steril) bir ortamda çalışılması şarttır. Ciddi bir komplikasyonu bilinmemektedir ve bilinen yan etkileri verilen bölgelerde hafif ödem, kızarıklık ve morarma gibi geçici durumlardır.

Sonuç

PRP özellikle doku yenilenmesi ve gençleştirilmesi amacı ile başta kozmetik girişimler olmak üzere giderek artan sıklıkta kullanılmaktadır. Ancak hem nasıl hazırlanması hem de ne miktarda ve ne sıklıkta verilmesi gerektiği konusunda fikir birliği yoktur.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Yüz Germe İçin Bilmeniz Gerekenler

Facelift Ne Zaman Yapılmalı

Kadın erkek herkes için genç ve güzel görünmek arzu edilen bir durumdur. Ancak zaman ilerledikçe gençlik ve güzellik de yerini yavaş yavaş yaşlılığa bırakır. Yaşlanmanın ilk belirtilerinin yüz görünümünde ortaya çıktığını bilmeyen yoktur. Günümüzde özellikle iş hayatında genç ve dinamik yüzler tercih edilmektedir. Pek çok yetenekli insan sırf yaşlı görüntüleri nedeni ile iş hayatında arzuladıkları yere gelememe riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu ve başka nedenlerden yüz gençleştirme ameliyatları değerini artarak korumaktadır.

Yüz gençleştirmede neler yapıldı?

Yüz gençleştirme ilk olarak yüzdeki kırışıklıkların düzeltilmesi ameliyatları ile başladı. Facelift (yüz germe) olarak isimlendirilen bu ameliyatlarda mümkün olduğu kadar fark edilmeyecek bir bölgeden kesi yaparak yüz derisi olabildiğince arkaya doğru geriliyor ve fazla kısımları kesilerek deri tekrar dikiliyordu. Ayni dönemlerde yüz derisini kimyasal maddeler ile yakarak soymak (peeling) işlemleri de başladı. Bunlar her ne kadar başarılı sonuçlar ortaya çıkarsa da ciddi işlemler olmaları ve bir iyileşme süreci gerektirmeleri nedeni ile hep tereddütle karşılandı. Günümüzde insanları günlük görevlerinden ayırmadan yapılan daha kolay güzellik işlemleri ortaya çıktı. Bunlar cerrahi olmayan veya çok küçük cerrahi işlemler olarak adlandırılmakta. Yüzeyel lazer tedavileri, kimyasal dolgu ve botulinum toksini enjeksiyonları, özel hazırlanmış iplikler ile askılama, radyo frekans (RF) ve mikrodalga ışınları ile deri sıkılaştırma bunlara örnek olarak sayılabilir. Ancak bunların hiçbiri yüz germe (facelift) ameliyatları kadar etkili değildir.

Yüz germe ameliyatının gerekli olduğuna nasıl karar verilir?

Yüzdeki kırışıklıklar genellikle cerrahi olmayan veya minimal (çok küçük) cerrahi işlemler ile belli ölçüde düzeltilebilir. Botulinum toksini, dolgu enjeksiyonları ve daha iyisi kişinin kendi yağının enjeksiyonları kırışıklıkların düzeltilmesinde kullanılır. Deride sarkmalar başlamış ise iplikle asma işlemleri belirli bir süre yararlı etki yapabilir. Ancak bir süre sonra derideki ve boyundaki sarkmalar yukarıda sayılan işlemler ile düzeltilemeyecek bir düzeye ulaşabilir. Bunun hangi yaşta olacağı kişiden kişiye değişir. Yüzdeki sarkmaların artık diğer tedaviler ile düzeltilemediği durumlara yüz germe ameliyatı gereklidir. Günümüzde hala facelift ameliyatı kadar etkili sonuç veren bir başka işlem mevcut değildir.

Facelift ameliyatında neler yapılır?

Daha önce de belirtildiği gibi yüz germenin amacı fazla derileri çıkartarak yüzdeki sarkıklıkların giderilmesidir. Bunu sağlamak için yapılan başlangıç kesilerinde günümüze kadar ciddi bir değişiklik olmamıştır. Yüz bölgesinde bu izlerin en kolay gizlenebileceği yerler kulak önündeki çizgi, kulak arkasındaki çukur ve saçların içidir. Buralardan girerek yanak ve gerekiyor ise boyun derisi yapışık olduğu altındaki yapılardan kesilerek ayrılır ve serbestleştirilir. Böylece deri esner ve çekildiği zaman fazla kısımları kolayca çıkarılabilir. Ancak yalnız derinin fazlalığını almak yeterli olmayabilir. Deri altındaki yüz yapılarını saran kılıflar (fasya) da gerilerek derin dokuların da sıkılaştırılması sağlanır.

Yüz germe neden ilk tercih değildir?

