Cutis Verticis Gyrata (Kafa Derisinde Kıvrımlar)

CVG – Cutis Verticis Gyrata nedir?

CVG kafa derisinde beyindeki gibi kıvrıntıların ortaya çıkması ile kendini gösteren bir hastalıktır.

Saçlı deride CVG nin görüntüsü

CVG Görülme Yaşı

Genellikle ergenlikten sonra ve 30 yaşına kadar olan dönemde ortaya çıkar. Kadınlara göre erkeklerde daha sıktır.

CVG nin Tipleri

Çoğu zaman hiçbir neden olmadan kendiliğinden ortaya çıkar ve beraberinde kafa derisindeki kıvrımlar dışında hiçbir bulgu olmaz. Buna tıp dilinde “Primer Esansiyel CVG” adı verilir. Sebebi bilinmemektedir.

Nadir olarak zeka geriliği, beyin felci, epilepsi (sara), şizofreni, kafatası anomalileri (küçük kafa – mikrosefali), sağırlık, göz anomalileri (körlük, şaşılık, katarakt,retinitis pigmentosa) ile birlikte de görülebilir. Buna “Primer Nonesansiyel CVG” adı verilir. Ancak bu bozukluklar bir neden değil CVG ye eşlik eden bozukluklardır.

Buna karşılık bazı hastalıklar ve durumlar CVG ye yol açabilir. Bunları özetlersek:

  • Geçirilmiş kazalar
  • Çeşitli deri tümörleri
  • Kanserler
  • Şeker hastalığı
  • Beyin hastalıkları
  • Hormonal bozukluklar
  • Çeşitli ilaç tedavileri

Yukarıda sayılan durumlar nedeni ile ortaya çıkan CVG ye ise “Sekonder CVG” adı verilir.

CVG nin nedeni (etyolojisi)

“Sekonder CVG” yani ikincil CVG yukarıda sayılan durumlarda ortaya çıkabilir. “Primer CVG” yani birincil CVG ise hiçbir şeye bağlı olmadan görülür ve nedeni bilinmemektedir. Ailesel geçiş çok nadirdir.

Görülme Sıklığı

Genellikle nadir olan bu hastalık İtalya’da Sicilyalılarda nisbeten sıktır. Zeka geriliği olan ve akıl hastanelerinde yatanlarda daha sık görülebilir. Dünya genelinde her 100 bin erkekten birinde

Gidişatı (Prognozu)

CVG öldürücü veya tehlikeli bir hastalık değildir. Ancak ne kadar ilerleyeceği ve ne zaman duracağı önceden bilinemez.

Belirtileri

Cutis verticis gyrata nın tek belirtisi saçlı deride ortaya çıkan ondile vari kıvrıntılardır. Çoğu zaman hastalar bunu ancak saçlarını kısa kestirdiklerinde farkederler. Ancak kıvrıntılar çok derinleşir ise aradaki girintilerde ter ve yağ birikerek kötü koku veya iltihaplanmalara yol açabilir. Bu durumda ağrı ve akıntı olabilir.

Tedavisi

CVG nin nedeni bilinmediği için herhangi bir ilaç ile tedavisi de yoktur. İltihaplanma veya koku olursa saç temizliğine dikkat etmek gerekir. Eğer kıvrıntılar alına uzanmış ve/veya gözle görünecek kadar belirgin hale gelmiş ise estetik ve psikolojik sorunlar yaratabilir. Bu durumda biz plastik rekonstrüktif ve estetik cerrahlar görüntüyü düzeltecek ameliyatlar yapmaktayız. Bu ameliyatlar görüntünün yeri ve şekline göre değişir. Ancak hastalığın ilerleme döneminde ameliyat yapılacak olursa yeni bölgelerde hastalık tekrar ortaya çıkabilir. Yani ameliyatlar koruyucu veya tedavi edici değil yalnızca görüntüyü düzelticidir. Bu nedenle hastalığın ilerlemesi durduktan sonra ameliyat yapılmasında yarar vardır. Ancak hastalığın çok yavaş ilerlediği durumlarda ne zaman durduğunu saptamak zor olabilir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Merdiven Altı Estetik Kurbanları

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de estetik çok hızlı büyüyen ve karlı bir sektör. Bu pastadan payını almak isteyenlerin de sayısı her geçen gün artıyor. Aslında insan vücuduna hangi amaçla olursa olsun bir iğne batırılıyor veya derisine herhangi bir ışın veriliyor ise bu bir tıbbi işlemdir. Yıllarca hekimlerimiz tarafından göz ardı edilen kıllardan kurtulma yani epilasyon işlemi bile bir tıbbi işlemdir. Her türlü tıbbi işlemin diplomalı bir hekim tarafından yapılması gerekir. Estetik ameliyatları yapmak için ise “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı” diplomasına sahip olmak gerekir.

