Kesilere neden dikiş atılır?

Bu soru ilk bakışta bazılarına anlamsız gelebilir. Ancak hepimiz günlük yaşantımızdan biliyoruz ki bazı küçük kesiler ve yaralanmalar hiçbirşey yapılmadığı ve sarılmadığı halde kendiliğinde iyileşiyor ve çoğunun izi bile kalmıyor.

Kesilen bir bölge imkansızlık nedeni ile hemen dikilemez ise ne olur sorusu da hem halk hem de sağlık çalışanları arasında merak konusu olmuştur. Günlük hayatta yaşanan deneyimler bazı kesilerin dikilmeden yalnız sargı ile iyileştiğini de göstermiştir. Ayrıca pek çok keside hekimlerin “zamanı geçmiş, artık dikiş atılması sakıncalı” diye dikmeden pansumanlar ile kesileri tedaviye aldıklarına da şahit olunmuştur. Uzun yıllar hekimler kesilerin 8 saat içinde dikilebiliyor ise dikilmesi daha sonra gelenlerin ise geciktirilerek dikilmesi gerektiğine inanmışlardır. Ancak son yıllarda yara bakımı ve antibiyotiklerdeki ilerlemeler bu inanışı değiştirmiştir. Kesi temiz görünüyor ise ve enfeksiyon bulguları yok ise üzerinden kaç saat veya gün geçtiğinin önemi yoktur ve her zaman dikilebilir. Ancak çok kirli ve içinde ölü dokular olan yaraların birkaç gün dikilmeden pansumanla izlenmesi ve enfeksiyon gelişmiyor ise dikilmesi daha uygun olur. Herhangi bir kesi dikiş atılmadan kendiliğinden iyileşmeye bırakılabilir. Ancak bu durumda bazı aksilikler ile karşılaşmak olasılığı vardır. Bunlardan en önemlisi açık yaranın dış etkenler ile temas ederek mikrop kapması ve iltahaplanmasıdır. İltahap yara iyileşmesini geciktirir ve iltahaplı dokuya dikiş konulması uygun olmaz. İltahap iyileştikten sonra yara kendiliğinden büzüşüp kapanabilir ancak bu daha uzun zaman alır, daha zahmetlidir ve kalan iz çok daha kötü olur. Eğer kesiden hemen sonra yara, kenarları birbirine değecek şekilde uygun malzeme ile sarılırsa dikiş atılmasa da kendi kendine iyileşebilir. Burada önemli olan iki norka vardır. Birincisi yarada doku kaybı dediğimiz kopan bir parçanın olup olmamasıdır. Yaradan bir parça kopup kayboldu ise bunun bir şekilde plastik cerrahlar tarafından yerine konulması gerekir. Bu da ameliyatla olur ve dikişler kullanılır. İkinci nokta ise sarıldığı zaman yara kenarlarının birbirine uygun şekilde temas edip etmediğidir. Sarılma sırasında kenarlar düzgün birleşmez ise iyileşme sonrası daha çok iz kalır. Dikiş atılmasını gerektiren önemli husus ise yaranın derinliği dir. El bölgesinde derin bir yara birkaç milimetre genişliğinde bile olsa derindeki tendon, damar ve sinirleri yaralamış ise mutlaka ameliyat edilmeli ve derindeki yaralar onarılmalıdır. Ayni şey yüz için de geçerlidir. Çok küçük bir kesi yüz sinirini veya tükrük bezi kanalını yaralayarak ciddi hasarlara yol açabilir. Bu küçük kesi kendi haline bırakılsa deri iyileşebilir ancak derindeki hasarlar iyileşmez. Bu nedenle mutlaka opere edilmesi gerekir. Özetliyecek olursak bir kesinin kendiliğinden iyileşip iyileşmeyeceğine cerrahların ve daha doğrusu plastik cerrahların karar vermesi uygundur.