Son derece etkili bir işlem olmasına karşın facelift ameliyatı ciddi bir ameliyattır. Her ne kadar hayati organlardan uzak olsa da yüz sinirleri üzerinde çalışıldığından yapılan bir dikkatsizlik yüz sinirlerine zarar verebilir. Bu sinirin zedelendiği yere bağlı olarak değişen ciddiyette yüz felçlerine yol açabilir. Deride gözlenen ameliyat kesi izi genellikle fazla farkedilmez ancak deri altında açılan tünel oldukça geniştir ve bu da iyileşme sırasında morluk şişlik gibi geçici sıkıntılar yaratabilir. Nadir de olsa karşılaşılabilecek aksiliklerden birisi de yüz derisinde değişen genişlikte gangren (nekroz) görülmesidir. Bu durum hem iyileşmeyi geciktirir hem de sonradan o bölgede hoş görünmeyen bir iz kalmasına neden olabilir. Hiçbir aksilik olmadan tamamlanan ameliyatlarda bile yüzdeki şişliğin inmesi haftalar alır. Ortalama olarak yüz germe ameliyatının sonucunun görünmesi 3 ay alır. Yüzde morluklar oluşmuş ise bunların kaybolması yaşa ve kişiye bağlı olarak 10-30 gün alabilir. Gene nadir olarak kesi yapılan ve dikilen bölgelerde dikkati çekecek izler kalabilir. Bahsedilmesi gereken bir başka nokta ise facelift ameliyatı yüzde yaşlanma ile ortaya çıkan yumuşak doku eksilmesini yani hacim kaybını düzeltemez. Eksilmiş yumuşak dokuların yerine konulması için mutlaka yüz germe öncesi yüze kişinin kendi yağ dokusu ile dolgu yapılması ve hacim kaybının giderilmesi gereklidir.

Cerrahınızı seçerken nelere dikkat etmelisiniz?

Ciddi bir hayati tehlikesi olmamasına karşın yüz germe (facelift) önemli bir ameliyattır. Mutlaka bir “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi” uzmanı tarafından yapılmalıdır. Günümüzde “estetik cerrahi” kelimesi kanunlardaki boşluklardan yararlanılarak pek çok hekim tarafından usulsüz olarak kullanılmaktadır. Hatta “estetik uzmanı” adını kullanarak cerrah olmayan hekimler daha da ilerisi hekim olmayanlar bile kendilerinin estetik ameliyatlar yapabilecekleri izlenimi vermeye çalışmaktadırlar. Sosyal medya yararlarının yanında yanıltıcı haberler ve reklamlar ile zaman zaman çok tehlikeli olabilmektedir. Toplumun büyük çoğunluğu sosyal medya üzerinde ciddi bir yasal denetimin olmadığının farkında değildir. Bu nedenle üzülerek söylemek gerekir ki etkileyici ancak doğru olmayan haber, program ve reklamlar pervasızca yapılabilmekte insanların kararlarında etkili olmaktadır. Bütün ameliyatlarda olduğu gibi estetik ameliyatlarda da hastanın kendisini güvende tutması için yapması gereken ilk şey başvurduğu hekimin “T.C. Sağlık Bakanlığı” tarafından verilmiş bir uzmanlık belgesi olup olmadığını kontrol etmektir. Yurt dışından alınmış sertifika kurs diplomaları, çalışma belgeleri vs yeterli ve geçerli değildir. Eğer bir devlet hastanesi veya üniversite hastanesinin “Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi” servisine başvurdu iseniz burada çalışan tüm hekimlerin diplamasının olduğundan emin olabilirsiniz. Ama ayni şey bazı özel hastaneler, özel klinikler ve muayenehaneler için geçerli değildir. Görsel olarak etkileyici bir mekanda bulunmanız doğru yerde olduğunuz anlamına gelmez. Mutlaka hekiminizin “Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği” üyesi olduğunu kontrol ediniz. Bunun için http://www.plastikcerrahi.org.tr/ sayfasına girerek isim araması yapmanız yeterlidir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Yüz Germe (Facelift) Demode mi Oluyor?

Yüz gerdirme

Yüz vücudun en görünen kısmıdır ve bu nedenle güzellik ve estetikte en dikkati çeken bölgedir. Ayrıca genç ve yaşlının ayırımında kullanılan en güvenilir göstergelerden biridir. Yaşlanmanın ilk belirtileri yüzde görülür. Yaşlanmak kaçınılmaz olsa da yaşlı görünmek genel olarak arzulanan bir durum değildir. Özellikle iş dünyasında ayni becerilere sahip insanlar arasında genç görünenler daima tercih edilirler. İnsanlar bunu çok eskilerden beri çok iyi bildiklerinden ileri yaşlara  geldiklerinde kendilerini genç göstermenin yollarını sürekli aramışlardır. İlk çere arayışları cerrahi işlemler ile başlamıştır.

Yüz gerdirme ameliyatı

Yaşlanan yüzdeki sarkma ve kırışıklıkları düzeltmek için deriyi ameliyat ile arkaya doğru germek ilk akla gelen cerrahi işlem olmuştur. Yüz germe ve burun ameliyatı en eski estetik ameliyatlar arasındadırlar. Vücudun en görünen bölgeleri olduğu için bunu doğal karşılamak gerekir. Yaşlanan yüzdeki kırışıklık ve sarkmaların gerilerek düzeltilmesi anlamında kullanılır.