Estetik Uzmanı Kavramı

Birçok ülkede yetkili sağlık otoritelerinin (yani sağlık bakanlıklarının) onayı dışında çeşitli kurslar düzenlenerek ücret karşılığı bu kursları tamamlayanlara “Estetisyen”, “Güzellik Uzmanı”, “Estetik Uzmanı” gibi ünvanlar içeren sözde sertifikalar verilmektedir. Genellikle bu sertifikaları alanların yapabilecekleri işlemler ve yetki sınırları tam belirlenmiş değildir. Eğitimleri de yetersiz olan bu kişiler tek başlarına yani başlarında kendilerini denetleyen daha yetkili ve eğitimli kişiler olmaksızın çalıştıklarında çeşitli hasarlara ve istenmeyen sonuçlara yol açabilmektedirler.

Estetik Mağdurları

Güzellik salonlarının amacı her ülkede az çok bellidir ve buralarda hiçbir şekilde tıbbi işlemler yapılamaz. Ancak estetik merkezleri adı altında çalışan ve zaman zaman tehlikeli tıbbi işlemler de uygulayan ve yasal çalışma izinleri olmayan pek çok merkezin de varlığı bilinmektedir. Hatta başka amaçlar için izin almış çeşitli tıp merkezleri ve polikliniklerde de estetik işlem ve ameliyatların yapıldığı da bilinmektedir. Kanun maddeleri bunların önüne geçememektedir. Buna karşılık bu yetkisiz yerlerde yapılan işlemler sonunda kalıcı hasarlara uğrayan insanların sayısı da giderek artmaktadır.

Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Uyarıyor

Estetik kurbanlarının sayısının artması derneğimizin Türk kamuoyuna yeni bir uyarı yapmasını zorunlu hale getirdi. Dernek başkanı Prof. Dr. Sühan Ayhan’ın duyurusu şu şekilde:

ESTETİK VE GÜZELLİK AMAÇLI UYGULAMALAR İŞİN UZMANINA YAPTIRILMALI

Daha güzel görünmek için tıbbın ve estetik endüstrisinin olanaklarından yararlanmak günümüzde kişisel bakımın bir parçası olarak kabul görüyor. Bu amaçla cerrahi ve cerrahi olmayan birçok uygulama var ve bu alan çok sayıda insanın çalıştığı, birçok branştan hekimin yer aldığı büyük bir ekonomi haline geldi. Ülkemiz dünyada bu alanda en çok işlem yapılan ilk 10 ülke arasında. Hem kendi ülkemizden hem de yurt dışından güzelleşmek, gençliğini korumak için birçok kişi bu uygulamaları yaptırıyor. Ne yazık ki bu alanda yeterli eğitim almamış, uzmanlığı olmayan doktorlar ve hatta hekim olmayan kişilerin uygulamaları geri dönülmez istenmeyen sonuçlara da yol açabiliyor. Güzelleşeyim derken sağlığınızdan olmamak için Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Sühan Ayhan şu uyarıları yaptı:
Antalya’da yine üzücü bir estetik işlem mağduriyeti ile karşılaşıldı. Hastaya geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bu örnek üzerinden, işlem kararı, doktor ve klinik seçimindeki önemli noktaları vurgulamak istiyoruz.
1) Yüzünüzde, vücudunuzda sizi rahatsız eden bölgelerle ilgili şikayetleriniz için cerrahi ya da cerrahi olmayan estetik uygulamalarla çözümler bulunabilir. Bu konuda şikayetlerinizi ve ne istediğinizi net olarak belirleyin ama tedavinizin seçimini sosyal medya ve internet araştırmalarından kendiniz yapmaya çalışmayın. Buna hekiminizle birlikte karar verin.
2) Bazı işlemler muayenehane ortamında gerçekleşirken genel anestezi alarak yapılan işlemlerin hepsi ve yağ dolguları tam teşekküllü hastane ortamında yapılmalıdır. Size aksi bir teklifle gelinirse bu riski almayın ve işlemi yaptırmayın.
3) İşlem öncesi size verilen onam formlarını dikkatle inceleyin. Hangi işlemin ne tür riskler taşıdığını, ne kadar kalıcı olabileceğini doktorunuza sormaktan çekinmeyin. Tüm işlemlerin küçük de olsa komplikasyon riski taşıdığını bilerek ve kabul ederek bu işlemleri yaptırın.
4) Son olarak estetik cerrahi işlemler için hekim seçerken lütfen hekimin diplomasını kontrol edin. Çünkü