Günlük yaşamda insanların merak ettiği konulardan biri de dikişlerin ne zaman alınması gerektiğidir. Bir dikişi uzun süre tutmak daha mı güvenlidir. Hayır değildir ve derideki bir dikiş ne kadar geç alınırsa o kadar fazla iz bırakır. Aslında dikiş iyileşme süresi diye bir şey yoktur. Kesildikten sonra tekrar dikilen dokuların birbirinden ufak bir kuvvet ile ayrılmaması için geçen süre vardır. Örnek verecek olursak kasık fıtığı genellikle çok gerginliğe maruz kalan dokularda olur ve bu dokular derindedir. Fıtık için atılan dikişlerden sonra kasık bölgesinde en az 3 hafta ciddi bir zorlama olmamalıdır. Kullanılan dikişler de en az 3 hafta yerinde kalacak tipte olmalıdır. Oysa fıtık ameliyatından sona dikilen kasık derisinde gerginlik çok azdır. Dikilen derinin uçları birkaç günde hafif dokunmalar ile ayrılmayacak sağlamlığa erişir. Bu nedenle deri dikişleri erkenden alınabilir. Estetik cerrahide deriyi hiç gerginlik olmadan dikmek gereklidir. Eğer dikiş atılan bölge gergin ise ve dikişleri zorlayarak kapanıyor ise burayı gergin olarak dikmek yerine özel plastik ve rekonstrüktif işlemler ile gerginliği azaltmak ve daha sonra gevşek olarak dikmek gerekir. Cerrahlar genellikle deri dikişlerini bir hafta sonra alırlar. Ancak Prof. Dr. Ege Özgentaş deri dikişlerinde kenarların çok gevşek yanaşmasını sağlamakta ve dikişlerini 3 gün sonra almaktadır. Ayrıca pek çok estetik ameliyatta yalnız derin dikişler kullanılmata ve deriye dışarıdan görünen hiçbir dikiş atılmamaktadır. Halk arasında buna “gizli dikiş” denilmektedir. Şu mutlaka hatırda tutulmalıdır: Deride uzun süre bırakılan dikişler kaybolmayan “dikiş izleri”nin oluşmasına neden olur ve bazı durumlarda bu dikiş izleri kesinin kendi izinden daha kötü görünür.

Halk arasındaki yanlış inanışlardan biri de estetik ameliyatların izsiz veya dikişsiz yapıldığıdır. Herhangi bir ameliyatta eğer deriye bir kesi yapılıyor ise mutlaka bu kesilen deri dikilmelidir. Estetik ameliyatların bazıları deriye kesi yapılmadan iğne ile girilerek yapılabilir. Bu tip ameliyatlara örnek olarak yalnızca iğne deliklerinden girip iplik ile yapılan kaş asma veya kaldırma, yanak asma ve boyun germe ameliyatlarını verebiliriz. Burada özel bölgelerden geçirilen iplik sonunda bir deliğin üstünde düğümlenmekte ve düğüm delikten deri altına gömülerek görünmez hale getirilmektedir. İğne delikleri kendiliklerinden iz bırakmadan kapandıklarından dikiş atılmaz. Liposuction ameliyatı da küçük deliklerden girilerek yapılır. Eğer bu delikler 0,5 cm den küçük ise dikiş atılmaz ve kendiliğinden kapanmaları beklenir. Daha geniş deliklerde ise dışardan görülmeyen bir iç dikiş ile kapatılır ve böylede dikiş almaya gerek kalmaz. Ancak pek çok estetik ameliyatta uzun kesiler yapılmaktadır. Bu kesiler genellikle göze batmayan yerlere yapılır. Örnek olarak kulak arkası, üst gözkapağında katlanma yeri, alt göz kapağında kirpiklerin hemen altı, saçların veya kaşların içi veya kenarlarını verebiliriz. Ancak estetik cerrahlar kesileri daha uygun koşullarda diktikleri için kalan izler göze çarpmamakta veya farkedilmeyecek kadar ince olmaktadır.