Yüz germe nasıl yapılır?

Yüz germe yani facelift ameliyatı yüzdeki kırışıklıkları ve sarkmaları gidermek ve yüz derisini daha gergin hale getirmek amacı ile geliştirilmiştir. Belli bir yaştan sonra yanaklarımızın, kaz ayağı dediğimiz göz kenarlarının ve ağız kenarlarının sarkmaya başlaması herkesin farkında olduğu bir durumdur. Orta ve ileri yaştaki kişiler ayna karşısında yanaklarını arkaya doğru çektirerek gerdirdiklerinde yüzlerinin daha genç durduğunun farkındadırlar. Plastik cerrahlar başlangıçta yalnızca bu talebi gidererek yani yanak derisini kulağa doğru gerdirerek yüzde bir güzelleşme sağlamaya başlamışlardır. Yüz germe ameliyatlarında deri yapışık olduğu yüz dokularından kesilerek kaldırılır ve bu şekilde geriye çekilir. Fazla kısımları tesbit edilerek kesilip çıkartılır ve kalan kısmı dikilerek yüzde gerginleşme sağlanır. Ama bu işler kesme ve dikiş atma gerektirdiğinden bir iz bırakır. Bu izin farkedilmemesi için kulağın hemen önünde ve arkasında olmasına özen gösterilir. Eğer güzel dikilirse yüz germe ameliyatının izleri farkedilmeyecek kadar ince ve belirsiz olur. Başlangıçta yalnız yüz derisi üzeride uygulanan  bu ameliyatlar yaşlanmanın neden olduğu değişiklikler daha iyi öğrenildikçe değişikliklere uğramıştır.

Yüz nasıl yaşlanıyor?

Yaşlanmanın her organdaki etkisi farklı olmaktadır. Yüz deri dışında kemiklere kadar uzanan çeşitli farklı dokulardan oluşmuştur ve her yapının gösterdiği değişiklik diğerinden başkadır. Bu değişikliklere göre uygulanan işlemleri kısaca gözden geçirelim:

Derinin sarkma yönü

Zaman ilerledikçe yaşlanma sırasında derinin öne doğru değil de aşağa doğru sarktığı farkedildi. Bu nedenle daha ileri tarihlerde yüz germe ameliyatlarında kesilen ve altından serbestleştirilen deri arkaya doğru değil de yukarı doğru çekilerek kesilmeye başlandı. Bu değişiklik özellikle çene köşesindeki sarkmaları daha etkili olarak düzeltmeye başladı.

Deri altındaki dokuların sarkması

Yalnızca deri germe ile yapılan ameliyatlarda dikiş hattında gerginlik olması istenmese de bazı durumlarda izlerin genişlemesine yol açıyordu ve bir süre sonra gerilen derinin tekrar sarkması sık olarak gözleniyordu. Aslında yaş ilerledikçe yalnız deri değil deri altındaki yağ, adaleler ve diğer yumuşak dokular da sarkıyordu. Yalnız derinin çekilmesi bu dokulardaki sarkmayı önlemiyordu. Bu nedenle deri altındaki dokuların da ayrıca gerilmesi gerektiği kavrandı. Bu şekilde yüzün derinindeki kılıf (SMAS adı verilir) ile veya kemiğin üzerinden dokuların serbestleştirilerek gerilmesine yönelik ameliyatlar yapılmaya başlandı. Bunlara SMAS lift veya periost (kemiğin üzerindeki kılıf) altı lift (subperiosteal lift) adı verildi. Derin dokular gerildikten sonra deri fazlalığı çok daha az bir gerginlikte çıkartıldığından deri gevşek olarak dikilebiliyor ve bu nedenle izler çok daha belirsiz oluyordu. Ayrıca ameliyatın etkisi de daha uzun süreli oluyordu.

Yaşlı yüzlerde hacim (volüm) kaybı

Yapılan çalışmalar yaşlandıkça yüzün hacminin azaldığını gösterdi. Nasıl bir balon söndükçe pörsümeye başlar, üzeri kırışır ve buruşur ise volümü azalan yüz bölgesinde deri ve diğer kısımlarda sarkmalar ortaya çıkar. Bu gerçek yüz gençleştirmenin prensibinde önemli bir değişikliğe yol açtı. Nasıl sönen bir balon tekrar şişirildiğinde gerginleşiyor ise yaşlı yüzü de gençleştirmek için tekrar doldurmak gerekmektedir. Araştırmacılar bu işlem için yapay dolgu maddeleri geliştirirken plastik cerrahlar bu işin kişinin kendi yağı ile çok daha sağlıklı yapılabildiğini buldular ve uygulamaya koydular.

Deride ince kırışıklıklar

Yüz germe ameliyatlarının başlamasından itibaren deri germenin ince kırışıklıkların giderilmesinde yeterli olmadığı anlaşıldı. Yüz derisini soymanın ince kırışıklıkları düzelttiği farkedildi ve peeling denilen soyma işlemi düzenli olarak günümüze kadar kullanıldı. Bu soyma kimyasal ajanlar, lazerler veya mekanik aletler ile yapılmaktadır.