Sonuç

Gösterişli bekleme salonları, renkli medya reklamları ve doğruluğu tartışmalı sosyal medya paylaşımları sizleri aldatmasın. Estetik işlemlerin hemen hepsi büyük veya küçük tıbbi işlemlerdir ve ciddi sağlık sorunları yaratabilirler. Estetik bir işlem düşünüyor iseniz uzmanınızı doğru seçin. Sağlık bakanlığı tarafından verilmiş “Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı” diplomasını görmek isteyin.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Abdominoplasti Nasıl Yapılıyor

Karın Germe Ameliyatı Nasıl Yapılıyor

Vücut güzelliğini sağlamanın en etkin yöntemlerinden biri olan karın germe ameliyatı tıp dilinde abdominoplasti olarak adlandırılır.

Abdominoplasti hangi durumda yapılır

Düzgün bir karın görüntüsü vücut güzelliğinin olmazsa olmazlarından biridir. Ancak bu görüntüyü bozan çeşitli durumlar mevcuttur. Bunların başlıcalarını söyle özetleyebiliriz:

  • Doğum(lar) Gebelikte karın derisinin ciddi ölçüde gerilmesi deri altında yırtıklara neden olur. Bu yırtıkların iyileşmesi deri altında kalıcı yara izlerine yol açar. Ayni şekilde genişleyen karın derisi doğum sonrasında eski gerginliğine ulaşamayabilir ve altta bir sarkıklığa neden olabilir. Özellikle çoğul doğumlarda aşırı genişlemeye bağlı olarak karın ön duvarını oluşturan adeleler yırtılarak birbirinden ayrılabilir. Bu durum da karın duvarında deri gevşekliği olmasa bile dışarı doğru bombeli bir görünüme yol açabilir.
  • Aşırı kilo değişiklikleri Obezite veya fazla kilolu olmak da yağların ağırlığına bağlı olarak karın derisinde çatlaklar ve sarkmaya yol açar. Bunun üzerine kilo verme eklendiğinde karındaki sarkıklık daha da belirgin hale gelir.
  • Yaşlılık Zamanla derinin esneklik ve gerginliği azalır. Bunun üzerine hafif de olsa kilo fazlalığı veya zayıflama eklenirse karın derisindeki sarkma çok daha belirginleşir.

Karın germe hangi bozuklukları düzeltir

Karın görüntüsünde değişiklik yapan nedenleri yukarıda sıralamıştık. Karında estetik görüntüyü bozan faktörler ise:

  • Deri çatlakları (stria) Gerginliğe bağlı deri altı yırtılması ve deri altında yara izi kalması
  • Deri sarkıklığı Gevşemiş derinin karın altı tarafında katlanması ve kendi üzerine katlanması. Bu durum görüntü bozukluğu dışında katlanma bölgesinde kötü koku pişik kaşıntı ve ağrı gibi rahatsızlıklara yol açar.
  • Bombelik Kişi zayıf bile olsa karın bombe durduğundan “göbekli” görüntüsü ile dolaşır. Bunun nedeni karın ön duvarı kaslarında oluşan bir nevi fıtıktır.
  • Göbek deliğinin aşağıya kayması Göbek deliği normalde kalça kemiği üst kenarının daha yukarısında olmalıdır. Karın derisindeki gevşeme göbeği de aşağı çeker ve bu durum da estetik görüntü açısından bir dezavantajdır.