Dikiş konusundaki en yaygın olan ve yanlış olan inanışlardan biri de “dikişe su değdirilmemeli” inanışı dır. Dikiş uygun olarak atıldığı takdirde özel bir bakıma gerek duyulmaz. Doğru atılan dikişte birkaç saat içinde yara kenarları birbirine vücut tarafından yapıştırılır ve su geçirmez hal alır. Bu nedenle Prof. Dr. Ege Özgentaş estetik ameliyatlarının çoğunda ameliyattan 24 saat sonra hastanın banyo yapmasına izin vermektedir. Ancak bu yıkanma sırasında dikişler zorlanmamalı yalnızca üzerlerinden su akmasına izin verilmelidir ve kurulanırken sürtmeden yalnızca dokunarak kurulanmalıdır. 24 saat sonra dikiş bölgelerine elbisenin veya suyun değmesinin sakıncası yoktur. Ancak gene de yara iyileşmesini kolaylaştırmak için ameliyat bitiminde dikiş atılan bölge üstüne mikropsuz bantlar yapıştırılmaktadır. Bu bantlar bölgenin yıkanmasına izin vermekte ve uzun süre yerinde kalabilmektedirler. Prof. Dr. Özgentaş dikiş bölgesine steri-strip adı verilen bu bantları yapıştırmakta ve üzerlerine ilave bir kapatma yapmamaktadır.

İlgili bağlantılar (linkler):

Burun Estetiği Hakkında Sık Sorulan Sorular

Burun estetiği hala dünyanın bir çok ülkesinde en sık yapılan estetik ameliyatlar arasında yer almaktadır. Bu operasyonu geçirenler deneyimlerini arkadaşları ile paylaşmakta ve konuya ilgi duyanlar bu paylaşımları kulaktan kulağa yayarak birbirlerini bilgilendirmeye çalışmaktadırlar.

Ameliyat olanlar kadar ameliyat olanların arkadaşlarının kendi duyguları ve gördüklerini paylaşmaları da önemli bir fikir havuzu oluşturmaktadır. Ancak bu fikir ve görüşler ne kadar doğruları temsil etmektedir?

Pek çok kişi yeni burun ameliyatı geçirmiş biri ile karşılaştığında burun üzerindeki alçı ve bandajlar ile göz çevresindeki morlukları gördüğünde kişinin büyük bir ızdırap içinde olması gerektiğini düşünmekte bazıları sırf bu görünü yüzünden ameliyat olmaktan vazgeçebilmektedir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş estetik burun ameliyatlarındaki 30 yılı aşkın deneyimi ile burun estetiği hakkında hastalarının en sık sorduğu soruları ve kendisinin verdiği yanıtları aşağıda söyle özetlemektedir:

Burun estetiği ne kadar ağrılıdır?

Ameliyat sonrası ağrı genellikle kesilen ve kırılan dokuların miktarı ile doğru orantılıdır. Ameliyat sırasında ne kadar az doku hasar görmüş ise ameliyat sonrası ağrı o kadar daha az olacaktır. Eskiden bütün burun ameliyatlarında standart (yani önceden belirlenmiş ve hemen hemen herkeste ayni olan) bir teknik kullanılmakta idi. Her ameliyatta burnun derisi geniş olarak kemik ve kıkırdaklardan ayrılmakta, septum denilen burnun orta direğinin kıkırdakları etrafındaki mukoza denilen örtüden sıyrılarak serbest hale getirilmekte ve ucu ile sırtı traşlanmakta, herkeste burun ucunu oluşturan kıkırdaklar önemli ölçüde inceltilmekte ve burun orta kısmını oluşturan kıkırdakların da hem uç kısımları hem de üst kısımları traşlanmakta idi. Burun kemikleri  törpülenir veya düzeltilirken alt taraflarını kaplayan örtü (tıp dilinde mukoza adı verilir) genellikle zedelenmekte ve yırtılmakta idi. Bütün bu yaralanmalar ameliyat sonrası bir miktar ağrı oluşturmakta idi. Son 10 yılda burun estetiğinde önemli değişmeler oldu. Artık burun ameliyatları en az kesi ve en az zedelenme ile yapılmaktadır. Ameliyat öncesi burunda hangi kısımların değişirilmesi gerektiği ameliyat öncesi belirlenmekte ve ameliyatta yalnız bu bölgelere ulaşmaya yetecek kadar küçük kesiler yapılmaktadır. Gereksiz yere bütün burun yapılarının orijinal konumları ve bağlantıları bozulmadığından ameliyat sonrası yok denecek kadar az bir ağrı olmaktadır. Prof. Dr. Ege Özgentaş’ın hastalarının önemli bir kısmı ameliyattan sonra ağrı kesici kullanmaya gerek duymadıklarını belirtmektedirler. Dr. Özgentaş da hastalarına ağrı duymadıkları takdirde ağrı kesici kullanmamalarını önermektedir. Günümüzde burun estetiği pratik olarak ağrısız veya çok az ağrılı bir ameliyat konumundadır.

