Yağları Ameliyatsız Eritme

Yağları ameliyatsız olarak eritmek mümkün müdür?

Cerrahi el emeği ile yapılan bir zenaattir. Her zenaat ustasında olduğu gibi cerrahın da bazı aletler kullanması gerekir. Bunların en basitleri bıçak (neşter – bistüri), dokuyu yakalıyacak penseler (penset, klemp vs), kesilen yerleri dikmek için dikiş materyelleri, biriken sıvı ve kanları emecek pompa (aspitatör) vs dir. Teknoloji ilerledikçe cerrahların işi kolaylaşmaktadır. Artık kendiliğinden tek tek dikiş atabilen aletler (stapler) hatta uzaktan kumanda ile ameliyat yapabilen cerrahi robotlar bile mevcuttur.

Estetik cerrahi için de teknoloji sürekli yenilik arayışları içerisindedir. Çeşitli laser, ultrason ve mikrodalga ışınları ile değişik tedaviler yapılabilmektedir. Estetik cerrahide en çok talep edilen işlem fazla yağlardan kurtulmaktır. Yağların giderilmesi klasik olarak liposuction denilen bir cerrahi işlem ile yapılmaktadır. Ancak hiç ameliyat külfetine girmeden ayaktan ve ağrısız olarak günlük yaşamı kesintiye uğratmadan yağlardan kurtulmayı arzulayan pek çok insan vardır.

Yağların ağrısız olarak deri dışından yapılan müdahaleler ile eritilmesi konusunda mühendisler ve bilim adamları araştırmalarını hala sürdürmektedirler. Günümüzde pek çok firma yağları ameliyatsız erittiğini iddia ettikleri cihazları satmaktadırlar. İnternet üzerinden bir araştırma yapılırsa en fazla reklamı yapılan cihazların çalışma şekillerini şöyle özetleyebiliriz:

Lazer ışınları ile yağ eritmek

Yağlı bölgelere deri dışından lazer ışınları vererek deri altındaki yağların eritilmesini sağlayan aletler satılmaktadır. Bunların yağları eritmekte ne kadar etkili oldukları tam olarak tesbit edilememiştir.

Ultrason (ses) dalgaları ile yağ eritmek

Ultrason dalgaları ses titreşimlerinin ısıtıcı etkisinden yararlanır. Dışarıdan verilen ses dalgaları ile deri altındaki yağların ısınarak parçalanması hedef alınır.

Radyo Dalgaları (Radyoflekans) ile yağ eritmek

Radyofrekans dalgaları da yoğunlaştıkları noktada ısı üretirler. Deriyi yakmadan deri altındaki yağı ısıtıp parçalayan cihazlar satılmaktadır.

Soğutarak (dondurarak) yağları eritmek

Deriye dışarıdan aşırı soğuk uygulayarak deri altındaki yağları dondurup öldüren cihazlar mevcuttur. Burada deri kanlanması ve ısısı daha yüksek olduğundan yağlar donduğu halde deri canlı kalabilmektedir.

Bu cihazlar ne kadar etkili?

Yukarıda sayılan bütün cihazların ortak özellikleri bir ameliyathaneye gerek duyulmadan herhanbi bir odada hiçbir tıbbi yardıma ihtiyaç olmadan kullanılabilmeleridir. Tedavi genel olarak dakikalarca sürer ancak hepsinde de ağrısız veya çok hafif tahammül edilebilir bir ağrı ile tamamlanır. Çalışan insanlar bu işlemi yaptırdıktan sonra çalışmaya devam edebilirler. Ancak etkileri genel olarak haftalar sonra görülür. Çünkü eriyen yağların ve ölmüş yağ hücrelerinin vücut tarafından tamamen yok edilmesi uzun bir işlemdir. Bu cihazlarda genellikle bir seans tedavi yeterli olmamakta ve haftalar sonra ilave tedavi(ler) gerekmektedir. Evet bu tedaviler sonucu bazı hastalarda yağ miktarında bir azalma veya ölçülerde bir incelme olmaktadır ancak bunu elde etmek için ödenen ücret ile kananılan zayıflama oranlandığında maliyetin oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca bu tedavilerde klasik liposuction’da olduğu gibi litrelerce yağı almak veya eritmek mümkün olmamaktadır. Önemli bir özellik bu cihazlarının hepsinin liposuction makinesine göre çok daha pahalı olmasıdır. Buna yatırım yapan hekimler cihazlarının tanıtımını yaparken ticari kaygılar nedeni ile çok abartılı vaatlerde bulunmakta ve maalesef bu vaatlerin çoğunu yerine getirememektedirler.