Abdominoplasti ameliyatının ana hatları

Günümüzde ciddi ölçüde hasara uğramış karın derisinin herhangi bir cerrahi işlem yapmadan eski haline döndürülmesinin imkanı yoktur. Ancak bozukluk incelendiğinde deri hasarının önemli bir kısmının göbek civarı ve altında olduğu görülür. Sarkıklık ve çatlaklar göbek üstü bölgesinde çok daha azdır. Göbek altı deri bol ve gevşektir. Tamamı çıkarılsa bile ortaya çıkan eksiklik yukarıdaki deri aşağı çekilerek kapatılabilir. Karın duvarındaki gevşeklik ise ancak deri altında çalışarak düzeltilebilir. Herkesin anlayabileceği gibi bir fazlalığı ortadan kaldırmak için genellikle onu kesip çıkartmak gerekir. Karın derisinde de fazlalığı almak için bir kesi yapmak zorundayız. Ancak bu kesiyi en kolak saklanacak yer olan kasık bölgesinde yapmak mümkündür. Karın kaslarındaki fıtık ve gevşekliği onarmak için ise bu kasları görünür kale getirmeliyiz. Bunu da karın duvarı altında yapacağımız bir tünelin içinden gerçekleştirebiliriz. Bu tünelin uzunluğunun karın üst kenarına diğer bir deyişle göğüs tahtası kemiğinin alt kenarına kadar uzanması gerekir çünkü karın kasları buraya kadar ilerler. Tüneli açarken karşılaşılan bir engel göbek deliğidir. Burada derinin etrafı çepeçevre kesilerek göbeğin karın duvarına yapışık kalması sağlanır. Fazla deri çıkarıldıktan sonra geride kalan düzgün deride uygun yere yeni bir göbek deliği açılıp karın duvarında duran göbek bu delikten dışarı uzatılıp karın derisine dikilir. İşlem tamamlandığında kasık üzerindeki dikiş izinin uzunluğu kişiden kişiye değişir. Sarkıklık ne kadar fazla ise kalacak izin kenarlara ve arkaya doğru uzanması o kadar fazla olur. Ancak külot veya bikini altı modeline göre bu iz içeride kalacak şekilde ayarlanabilir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Uyanık Ameliyat

Uyutmadan Ameliyat Etme

Ameliyat denilince aklımıza gelen ilk çağrışım anestezi veya narkoz kavramlarıdır. Anestezi her türlü ameliyatın yapılmasına olanak sağlayarak cerrahide çok önemli bir mesafe alınmasına yol açmıştır. Her ne kadar günümüzde genel anestezi çok güvenli bir hale gelmiş ise de geçmişte yaşanan anesteziye bağlı ölümler nedeni ile hala insanlarda bu konuda yerleşmiş bir korku mevcuttur.

Anestezi tipleri

Ana hatları ile iki tür anestezi vardır:

  • Genel anestezi: Burada hasta tam ve derin bir uykudadır. Bilinç kapalıdır. Ağrı duymaz ve yapılanları hatırlamaz. Ancak nefes alma yeteneği kaybolmuştur ve solunumu bir makine tarafından sağlanır. Yani hayatta kalması tamamen anestezi doktorunun elindedir. Ameliyat sonunda normal nefes almaya dönebilmesi ve bilincinin geri gelmesi için uyandırılması gerekir. Genel anestezi saatler hatta günlerce verilebilir. Ancak hasta uyandıktan sonra bazı istenmeyen etkiler sık olarak görülür. Bunların başında bulantı, kusma, üşüme ve titreme nöbetleri, geç uyanma ve bilincin yavaş açılması gibi bulguları sayabiliriz.
  • Lokal anestezi: Sıvı şeklinde enjekte edilebilen ve yapıldığı bölgeyi uyuşturan ilaçlar mevcuttur. Bunlara lokal anestezikler denilir. En çok kullanıldıkları alan diş hekimliği dir. Ayrıca küçük alanlardaki kısa süreli ameliyatlarda da kullanılırlar. Bunların en büyük avantajları bilinci ve solunumu etkilemeden yalnızca yapıldıkları bölgeyi uyuşturmalarıdır. Cerrahi işlem bittikten sonra hasta hemen normal yaşamına geri dönebilir. Genel anesteziden sonra görülen bulantı, kusma, zihin bulanıklığı ve nefes alma zorluğu gibi istenmeyen yan etkileri yoktur. Ancak bazı dezavantajları da vardır. Bunların başında etki süresinin nisbeten kısa olması gelir. Ayrıca ilk yapılışları bir iğnenin batırılması ile olur ve bir miktar ağrıya yol açar. Küçük bölgelerin uyuşturulmasında bu ciddi bir sorun oluşturmaz çünkü iğne genellikle bir kez batırılır. Buna karşılık geniş bölgelerin uyuşturulmasında iğnenin defalarca batırılması gerekir ki bu da başlangıçta rahatsız edici bir ağrıya neden olur. Bir başka dezavantaj ise verilebilecek en fazla dozun sınırlı olmasıdır. Genel anestezide olduğu gibi sürekli olarak verilmeleri uygun değildir. Çünkü bunların vücuttan atılmaları zaman alır ve ardarda verilen dozlar birikerek tehlikeli yan etkiler yaratabilir.