Ameliyat sonrası burun ucunun düştüğü söyleniyor doğru mu?

Pek çok kişi ameliyat sonrası burun ucunun kalkık görünmesini ister. Burun ucunda yapılan işlemler başlangıçta belirli bir kalkıklık sağlar. Ancak alt yapı iyi ayarlanmamış ise ameliyat sonrası erken dönemde kalkık görünen burun ucu birkaç hafta sonra şişlerin inmesi ile gerçek şeklini alır. Bu son şekil hastanın istediği gibi değil ise genellikle “başlangıçta burun ucum güzeldi ama sonra düştü” şeklinde ifade edilir. Burada düşme kalkık olan burun ucunun daha inik bir hale gelmesi anlamında kullanılmaktadır. Ameliyattan bir süre sonra burun ucunun kalkıklığının önemli ölçüde azalmasının en büyük nedeni ameliyat planlamasının veya uygulamasının iyi yapılmamasıdır. Güzel yapılmış burunlarda şişler indikten sonra bile burun şekli güzelliğinden bir şey kaybetmez. İyi planlanarak şekillendirilen burun ucu zamanla düşmez.

Ameliyat sonrası buruna neden alçı ve bandaj yapılmaktadır?

Bir eklemimiz burkulduğunda şiştiğini hepimiz farketmişizdir. Ayni şekilde yüzümüze darbe aldığımızda da o bölge şişer. Her yaralanan bölgede belli miktarda vücut sıvısı toplanır. Buna ödem adı verilir. Burun ameliyatı sonrası da deri ile kemik ve kıkırdaklar arasında sıvı toplanması olur. Özellikle yumuşak olan gözkapakları buruna komşu oldukları için buradaki şişme kolaylıkla gözkapaklarında yayılır ve görünür bir şişlik bazan da morluk (tıp dilinde ekimoz adı verilir) oluşturur. Burun sırtına konulan bandaj mekanik baskı etkisi ile deri altındaki boşluğu azaltır ve şişmeyi bir miktar önler. Burun estetiğinde genellikle burun kemiklerini kırmak ve yerlerini değiştirmek gerekir. Bu işlemden sonra burun sırtına konulan alçıdan kalıp hem kemiklerin kımıldamadan yerlerinde sabit kalmalarını sağlar hem de mekanik bası etkisi ile şişmeyi azaltır. Prof. Dr. Özgentaş kemiklerin kırılmadığı burun estetiği ameliyatlarında alçı kullanmamakta yalnız bandaj yapmaktadır.

Burun estetiği sonrası ne zaman çalışmaya başlayabilirim?

Günümüzde burun estetiğinden birkaç saat sonra hasta ayağa kaldırılmakta, normal yemeğini yemekte ve baş dönmesi yok ise zorlamadan günlük işlerini yapmasına izin verilmektedir. Hastaların çoğu ağır iş yapmamak ve fazla yorulmamak kaydı ile ameliyattan bir gün sonra bile çalışabilirler. Ancak ameliyat sonrası burundaki (varsa) alçı ve bandajlar ile göz çevresindeki şişlik ve (varsa) morluk etraftakilerde rahatsız edici bir izlenim bırakmaktadır. Genellikle sosyal nedenlerden hastalara en az bir hafta toplum içinde fazla görünmemeleri önerilmektedir. Prof. Dr. Özgentaş burun sırtındaki alçıyı bir hafta sonra çıkartmakta ve yerine daha az genişliği olan bir  bandaj koymaktadır. Bu bir hafta zarfında göz çevresindeki şişlik ve (varsa) morluk ta önemli ölçüde azalmakta veya kaybolmaktadır. Bu bakımdan bazı hastalar ameliyattan bir hafta sonra burun sırındaki küçük bir bandaj ile işbaşı yapabilmektedir. Dr. Özgentaş bütün hastalarında iki hafta sonra bandajların tamamını alarak işbaşı vermektedir. Özetleyecek olursak burun estetiğinden iki hafta sonra kişi normal işine ve yaşamına dönebilir.