Günümüzde yüz gerdirme nasıl yapılır?

Artık eskisine göre klasik yüz germe ameliyatları eskiye göre çok daha az yapılmaktadır. Çünkü daha az kesi yapılarak ve daha az iz bırakılarak etkili sonuçlar alınabilmektedir. Modern teknikleri gözden geçirelim:

Deri sıkılaştırma

Yani çıkan mikrodalga, radyofrekans ve lazer cihazları artık yüz derisini yakmadan deri altındaki kollajen denilen bağları gererek deride belirgin sıkılaşma sağlamaktadırlar. Halk arasında bu tedavilere derinin ütülenmesi de denilmektedir. Bu konuda çok sayıda tıbbi cihaz mevcuttur. Biz kliniğimizde şu an mevcut en gelişmiş cihaz olan Fraxel Dual lazerini kullanmaktayız. Bir veya iki seansta deride belirgin gerginlik ve yenilenme sağlanabilmektedir.

Peeling (soyma)

Mekanik traşlama (abrazyon)

Gelişmiş aletler ile derinin üst tabakalarının traşlanması mümkün olmaktadır. Birkaç seans gerektirmesine rağmen iyileşmeleri kolay olduğundan tercih edilmektedir.

Kimyasal traşlama (kimyasal peeling)

Yeni formüller ile hazırlanan merhemler yüz derisini yavaş yavaş yara oluşturmadan soyarak yararlı etkiler yapmaktadır.

Yüz hacmini yeniden sağlama

Dolgu

  • Bunu en güvenli ve uzun ömürlü olarak kişinin kendisinden alınan yağ dokusu ile yapmaktayız. Yağ enjeksiyonu (fat injection) veya mikro yağ enjeksiyonu (microfat injection) teknikleri o kadar etkili olmaktadır ki pek çok kişide ilave ameliyat yapmaya gerek duyulmamaktadır.
  • Volüm eksikliğini tamamlamak için kullanılan diğer bir yöntem ise yapay dolguların enjekte edilmesidir. Ameliyatsız bir yöntem olduğu için birçok kişi bunu tercih etse de kalıcı olmaması bir dezavantaj oluşturmaktadır. Ayrıca piyasada mevcut ürünlerin hangilerinin güvenli olduğunu tesbit etmek oldukça güçtür.

Ameliyatsız iple yüz gerdirme

Kesi yapılması ve bunun dikilmesi hem kişileri korkutmakta hem de belli bir süre yara bakımı gerektirmektedir. Buna karşılık derinin kezi yapılmadan yalnızca iple asılarak gerilmesi mümkündür. Yaklaşık 15 yıldan uzun bir süredir kliniğimizde deriye kesi yapmadan yalnızca iğne deliklerinden girerek ve ameliyat iplikleri ile derinin altından germe ve asma işlemleri uygulamaktayız. Böylece kaş, yanak, boyun ve çene köşeleri gibi sarkık bölgeleri görünen bir iz bırakmadan lokal anestezi altında düzeltebilmekteyiz. Her ne kadar bu iplikle askılama işlemleri belli bir süre sonra etkisini kaybetmekte ise de tekniğin ilerlemesi ile bu süreyi 5 yıla kadar uzatabildik. Pek çok yüz germe ameliyatının etkisinin de birkaç yılla sınırlı olabildiğini hatırlatmakta yarar vardır.

Özet

Günümüzde klasik yüz germe ameliyatı giderek daha seyrek yapılmaktadır. Bunun yerine Fraxel ile deri sıkılaştırma, yağ dolgusu ve iplikle askılama teknikleri sıklıkla yapılmaktadır. Sonuçlar ise oldukça yüz güldürücüdür.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Önemli Bir Burun Bozukluğu: Dudak Yarığı Burnu

Cleft Lip Nose (CLN)

Dudak yarığı nasıl bir bozukluktur?

Dudak yarığı (bilimsel adı ile cleft lip) her toplumda belli sıklıkta görülen bir doğuştan bozukluktur. Günümüzde dudak yarıkları başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Ancak birçok doğuştan bozuklukta görüldüğü gibi dudak yarığı da yalnız üst dudağı ilgilendirmez. Ayni zamanda üst dişleri ve burun ucunu da ilgilendirir. Başlangıçta burundaki bozukluklar tam olarak farkedilemeyebilir. Bunun en önemli nedeni burun gelişmesinin adolesandan sonra 16-18 yaşlarında tamamlanmasıdır. Bu yüzden başlangıçta yani onarım yapıldıktan sonra mükemmel gibi görünen bir üst dudak ve burun çocuk büyüdükçe farklı bir şekle dönüşerek uygun olmayan bir görüntü oluşturabilir.

Yukarıdaki resimlerde üst dudak sağ tarafında mevcut dudak yarığı izlenmektedir. Onarım sonrası burunda belirgin bir şekil bozukluğu mevcut değildir.

Dudak yarığı burnu (CLN) nasıl bir bozukluktur?