Neden uyanık ameliyat

Her ne kadar günümüzde genel anestezi altın standart ise de sedasyon denilen bir anestezi tipi daha vardır. Burada hastanın solunumu durdurulmaz ve bilinci tamamen kapatılmaz. Kuvvetli ağrı kesiciler ve yarı uyutucu ilaçlar ile hasta yarı uyur hale getirilir. Genellikle ağrı duymaz ve/veya duyduğu hafif ağrıları hatırlamaz. Ameliyat bittikten sonra kendine gelmesi genellikle kısa sürede olur. Ancak burada da tam uyanma ve fonksiyonların geri gelmesi bir süre alır. Bunu sarhoş bir insanın ayılması gibi düşünebiliriz. Genel anesteziden biraz daha güvenli olmasına karşın sedasyon anestezisinin de bazı istenmeyen sonuçları görülebilir. Genel anestezi ve sedasyon anestezisinin mutlaka bir anestezi doktoru tarafından verilmesi gerekir. Ayrıca bu anestezi her türlü anestezi malzemesinin bulunduğu tam donanımlı bir ameliyathanede verilebilir. Günümüz ameliyatlarında anestezi önemli bir gider oluşturmaktadır. Bunun nedeni işlemin genellikle bir anestezi uzmanı ve anestezi teknisyeni ile birlikte yapılması ve kullanılan ilaçların pahalı olmasıdır. Oysa lokal anestezi ile yapılan ameliyatlarda hasta tamamen uyanıktır, genellikle anestezi hekimine ve anestezi makinesi kullanmaya gerek yoktur. Ameliyat bittiğinde hasta rahatlıkla ve hemen normal yaşamına geri döner. Aldığı ilaçlara bağlı yan etkilerle karşılaşmaz ve bir uyanma ve istirahat dönemi geçirmez. Bütün bu etkiler hastada uyanık ameliyat olmanın daha güvenli olduğu inancını yaratır. Bu inanç bir dereceye kadar doğrudur.

Estetik cerrahi ve uyanık ameliyat

Günümüzde estetik ameliyatlarda mümkün olan en küçük işlemler ile düzeltme yapılması eğilimi giderek artmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi plastik cerrahi uzmanı olmayan bazı tıp mensuplarının da estetik işlemler yapma arzusudur. Cerrah olmayan bu hekimler ameliyathane kullanamadıkları ve anestezi doktorları ile birlikte çalışamadıkları için işlemlerini lokal anestezi ile yani uyanık hastalarda yapmak zorundadırlar. Bunun tek yolu etkili lokal anestezi kullanabilmektir. Bunu iyi öğrenenler pek çok estetik işlemi anestezi doktoru olmaksızın yapabilmektedirler. Plastik cerrahi uzmanları genellikle ameliyathanede ve anestezi doktoru ile birlikte çalıştıklarından genel anestezi altında çalışmayı tercih etmektedirler. Bu da yapılan işlemin maliyetini arttırmaktadır. Cerrah olmayan ancak estetik işlem yapan hekimler hastalarını uyanık olarak tedavi etme dışında bir olanağa sahip olmadıklarından genel anesteziyi tehlikeli olarak ve kendi yaptıkları uyanık işlemleri çok daha güvenli olarak tanıtma eğilimindedirler.

Uyutularak veya uyanık ameliyat. Hangisi daha iyi?