Burun estetiği sonrası burnumu ne kadar süre ile korumalıyım?

Burun estetiği sonrası kemik ve kıkırdaklar iki hafta sonra oldukça ciddi bir sağlamlığa ulaşırlar. Bu sağlamlık giderek artar ve 3 ay sonra kırılmamış durumdaki sağlamlığa yakın bir hal alır. Öyle düşünüldüğü gibi ameliyat sonrası ilk aylarda hafif bir darbe ile burnun kırılması ve eğrilmesi mümkün değildir. Ancak ciddi darbeler ameliyat sonrası kırılmalara yol açabilir. Kuvvetli darbelerin hiç ameliyat geçirmemiş burunları da kıracağı unutulmamalıdır. Burun ameliyatlarından sonra arasıra görünen bir istenmeyen durum (komplikasyon) burun kanamalarıdır. Aşırı zorlama ve ıkınma kan basıncını arttırarak burun kanamalarına neden olabilir. Bu nedenle ameliyat sonrası ilk 2 hafta hastalara aşırı zorlamalardan ve ıkınmadan kaçınmaları, başlarını yere eğerek bir şeyler aramamaları önerilir. Hapşırık gelirse içlerinde tutmadan havanın rahatça ağızdan çıkabileceği şekilde hapşırmaları istenir. Dr. Özgentaş hastalarına ağrı duymadıkları hareketleri yapmalarını ama ağrıya yol açan hareketlerden kaçınmalarını önerir. Örnek verirsek kişi ameliyat sonrası burnuna dokunduğunda artık ağrı duymuyor ise rahatça burun içine su çekerek burnunu temizleyebilir. Bu süre kimilerinde 3 hafta olabileceği gibi bazı hassas kişilerde 6-8 haftaya kadar uzayabilir.

Ameliyat sonrası burnuma tampon konulacak mı? Tampon çekilirken çok ağrı olur mu?

Eskiden burun ameliyatları sonrası kanamayı önleyeceği düşünülerek herkeste burun deliklerine tampon yerleştirilir ve en az 3 gün burada tutulurdu. Günümüzde pek çok meslektaşı gibi Prof. Dr. Ege Özgentaş da burun estetiği sonrası genellikle buruna tampon koymamaktadır. Ameliyat sonrası burun delikleri açık olan ve buradan nefes alabilen hasta çok rahatlamaktadır. Bunun tek istisnası burun içinde deviasyon dediğimiz önemli hava yolu tıkanmasına neden olan eğriliklerdir. Burun ortasındaki septum adı verilen kıkırdak perde çeşitli nedenler ile bir tarafa doğru yatabilir ve hava yolunu daraltarak veya tıkayarak burundan zor nefes alınmasına neden olabilir. Bu durumlarda ortadaki kıkırdağa (septuma) bazı düzeltici işlemler yapılır. Daha sonra kıkırdak perdenin (septumun) düzgün şekilde iyileşmesi için ona iki tarafından destek vermek gerekir. Bu destek yumuşak silikon plakalar ile verilebilir ve kişi bu silikon plakaların etrafından rahatça nefes alıp verebilir. İhtiyaca göre bu silikon plakalar bir hafta ile üç hafta arasında burun içinde kalır. Silikon plakalar ağrısızdır ve hasta bunların burun içindeki varlıklarını bile hissetmez. Çıkartılmaları da çok kolay ve ağrısızdır. Bu silikon plakalar ile verilen desteğin yalnızca burun içinde deviasyonu olan az sayıda hastada kullanıldığını tekrarlamakta yarar vardır.

Ameliyat sonrası burnumun görüntüsü ne zaman son şeklini alır?