Teknoloji durmak bilmeden ilerlemektedir. Gelecekte evde kullanılabilen taşınabilir yağ eritici cihazların piyasaya sürülmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak günümüzdeki gerçek hiçbir ameliyatsız zayıflama cihazının yağları liposuction kadar etkili yok edemediğidir.

Burun Estetiğinin Korkulu Rüyası: Tampon

Estetik burun ameliyatları eskisi kadar olmasa bile hala sık yapılan estetik ameliyatlar arasındadır. Ancak ameliyat sonrası iyileşme döneminin göreceli olarak uzun olması ve ağrılı olup olmadığının iyi anlaşılamaması adaylar arasında tereddütler yaratmaktadır.

15-20 yıl önce yapılan estetik burunlarda ameliyat sonrası burun deliklerine tampon konulması nerede ise rutin bir uygulama idi. Bunun birkaç nedeni vardı: Ameliyat sonrası olası burun kanamasını önlemek, eğer burun orta direği (septum) ile oynanmış ise bunun ortada düzgün durmasını sağlamak, kırılan burun kemiklerinin gereğinden fazla ortaya ilerlemesine mani olmak, burun içinde yapışıklıkları önlemek bunlardan bir kaçı idi. Burun içine konulan tamponlar en az 3 gün tutulurdu. Bu süre içinde hasta burundan nefes alamadığı için çok sıkıntı çekerdi. Ayrıca tamponların çekileceği sırada tampon ile burun dokuları arasında yapışıklıklar olduğu için çıkarma işlemi ağrılı ve hatta kanamalı olabilirdi. Burun deliğinden uzun bir şeridin çekilerek çıkartılması görsel olarak hastada uzun süre unutmayacağı psikolojik bir stres olarak hafızasına kaydedilirdi. Özellikle tampon çıkartılma olayını hastaların çevreye biraz da abartarak anlatmaları bir tampon korkusunun efsaneleşmesine yol açmıştır.

Bize estetik burun ameliyatı için başvuran hastaların en çok sorduğu soru buruna tampon konulup konulmayacağıdır. Bunun nedeni daha önce ameliyat olan arkadaşlarından öğrendikleri tampon çekilmesi sırasındaki ağrı korkusudur. Biz “hayır tampon koymayacağız” dediğimizde önce inanmak istememekte sonra da çok rahatlamaktadırlar.

Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi modern burun estetiği (rhinoplasty) ameliyatlarında artık burun tamponu kullanmaya gerek kalmamıştır. Bunun nedenlerini söyle sayabiliriz: Ameliyatlarda yalnız değiştirilmesi planlanan bölgelere ulaşacak kadar bir kesi yapılmakta ve normal burun dokularına hiç dokunulmamaktadır. Gereksiz hiçbir doku çıkartılmamaktadır. Bu nedenle toplam yaralanmış bölge sınırlı kalmakta ve ameliyat sonrası kanama riski nerede ise yok denecek kadar az olmaktadır. Burunda eğriliğe yol açan orta direk yani septum olabilecek en küçük manevralar ile düzeltilmekte ve yapısı mümkün olduğu kadar korunmaktadır. Septum ile ciddi düzeyde oynanmış ise iki tarafına silikondan yapılmış son derece yumuşak ve tahriş yapmayan bir veya iki mm kalınlığında plaklar yerleştirilmektedir. Bu silikon plaklar baskı ve tahriş yapmadıkları için yerleştirildikleri yerde haftalarda hiç sıkıntı yaratmadan kalabilmektedir. Çok ince oldukları için burun deliği daralmamaktadır. Nefes almada hiç zorluğa yol açmadıkları gibi burun temizliğinin yapılmasına engel de olmamaktadırlar. Burun perdesinin (septum) kenarlarını kapattıkları için burun içi yapışıklıklara engel olmaktadırlar. Hasta burnunda silikon bir plağın varlığını hissetmediği gibi çıkarılırken de hiç bir acı duymamaktadır.

Ayrıca bu silikon plakların burunda ciddi eğriliği olan sınırlı sayıda hastada kullanıldığına da vurgu yapmakta yarar vardır. Estetik burun ameliyatı geçiren hastalarımızın büyük çoğunluğunda ameliyat sonrası burun deliklerini açık bırakmakta ve içeriye hiçbir şey koymamaktayız.