Bu yazıda dudak yarıkları ve onların tedavisinden bahsetmeyeceğiz. Ama hemen hemen her dudak yarıklı çocuk erişkin yaşa geldiğinde dudak tedavileri zamanında yapılmış olsa bile çok ciddi bir burun sorunu ile karşılaşır. Bunun nedeni üst dudak, üst dişlerin ortadaki kısmı ve burun kıkırdağının dişlere yakın kısımlarının döllenmiş yumurtanın ileri dönemlerinde ortaya çıkan birbirine yakın bölgelerden gelişmesidir. Üst dudak ve burun 3 ayrı tabakanın birbirine yapışması ile oluşur. Ortada üst kesici dişler ile dudağın tam orta kısmı yanlarda ise köpek dişleri ve daha sonraki dişler ile üst dudağın yan kısımları bulunur. Yapışma bozukluğunun sağda veya solda olmasına bağlı olarak burnun sağ veya sol yarımında burun deliği ve kanatları civarında tipik bir görüntü ortaya çıkar. Bütün dudak yarıklılarda ayni görüntü ortaya çıktığı için buna “Dudak Yarığı Burnu” veya tıbbi adı ile CLN (cleft lip nose) adı verilir. Bu daha çok estetik bir sorun yaratır ama yüzün tam ortasında ve saklanamaz durumda olduğu için ciddi psikolojik problemlere yol açabilir. Dudak yarığı burnunda yarık tedavisi yapılan tarafta burun deliği daha yayvan ve geniştir. Burun deliğinin üst kısmındaki deri diğer tarafa göre daha aşağıdadır ve bu taraftaki kıkırdak hem daha aşağıda yerleşmiştir hem de kıvrımı yetersizdir. Yarık taraftaki burun deliği normal tarafa göre daha basık görünür.

Yukarıdaki resimde bebekken sağ dudak yarığı onarılmış bir erişkini görmektesiniz. Burundaki belirgin dudak yarığı burnu (CLN) deformitesini izlemektesiniz.

CLN (dudak yarığı burnu) tedavisi nasıl yapılır?

Sıradan bir burun estetiği ameliyatında genellikle burun yapıları normal yerlerindedir ancak şekil istenildiği gibi değildir. Bu nedenle traşlamalar veya küçük değişiklikler ile iyi bir sonuç elde edilebilir. Buna karşılık dudak yarığı burnu düzeltilmesi için iki tarafta bulunan farklı şekildeki ve yerleşimdeki kıkırdakların birbirine eşit konum ve şekle getirilmesi ayrıca burun ucu derisindeki fazlalığın da giderilmesi gerekir. Bu işlem estetik bir burun ameliyatından çok rekonstrüktif yani yeniden oluşturma ameliyatıdır. Bu bozukluğun düzeltilmesi için rekonstrüktif cerrahinin prensiplerinin çok iyi bilinmesi ve usta kişilerin yanında kazanılmış bir deneyim gerekmektedir.

CLN tedavisinin yaşı

Dudak yarığı onarımı yapılır iken burun yapılarına da bazı müdahalelerde bulunularak ileride dudak yarığı burnu deformitesinin çıkmasının engellenmesi için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Buradaki zorluk kıkırdak yapıların gelişmesinin daha ileri yaşlarda ortaya çıkmasıdır. Bu gelişme ortaya çıkmadan nasıl bir bozukluk olacağı bilinemez ancak tahmin edilebilir. Tahmine dayalı olarak yapılacak bir düzeltme ileride istenilen sonucu vermeyebilir. Kimi cerrahlar çocuk 6-8 yaşlarında iken bir düzeltme ameliyatı yapılmasını önerirler. Ancak bu yaşlarda yapılan ameliyat ne kadar iyi bir düzelme sağlarsa sağlasın ileri yaşlarda büyüme ile birlikte yeniden görüntü bozuklukları oluşabilmektedir. Bu nedenle pek çok cerrah CLN (cleft lip nose – yarık dudak burnu) onarımını büyüme tamamlandıktan sonra yapmayı tercih etmektedir. Ayrıca gelişme tamamlandıktan sonra eğer gerek var ise (ki genellikle vardır) CLN ile birlikte burun estetiği ameliyatı da ayni anda yapılabilir.

Dudak yarığı burnu tedavisi hangi bölüm tarafından yapılır?

Dudak yarıklı kişilerin toplumda huzurlu bir yaşama kavuşmaları için yalnız üst dudaklarındaki yarığın kapatılması yetmez. Dişler çıkmaya başladığı andan itibaren bunların düzgün gelişmelerinin sağlanması, çene kemiklerindeki düzensizliklerin giderilmesi gerekir. Bu işlem diş hekimliğinin bir dalı olan ortodonti bölümünce yapılır ve yıllarca sürer. Erişkin yaşa gelen hastaların da düzeltici bir burun ameliyatı olmaları estetik açıdan kaçınılmazdır. Normal burun estetiğinden daha zor olan ve daha fazla ustalık isteyen dudak yarığı burnu ameliyatı yalnızca diplomalı ve deneyimli “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi” uzmanları tarafından yapıldığında başarılı sonuçlar alınır.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Dudak Estetiğinde Bilmeniz Gerekenler

Güzel dudak nasıl olmalı?