Burun estetiği sonrası bir miktar şişlik olacağından bahsetmiştik. Ameliyat sonrası ikinci hafta şişlik önemli ölçüde azalır ve kişi normal hayatına döner ancak tamamen kaybolmaz. Ameliyat sonrası birinci ay şişlik azalmış ve burun normaline %75 ölçüde dönmüştür. Ameliyat sonrası 3. ayda burun normal şeklinin %90 nına ulaşır. 1 ve 3 ay arasındaki değişimi hasta zor farkeder. 3. aydan sonra da burunda hafif değişmeler olur ve bunlar yıllarca sürer. Bu değişiklikler genelikle hasta ve çevresi tarafından farkedilmez ve yalnız fotoğraflar incelendiğinde anlaşılır. Ameliyattan sonra alçılar açıldığında hemen hemen her burun güzel görünür. Ancak kusurlar ameliyat sonrası birinci ayda farkedilmeye başlar ve 3. ayda belirgin hale gelir. Deneyimli ellerde güzel yapılmış bir burun yıllar içinde hafif değişikliklere uğrasa da doğallığı değişmez ve 15-20 yıl sonra bile güzelliğini korur. Deneyimsiz ellerde veya uygun olmayan teknikler ile yapılmış burun ise ameliyattan sonra 3. ayda hatalarını göstermeye başlar ve yıllar ilerledikçe görüntü doğal olmayan ameliyatlı burun görüntüsüne döner.

Ameliyattan sonra koku alma duyum azalır mı?

Hayır azalmaz. Koku duyusunun azalması için burnun derinlerindeki beyine yakın kısımlarda bir hasar oluşması gerekir ki bu da deneyimli ellerde yapılan bir ameliyatta yok denecek kadar düşük bir ihtimaldir.

Narkozdan korkuyorum burun estetiği narkozsuz yapılablir mi?

Evet yapılabilir. Ancak Prof. Dr. Ege Özgentaş ameliyatlarını genel anestezi altında yani tam uyutarak yapmayı tercih etmektedir. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Birincisi günümüzde genel anestezi (yani narkoz) son derece güvenli hale gelmiştir. Artık hastayı uzun süre uyutmak veya arka arkaya anesteziye almak eskiye göre çok daha kolaydır ve riskler önemli ölçüde azalmıştır. Genel anestezi hasta için çok rahattır. Hasta yalnızca hiçbir ağrı hissetmeden uykuya daldığını ve uyandığını hatırlamakta ve ameliyat sıkıntısını hiç yaşamamaktadır. Lokal anestezi altında özellikle ameliyat uzadığında hasta sıkıntı duymaya başlayabilmekte ve bu da stresini arttırarak kanamasını arttırabilmekte bu ise cerrahın içini zorlaştırabilmektedir. Buna karşılık küçük ve kısa süreli burun ameliyatları rahatlıkla lokal anestezi altında (yani tam uyutmadan) yapılabilir.

Burun estetiği sonrası sinüzitim ve baş ağrılarım veya horlamam düzelir mi?

Burun estetiği sinüzit, horlama veya baş ağrısı tedavisi için yapılmaz. Ancak estetik burun ameliyatlarında burunda görünen eğrilikler var ise iyi bir sonuç almak için bu eğriliklerin düzeltilmesi gereklidir. Bazı olgularda burun içinde yapılan bu düzeltmeler kişiyi rahatlatabilmektedir. Kural olarak sinüzit, horlama veya başağrısı gibi hastalık veya şikayetlerin tedavisi ilgili branşlardaki hekimler tarafından yapılmalıdır ve bu tür tedavi edici ameliyatlarda burun şeklinde bir düzelme yani estetik bir sonuç beklenmemelidir.

Burun şeklimin sevdiğim bir artistin burnu gibi olmasını istiyorum. Bu mümkün mü?

Herkesin kendine göre bir güzelliği vardır ve her güzel kişinin burnu ayni görünümde değildir. Başka bir deyişle bazı yüzler burun büyük olduğu halde güzel görünebildiği gibi bazı yüzlerde küçük bir burun olduğu halde güzel bir görüntü olmayabilir. Güzellik ölçülerle değil çevredeki yapılarla olan uyuma göre değerlendirilir. Bu nedenle Prof. Dr. Ege Özgentaş her hastada yüz yapılarına göre ayrı bir burun şekli planlamakta ve asla belirli kalıpları kullanmamaktadır. Elinde bir resim ile gelerek “böyle bir burun istiyorum” diyen hastalarda yüz yapıları incelenmekte ve istekleri gerçekci değil ise bu durum kendilerine anlatılmaktadır. Hasta arzu ettiği takdirde bilgisayarda en uygun burun şeklinin birlikte planlanması önerilmektedir.