Özetleyecek olursan burun estetiği düşünen ve burun tamponundan korkan hastalarımıza iyi haberlerimiz var. Genel olarak estetik burun ameliyatı sonrası burun deliklerini açık bırakıyoruz. İhtiyaç duyan sınırlı sayıda hastada ise burun içine yumuşak silikon plakalar yerleştiriyoruz. Hasta bu plakaların varlığını hissetmediği gibi çıkartılırken de hiçbir acı duymamaktadır.

Günümüzde rhinoplasti ameliyatları ve sonrası artık ağrısız diyebileceğimiz kadar rahat geçmektedir.

Silikon plakaların ne olduğunu ve nasıl çıkartıldıklarını izlemek isterseniz bu videoyu tıklayabilirsiniz: (Video izle)

Pilonidal Sinus (Kıl Dönmesi) Nedir?

Kıl Batması

Nedir?

Pilonidal sinus halk arasında “kıl dönmesi” olarak adlandırılan ağrılı ve rahatsız edici bir hastalıktır. Genellikle kıllanmaya başlayan genç erkeklerde ve kuyruk sokumunda iki kalça arasındaki girinti civarında görülür.

Neden olur?

Nedeni kesin olarak bilinmez. Ergenlikten sonra görülmesi hormonlar ile ilişkili olduğunu düşündürür. Ayrıca kıllanmadan sonra görülmesi de kıl büyümesi ile ilişkili olduğunu düşündürür. Elbiselerin deriye sürtünmesi veya uzun süre oturur durumda kalmak da buna neden olabilir.

Kendini nasıl belli eder?

Muhtemelen uzun süre oturan kişilerde iç çamaşırların kalça derisi ile sürtünmesi kıl uçlarının deri altına doğru uzamasına neden olmaktadır. Ayni şekilde küçük deri parçaları da sürtünme ile içe gömülebilir.  Bilmediğimiz bir nedenle vücut bu kıl ve/veya deri parçalarını yabancı cisim olarak algılamakta ve onları yok etmek için bazı girişimlerde bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak kıl çevresinde bir duvar örülmekte ve kılı hapsedecek şekilde bir kesecik yani kist oluşturmaktadır. Bu kesecik kıl çevresindeki mikroplar nedeni ile iltahaplanabilir. Bu durum yüksek ateş, şiddetli ağrı ve o bölgede kızarıklığa yol açar. Dokunulduğunda orada deri altından başlayarak kabarıklık yapan ağrılı bir şişlik farkedilir. Bazı durumlarda tedavi ile iltahap giderilip şişlik ve ağrı kaybolabilir. Ancak vücudun kıl çevresinde yaptığı kist kaybolmaz. Genellikle iltahap yapmış kistler bir süre sonra deriden dışarı doğru patlayarak akıntı yapmaya başlarlar. Bu akıntı kötü kokulu ve kanlı olabilir. Elbiseleri lekelediği ve koku yaydıği için sosyal olarak çok rahatsız edicidir. Ayrıca akıntı başladığında ağrı azalmakla birlikte hala devam edebilir ve günlük hayatı olumsuz etkiler.

Nasıl iyileşir?

Bazı akıntılı kistler bir süre sonra kendiliğinden kapanabilir ve akıntı durabilir. Ancak kist hala durduğu için bir süre sonra tekrar apseye dönüşüp ayni yerden veya yakınından tekrar akmaya başlar. Bu olay bu şekilde yıllarca sürebilir. Nadir olarak da akıntı kendi kendine kesilip bir daha sorun çıkarmadan iyileşebilir.

Ameliyatsız tedavi

Pilonidal sinüs genellikle kistin patlaması ve akıntı yapması ile kendini belli ettiği için ilk tedavi önemlidir. Patlayan bölgedeki delik genişletilerek akıntıya yol açan kıl veya deri parçaları (bunlar sürtünme ile içeriye girmiş olabilirler) dışarıya çıkartılır ve apse boşluğu temizlenir. Boşluk tamamen kapanana kadar akıntı olan delik açık tutulmaya çalışılır ve bu şekilde içeride vücut için yabancı bir madde kalmadan iyileşme beklenir.