Her ne kadar güzellik görene göre değişiklik gösteren bir kavram olsa da özellikle kadın dudağının en belirgin özelliği tıp dilinde “vermilyon” adı verilen pembe kısmın belirgin ve görünür olmasıdır. Dudağın geniş bir kısmı normal yüz derisi ile ayni yapıda olmasına karşın ruj sürülen pembe kısmı ağız içini döşeyen örtü ile ayni yapıdadır. Ağız ve dudağın iç kısmını kaplayan yapıya tıpta “mukoza” adı verilir. Vermilyon ile dudak derisinin birleştiği kısım ise açık renkli bir şerit halinde ince bir çizgi oluşturur. Üst dudak görüntü olarak alt dudaktan daha farklıdır ve yüz güzelliğinde üst dudağın rolü daha fazladır. Üst dudağın tam ortasında burun tabanından aşağıya doğru inen ve sütunu andıran iki adet deri kabartıları mevcuttur. Bu kabartıların dudağın pembe kısmına dokunduğu noktalarda vermilyon kenarı yukarı doğru çıkıntı yapar ve tam orta kısımda vermilyon aşağı doğru girintilidir. Bu görüntü bir okun atıldığı yayı andırır. Cinsel yönden çekicilik verdiğinden dudağın bu kısmına “Aşk Yayı”, “Eros Yayı” veya “Cupid’s Bow” adı verilir. Bu anlatılanları aşağıdaki şemada izleyebilirsiniz:

Bir dudağın güzel görünebilmesi için üst dudaktaki pembe alanın (vermilyon) belirgin yani hafif çıkıntılı olması ancak alt dudak bembe alanının yüksekliğinin üst dudak pembe alanından biraz daha fazla olması beklenir. Burun kökü ve üst dudak arasındaki iki deri sütunu belirgin olmalıdır. Üst dudaktaki “Aşk Yayı” veya “Eros Yayı” belirgin olmalıdır. Ayrıca burun direğinin tabanı ile üst dudak pembe kısmı (vermilyon) arasındaki mesafenin de çok uzun olmaması gerekir. Bu mesafe kadınlarda ortalama 1,5 cm civarındadır. Gülümseme veya dişlerin gösterilmesi durumunda üst dişlerin tüm uzunluğu ile görünmesi beklenir.

Anatomik olarak tüm bu yapılar istenilen sınırlarda olsa bile güzellik yüzün yalnızca bir kısmı ile sınırlı değildir. Çünkü göz ve beyin güzelliği algılarken farkında olmadığımız bir mekanizma ile yüzün tamamını oluşturan yapılar arasında bir oranlama yapmakta ve sonunda güzel olup olmadığına karar vermektedir.

Dudak Estetiği İçin Başvuru Nedenleri

Dudaklar için estetik açıdan sık olarak yapılan şikayetleri şöyle özetleyebiliriz:

  • Üst dudağım çok uzun
  • Dudaklarım ince
  • Dudaklarım aşırı dolgun
  • Gülerken dişlerim görünmüyor.
  • Gülerken diş etlerim görünüyor.
  • Dudaklarımda çizgilenmeler var

Bu başlıkları ve tedavilerini tek tek inceleyelim:

Üst Dudak Uzunluğu

En önemli nedeni yaşlılıktır. Ancak kalıtımsal veya yapısal olarak gençlerde de görülebilir. Gülümseme sırasında dişlerin az bir kısmı görünür. Genellikle ruj sürülen bölge (vermilyon) yüksekliği kısadır ve dolgunluğu yetersiz olabilir. Değişik tedavi yöntemleri vardır:

  • Üst dudak derisinden izi burun tabanında kalacak şekilde eliptik bir deri çıkartılır. Gülümseme sırasında üst dişlerin görünen kısmı artabilir. Kalıcı bir sonuç verir ancak beğenilmediği takdirde geriye döndürülmesi zordur. Bu işlemden sonra kalacak iz miktarı önceden tahmin edilemez.
  • Üst dudak iplikle asılarak kısaltılır. Üst dudağın kısalması yanında vermilyon dolgunlaşır ve yüksekliği artar. Gülerken üst düşlerin daha fazla kısmının görünmesi sağlanır. İz bırakmayan bir yöntemdir ancak kalıcılığı kişiden kişiye değişir. Beğenilmediği takdirde askı ipi alınarak eski hale dönüş yapılabilir.
  • Üst dudak pembe kısmı (vermilyonu) dudak derisinin üzerine doğru ilerletilir. Bu yöntemde dudağın uzunluğunda az bir değişiklik olmasına karşın dudağın pembe kısmı (ruj sürülen kısmı) yükseldiği için dudak derisi kısalır ve bakanlara daha kısa ve dolgun dudak izlenimi verir. Gülerken üst dişlerin görüntüsü hafif artabilir veya değişmeden kalır. Bu işlemde de kesme, deri çıkartma ve dikiş atma işlemleri yapıldığı için kalacak iz miktarı önceden tam olarak bilinemez. Beğenilmediği takdirde geriye döndürülmesi zordur.
İnce Dudak