Biz plastik ve estetik cerrahlar yaptığımız işi 3 boyutlu ve değişik açılardan görmek isteriz. Bir memenin ayakta ve yatarken görünümü birbirinden çok farklıdır. Bir dikleştirme ameliyatında sonuç en iyi hasta oturur pozisyonda iken anlaşılır. Genel anestezi altında uyuyan bir hastayı oturur pozisyona getirmek hem güç hem de oldukça risklidir. Hastanın ağzından soluk borusuna uzanan tüp bir şekilde yerinden çıkar ise istenmeyen sonuçlara yol açar. Oysa uyanık yapılan bir ameliyatta hiçbir sorun yaşanmadan hasta oturtulabilir. Ayni durum kulak estetiği

Sonuç olarak pek çok estetik ameliyatta hastanın tam uyanık olması avantajlıdır. Ancak bu uyutularak veya yarı uyutularak yapılan ameliyatların daha tehlikeli ve/veya pahalı olmasından dolayı değildir. Bu tamamen hastanın ameliyat sırasında çok daha kolay hareket ettirilmesinden ve pozisyon değiştirebilmesinden kaynaklanmaktadır. Uyutucu ve/veya sakinleştirici ilaçlar verilmese bile her ameliyatta bir anestezi doktorunun hastanın başında durması ve hastayı izleyerek olası bir istenmeyen durumda müdahale etmeye hazır olması çok önemli bir güvencedir. Küçük veya büyük her cerrahi müdahale ciddi bir işlemdir. Prof. Dr. Ege Özgentaş mümkün olduğu kadar ameliyatlarını tam uyanık hastalarda lokal anestezi ile yapmayı tercih etmektedir. Ancak uyanı veya uyutularak bütün ameliyatlarını tam teşekküllü bir ameliyathanede ve anestezi doktoru eşliğinde yapmaktadır. Hasta güvenliği her zaman cerrahın rahatlığından ve ekonomik kazançlardan önde gelir.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Estetik Ameliyatlar Nerede Yapılmalı?

Ameliyat Ne Demektir

Ameliyat insan vücudu üzerinde yapılan cerrahi bir işlemdir. Ameliyat kısa süreli ve yalnızca yüzeyel yapıları ilgilendiren basit bir işlem olabildiği gibi vücut içindeki hayati organları ilgilendiren riskli bir işlem de olabilir. Ameliyatların ortak özelliği bir şekilde vücut bütünlüğünün kesilerek veya koparılarak bozulması ve bazı değişiklikler yapıldıktan sonra bütünlüğün dikişler ile yeniden sağlanmasıdır. Daha açık ifade edersek her ameliyatta hafif veya ağır bir yaralama söz konusudur.

Bir ameliyat nerede yapılmalıdır

Ameliyatın bir yaralama olduğunu söylemiştik. Her yaralama bir ağrıya neden olur. Bu nedenle ameliyatlar ağrıyı kesmeden yapılamaz. Ağrının kesilmesine tıp dilinde anestezi yani uyuşturma denilir. Bu uyuşturma bazı ilaçları ameliyat bölgesine enjekte ederek yapılabilir. Buna lokal anestezi veya bölgesel uyuşturma denilir. Ancak büyük ameliyatlarda hastanın tamamen uyutulması yani narkoz veya genel anestezi verilmesi gerekir. Genel anestezi dikkatle uygulanması gereken bir işlemdir. Çünkü hastanın solunumu ve bilinci anestezi sırasında tamamen durdurulur ve nefes alma işlemini anestezi hekimi sağlar. Bunun için geliştirilmiş anestezi cihazları vardır. Lokal anestezi ile olan ameliyatların tamamen tehlikesiz olduğu söylenemez. Çünkü yapılan küçük bir kesiye veya uyuşturmak için enjekte edilen ilaca hasta beklenmeyen bir yanıt verebilir ve bazan ciddi tansiyon düşmesi hatta kalp ritmi bozulması bile gözlenebilir. Bunlar dikkate alındığında ameliyatın (küçük veya büyük) tam teşekküllü bir ameliyathanede yapılması uygundur. Tam teşekküllü ameliyathane yönetmeliğe uygun düzenlenmiş içinde anestezi makinası bulunan, hastanın solunum hızı nabız ve tansiyonun ölçüldüğü, kanındaki oksijen ve nefesindeki karbondioksit miktarlarının ölçüldüğü masası ve içindeki aletleri ile gereken her türlü acil müdahalenin yapılabileceği bir odadır. Bütün tıp merkezleri ve hastanelerde tam teşekküllü bir ameliyathane bulundurulması zorunludur. Buna karşılık, özel muayenehaneler, poliklinikler ve güzellik merkezlerinde ameliyathane bulunmaz. Güvenlik açısından ameliyathanesi olmayan yerlerde hiçbir cerrahi müdahalenin yapılmaması gerekir.