Ancak çok kez ilk patlama sonrası iltahap akınca deri bir şekilde iyileşir ve akıntı durur. Fakat içerideki mikroplu dokularda bir süre sonra (bu süre haftalar veya aylar olabilir) yeniden daha geniş bir iltahap olabilir ve bu kez ilk patladığı yerden daha uzak bir bölgeden patlayarak yeni bir akıntılı delik oluşturabilir. Tıp dilinde böyle akıntılı deliklere “sinüs” adı verilir. Bu sinüsün dışarı açılan deliği mutlaka bir tünel ile esas kistin olduğu bölgeye bağlıdır ve akıntının kaynağı bu kisttir. Birkaç kez iyileşip yeniden patlayan kistlerde dışarı açılan delikler birbirlerinden uzak olabilirler. Böylece kalçada tek bir kiste bağlı çok sayıda akıntılı delik (yani sinüs) oluşabilir. Kesin tedavi için bütün tünellerin yani sinüslerin ve bunu besliyen esas kistin veya kalıntılarının temizlenmesi gereklidir.

Yakıcı sıvılar verilerek tedavi

Bazı doktorlar akıntılı kanalların içine fenol (phenol) denilen yakıcı ve kurutucu bir sıvı vererek duvarların tahrip olmasını sağlarlar. Bu şekilde artık akıntı yapacak herhangi bir dokunun kalmaması amaçlanır. Her ne kadar bu tedavi kolay ve ameliyat gerektirmiyor ise de verilen sıvı ince kanalların içine gitmeyebilir ve ileride buralardan yeni apseler ortaya çıkabilir. Yeni akıntılar için ayni tedaviyi tekrarlamak gerekir. Bu nedenle fenol veya benzeri yakıcılar ile tedavi zahmetlidir ve iyileşme sonrası çok sert skar (yani nedbe) dokularına yol açarak deri altında sertlikler oluşturur.

Ameliyat ile tedavi

Pilonidal sinüslerin sayısı ve kapladığı alana göre değişik ameliyatlar yapılabilmektedir. Eskiden çok sayıda kistlerde deliklerin bulunduğu bütün bölge derin olarak çıkartılmakta ve yara açık bırakılarak zaman içerisinde derinden yüzeye doğru kendi kendine kapanması beklenmekte idi. Bu metod çok sıkıntılı, uzun süreli ve her zaman kesin sonuç vermediği için günümüzde seyrek uygulanmaktadır.

Prof. Dr. Ege Özgentaş ucundan akıntı olan yani aktif sinüsleri köküne kadar çıkartarak tedaviyi tercih etmektedir. Bu ameliyat genellikle lokal anestezi yani yalnızca o bölgenin iğne yapılarak uyuşturulması ile yapılır. Ameliyatta akıntılı bölgenin çevresindeki deri sağlam deriye kadar işaretlenir ve akıntılı bölge derisi derine doğru izlenerek yağ dokusu içindeki sert nedbe (skar) dokuları ve akıntıyı ileten küçük kanallar (sinüsler) başladıkları bölgeye kadar izlenerek total olarak çıkartılırlar. Bu şekilde yanlızca iltahaplı kısımlar çıkarılır ve sağlam bölgelere çok az zarar verilir. Tedavi sonrası dikkati çekmeyecek kadar bir iz kalır. Yeni oluşan veya tekrarlayan sinüslerde de ayni işlem tekrarlanır. İlk kez oluşan ve henüz sinüs halini almayan iltahaplı kistlerde tedavinin bu işi bilen bir hekim tarafından yapılması kistin tekrarlaması ve pilonidal sinüs halini almasını önler.

Kuyruk sokumu ve kalçalar arasında çıkan ağrılı şişlikleri bu konuda deneyimli bir hekime göstermek ileride yıllarca sürecek sıkıntılardan kurtulmanıza yol açabilir.

Pilonidan sinüs ameliyatı ile ilgili hazırladığımız videoyu izlemek için tıklayınız: https://youtu.be/2S85OgicmNw

Bir Kongrenin Ardından

Her yıl yapılan ASAPS (Amerikan Estetik Cerrahi) kongresi bu yıl San Diego kentinde idi. Kongreler hekimlerin yeni bilimsel gelişmeleri takdim etmeleri ve tartışmaları amacı ile yapılır. Ancak estetik alanında üretim yapılan firmalar da yeni ürünlerini bunları kullanacak olan cerrahlara bu kongrelerde tanıtırlar. Firmalar için geniş bir fuar alanı hazırlanır. Bilimsel oturumların arasıdaki kahve molaları ve öğlen yemekleri bu fuar alanında verilir. Her firma kendi ürünlerinin en iyi şekilde tanıtımını yapmak için çok yaratıcı ve ilgi çekici yöntemler kullanır. Bu fuar alanlarında indirimli satışlar da yapılır. Prof. Dr. Ege Özgentaş katıldığı bu kongredeki ilginç görüntüleri bir video haline getirerek sizlerle paylaştı. İyi seyirler.