Bu şikayet genellikle vermilyonun (ruj sürülen pembe kısım) yüksekliğinin kısa ve dolgunluğunun az olduğu kişilerce yapılır. Burada dudak hatlarının tam belirgin olmaması etkilidir. Burun kökü ve üst dudak arasındaki sütunların silik olmasına sıkça rastlanır. Genellikle üst dudak uzunluğu normaldir. Tedavi yöntemleri:

  • Dolgu enjeksiyonu ile dudak kalınlaştırma: Çeşitli dolgu maddeleri kullanılarak dudakların vermilyon (ruj sürülen) kısımları dolgunlaştırılabilir. Usta ellerde başarılı sonuç alınır. Ancak dolgu maddelerinin kalıcılığı sınırlıdır. Pek çoğu bir yıldan önce tamamen erir ve şekil eski haline döner. Piyasada kalıcı dolgular bulunmasına rağmen bunların kullanılması önerilmez. Çünkü sorun çıkardıkları takdirde iyileştirme çok zordur. Deneyimsiz ellerde yapıldığında “ördek dudak” görüntüsü ortaya çıkabilir. Ayrıca fazla yapıldığında üst dudak uzar ve gülümsemede dişler daha az görünür.
  • Yağ dokusu ile dudak kalınlaştırma: Sık olarak uygulanan bir yöntemdir. Ancak kalıcı sonuç alabilmek için birkaç kez tekrarlanması gerekebilir.
  • Hazır protezler yerleştirerek dudak kalınlaştırma: Dolgu gibidir ancak sıvı değil şekilli maddelerdir ve dudak içine yerleştirilmeleri için küçük bir kesi yapılması gereklidir. Bazıları dokunmakla hissedilebilir ve uzun dönem sonuçları önceden kestirilemez.
  • Vermilyon ilerletilmesi: Uzun dudakların tedavisinde anlatıldığı gibi yapılır. Ruj sürülen kısım genişlediği için dudak dolgunlaşmış izlenimi verir.
Aşırı Dolgun Dudaklar

Yapısal olabilir. Özellikle erkeklerde kadınsı bir görüntü yaratabildiğinden rahatsız edici olabilir. Kadınlarda ise en önemli nedeni hatalı yapılan dudak kalınlaştırma işlemleridir. Tedavisinde:

  • Üst ve/veya alt dudaklarda vermilyon ve altındaki adalelerden elips şeklinde dokular çıkartılarak dudaklar inceltilir. Kesiler dikildikten sonra kalacak izin ağız kapalı iken görünmeyecek kadar arkada olmasına özen gösterilmelidir. Usta ellerde güzel ve kalıcı sonuçlar verir. Kalan iz miktarı kişiden kişiye değişir ama arkada olduğu zaman belirgin iz bile kalsa sorun yaratmaz.
Gülerken Üst Dişler Yeterince Görünmüyor

Genellikle uzun dudaklı kişilerde görünür. Nedeni yaşlılık olduğu gibi yapısal da olabilir. Tedavisi “Uzun Dudaklar” da anlatıldığı gibidir.

Gülerken Diş Etlerinin Görünmesi

Pek istenmeyen bir durumdur. Daha çok gençlerde görünür ve nedeni yapısaldır. Tedavisi:

  • Botulinum toksini ile üst dudağı yukarı kaldıran kaslar zayıflatılır. Etkili bir yöndemdir ancak etkisi geçici olduğu için belli aralar ile tedavinin yenilenmesi gerekir.
  • Cerrahi yöntem ile üst dudağı yüze bağlayan kasların yapışma yerleri serbestleştirilerek biraz daha aşağıdan yapışmaları sağlanır. Bu yöntem üst dudağı biraz uzatır.
Dudaklarda Çizgiler

Genellikle yaşlanma ile birlikte görünür ve artar. Tedavisi yüzdeki kırışıklıkların giderilmesi gibidir.

  • Derinin soyulması: Çeşitli yöntemleri vardır. Kimyasal maddeler, zımpara veya lazer cihazları kullanılabilir. Belli ölçüde etkilidir. Ancak uygun olmayan ellerde iyileşme sorunları ve iz olabilir.
  • Çizgilere dolgu yapılması: Çizgiler içine hazır dolgu maddeleri enjekte edilebileceği gibi kişinin kendi yağ dokusu da enjekte edilebilir. Hazır dolguların verilmesi kolaydır ancak etkileri geçicidir. Yağ dokusu ise birkaç seans gerektirebilir ancak kalıcılığı çok daha fazladır.