Ameliyat sonrası burun şeklim istediğim gibi olmaz ise ne yapılabilir?

Her estetik cerrah ameliyatlarında elinden gelen bütün özeni göstererek en iyi sonucu almaya çalışır. Ancak bazı burun estetiklerinde ne kadar özenli çalışılırsa çalışılsın beklenen sonuç alınamayabilir. Dünyanın en deneyimli estetik cerrahlarında bile sonucun istenildiği gibi olmama ihtimali %10 dur. Yani her 10 burun ameliyatından birinde ne kadar dikkat edilirse edilsin sonuç beklendiği kadar güzel olmayabilir. Bu durumda yapılabilecek tek şek makul bir süre sonra tekrar yeni bir burun ameliyatı yapmaktır. Bu makul süre genellikle ilk ameliyattan bir yıl sonrasıdır. Daha iyi bir sonuç almak için ilk ameliyattan iki yıl sonra düzeltme ameliyatının yapılması önerilir. Bu düzeltme ameliyatları lokal anestezi ile yapılan küçük bir işlem olabildiği gibi ilk ameliyatın tekrarlanması şeklinde büyük bir ameliyat da olabilir. Genellikle bu tür düzeltme ameliyatlarında hastadan yalnızca hastane masraflarını ödemesi istenir ve doktor parası alınmaz. Bu tür istenmeyen sonuçlar doktor hatasından ziyade elde olmayan nedenler ile (kıkırdakların iyileşirken şekil değiştirmesi veya bazı kıkırdakların zamanla beklenmeyen şekilde erimesi gibi) ortaya çıktığı için önlenmesi mümkün olmayan aksilikler olarak değerlendirilmelidirler.

İlgili bağlantılar:

Avrupa Plastik Cerrahi Birliği kongresine Türkiye damgasını vurdu

Avrupa Plastik Cerrahi Birliği (EURAPS) bilimsel kongresi 26-28 Mayıs 2016 tarihleri arasında Brüksel’de yapıldı.

Avrupa’nın en elit Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi uzmanlarının üye olabildikleri bu kongrede özellikle genç Türk Plastik Cerrahları göz doldurdu. Tüm Avrupa ülkelerine dağıtılan toplam 6 fellow’luk burslarından iki tanesini Genç Türk Plastik Cerrahları kazandı. Ayrıca Türkiye’den sunulan çok sayıda bilimsel bildiri de ilgi ile izlendi.

Kongre açılışını Belçika Prensesi Lea yaptı. Monarşinin bir ferdi olmasına karşın son derece sade giyimi, mütevazi ve alçak gönüllü davranışları ile Prenses Lea herkesin sempatisini kazandı.

Kongrede sunulan bildiriler sıkı bir seçimden geçirildiği için bilimsel açıdan çok yüksek düzeyde idiler. Bilimsel değerinin yanında konuklarına özel sosyal  aktiviteleri ile de ünlü olan kongre bu kez de düzenlediği iki ayrı gece ile geleneğini sürdürdü.

Otomobil Müzesi’nde yapılan “Gala Yemeği” ilginç bir sanat çalışmasına evsahipliği yaptı. Belçika’lı sanatçıların hazırladığı dev bir resim sahnenin arkasını kaplıyordu. Resme dikkatli bakıldığında küçük tablo parçalarının oluşturduğu dev bir mozaik olduğu dikkati çekiyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde sanatçılar çalışma tulumları ile birlikte bu mozaikleri tek tek kaldırdılar ve bu küçük resimcikleri (hepsi özgün olarak yağlıboya ile yapılmışlardı) konuklara hediye ettiler. Kaldırılan mozaik tabloların altından meşhur çizgi roman kahramanı Tenten’in resmi çıktı.

Kongre kapanış yemeği ise çizgi roman müzesinde yapıldı. Her iki müze de ilginç eserler ile dolu idi. Tenten başta olmak üzere pek çok çizgi romanın yaratıldığı Belçika sanatta oldukça ileri düzeyde olduğunu konuklarına gösterdi.

Kendine özgü mutfağı ile de katılımcıların beğenisini alan Belçika Brüksel’in temizliği ve güzelliği, halkın güleryüzlülüğü ve konukseverliği ile dikkati çekti.