Sonuç

Dudak estetiği tek bir işlem değil görüntüye göre farklı tedavi yöntemleri ile gerçekleştirilen bir estetik girişimdir. Özellikle kadınlar için dudak hem güzellik hem de seks sembolüdür ve başarılı bir dudak estetiği çok etkili ve olumlu değişiklikler kazandırır.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Derinin ameliyatsız sıkılaştırılması

Son yıllarda ışık ve elektro magnetik dalgalar kullanılarak deride görünen bir yara oluşturmadan tazelenme, sıkılaştırma ve canlı görünüm sağlanabilmektedir. Güzellik merkezimizde kullandığımız Fraxel cihazı ile derideki bir lekenin tedavisini sizlerle paylaşıyoruz.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Burun Estetiğinin Korkulu Rüyası: Tampon

Estetik burun ameliyatları eskisi kadar olmasa bile hala sık yapılan estetik ameliyatlar arasındadır. Ancak ameliyat sonrası iyileşme döneminin göreceli olarak uzun olması ve ağrılı olup olmadığının iyi anlaşılamaması adaylar arasında tereddütler yaratmaktadır.

15-20 yıl önce yapılan estetik burunlarda ameliyat sonrası burun deliklerine tampon konulması nerede ise rutin bir uygulama idi. Bunun birkaç nedeni vardı: Ameliyat sonrası olası burun kanamasını önlemek, eğer burun orta direği (septum) ile oynanmış ise bunun ortada düzgün durmasını sağlamak, kırılan burun kemiklerinin gereğinden fazla ortaya ilerlemesine mani olmak, burun içinde yapışıklıkları önlemek bunlardan bir kaçı idi. Burun içine konulan tamponlar en az 3 gün tutulurdu. Bu süre içinde hasta burundan nefes alamadığı için çok sıkıntı çekerdi. Ayrıca tamponların çekileceği sırada tampon ile burun dokuları arasında yapışıklıklar olduğu için çıkarma işlemi ağrılı ve hatta kanamalı olabilirdi. Burun deliğinden uzun bir şeridin çekilerek çıkartılması görsel olarak hastada uzun süre unutmayacağı psikolojik bir stres olarak hafızasına kaydedilirdi. Özellikle tampon çıkartılma olayını hastaların çevreye biraz da abartarak anlatmaları bir tampon korkusunun efsaneleşmesine yol açmıştır.

Bize estetik burun ameliyatı için başvuran hastaların en çok sorduğu soru buruna tampon konulup konulmayacağıdır. Bunun nedeni daha önce ameliyat olan arkadaşlarından öğrendikleri tampon çekilmesi sırasındaki ağrı korkusudur. Biz “hayır tampon koymayacağız” dediğimizde önce inanmak istememekte sonra da çok rahatlamaktadırlar.

Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi modern burun estetiği (rhinoplasty) ameliyatlarında artık burun tamponu kullanmaya gerek kalmamıştır. Bunun nedenlerini söyle sayabiliriz: Ameliyatlarda yalnız değiştirilmesi planlanan bölgelere ulaşacak kadar bir kesi yapılmakta ve normal burun dokularına hiç dokunulmamaktadır. Gereksiz hiçbir doku çıkartılmamaktadır. Bu nedenle toplam yaralanmış bölge sınırlı kalmakta ve ameliyat sonrası kanama riski nerede ise yok denecek kadar az olmaktadır. Burunda eğriliğe yol açan orta direk yani septum olabilecek en küçük manevralar ile düzeltilmekte ve yapısı mümkün olduğu kadar korunmaktadır. Septum ile ciddi düzeyde oynanmış ise iki tarafına silikondan yapılmış son derece yumuşak ve tahriş yapmayan bir veya iki mm kalınlığında plaklar yerleştirilmektedir. Bu silikon plaklar baskı ve tahriş yapmadıkları için yerleştirildikleri yerde haftalarda hiç sıkıntı yaratmadan kalabilmektedir. Çok ince oldukları için burun deliği daralmamaktadır. Nefes almada hiç zorluğa yol açmadıkları gibi burun temizliğinin yapılmasına engel de olmamaktadırlar. Burun perdesinin (septum) kenarlarını kapattıkları için burun içi yapışıklıklara engel olmaktadırlar. Hasta burnunda silikon bir plağın varlığını hissetmediği gibi çıkarılırken de hiç bir acı duymamaktadır.

Ayrıca bu silikon plakların burunda ciddi eğriliği olan sınırlı sayıda hastada kullanıldığına da vurgu yapmakta yarar vardır. Estetik burun ameliyatı geçiren hastalarımızın büyük çoğunluğunda ameliyat sonrası burun deliklerini açık bırakmakta ve içeriye hiçbir şey koymamaktayız.

Özetleyecek olursan burun estetiği düşünen ve burun tamponundan korkan hastalarımıza iyi haberlerimiz var. Genel olarak estetik burun ameliyatı sonrası burun deliklerini açık bırakıyoruz. İhtiyaç duyan sınırlı sayıda hastada ise burun içine yumuşak silikon plakalar yerleştiriyoruz. Hasta bu plakaların varlığını hissetmediği gibi çıkartılırken de hiçbir acı duymamaktadır.

Günümüzde rhinoplasti ameliyatları ve sonrası artık ağrısız diyebileceğimiz kadar rahat geçmektedir.

Silikon plakaların ne olduğunu ve nasıl çıkartıldıklarını izlemek isterseniz bu videoyu tıklayabilirsiniz: (Video izle)