Cerrahi olmayan işlemler

Son zamanlarda özellikle güzellik amaçlı çeşitli işlemler yapılmaktadır. Bunlar çeşitli enjeksiyonların deri altına yapılması (dolgu, botulinum, mezoterapi gibi), lazer tedavileri ve lokal anestezi altında deri altına yerleştirilen çeşitli iplik ve maddeler olabilir. Özellikle “ameliyatsız yüz germe” olarak isimlendirilen ve iplikle yapılan askılamalar muayenehanelerde sıklıkla uygulanmaktadır. Her ne kadar bunların ameliyathanede yapılması yasal zorunluluk değilse de daha steril yani mikropsuz çalışmak ve daha güvenli olmak açısından ameliyathanede yapılması daha doğrudur.

Tıp merkezleri ve hastanelerde yapılabilecek ameliyatlar

Hiçbir ameliyat ameliyathane dışında yapılamaz demiştik. Ancak ameliyatların ciddiyetine göre hangi sağlık tesislerinde yapılabilecekleri de sağlık bakanlığınca düzenlenmiştir. Plastik ve Estetik Cerrahi Açısından ciddi hayati tehlike göstermeyen ameliyatlar örneğin burun estetiği, göz kapağı estetiği, deri tümörleri ve yaraları tıp merkezlerinde yapılabilir. Buna karşılık liposuction, karın germe, meme küçültme ve uzun süren kombine ameliyatlar (örneğin yüz germe ve meme küçültme birlikte, burun estetiği, meme dikleştirme ve alt-üst göz kapağı germe birlikte) yoğun bakımı olan tam teşekküllü bir hastanede yapılmalıdır.

Başvurduğunuz hastane ameliyatınız için uygun mu?

Hastanelerin hepsi ayni özelliklere sahip değildir. Sağlık bakanlığı hastaneleri A , B ve C grubu olarak sınıflandırmıştır. Bunların hepsi hastane statüsünde olmakla birlikte hizmet verdikleri uzmanlık dalları, acil servisleri ve yoğun bakımları ayni düzeyde değildir. Eğer liposuction, karın germe ve ayni anda çok sayıda ve uzun süreli operasyon geçirecek iseniz ameliyatınızın A grubu bir hastanede yapılması gerekir.

Sağlık bakanlığının tıp merkezi veya hastane kriterlerine girmeyen yerler

Ülkemizde estetik ile ilgili çok sayıda merkez mevcuttur. Bunlar ¨güzellik merkezleri¨, ¨estetik merkezleri¨ vs gibi isimler altında olabilir. Eğer bunlar sağlık bakanlığından ¨Tıp Merkezi¨ izni yani ruhsatı almamışlar ise hiçbir cerrahi işlem yapamazlar. Bazı merkezlerde ise cerrahin işlemlere geçersiz birtakım isimler vererek bunları tehlikesiz ve cerrahi olmayan işlemler grubuna dahil etme eğilimi vardır. Bunun en bilinen örneği liposhaping (lipoşeyping) adı altında liposuction işlemi yapılmasıdır. Bilimsel olarak her ikisi de aynidir ve A grubu bir hastanede yapılmalıdır.

Estetik ameliyatlar

Toplumda estetik ameliyatları diğer ameliyatlardan daha hafif işlemlermiş gibi algılama eğilimi vardır. Bunda güzellik merkezlerinin önemli katkısı bulunmaktadır. Ameliyathanesi olmayan klinikler pek çok estetik işlemi sanki bir ameliyat değilmiş gibi göstermektedirler. Böylece ameliyathanede yapılması uygun olan bazı girişimleri poliklinik veya muayenehane ortamında yapmaktadırlar. Aslında ameliyathane dışında yapılabilecek estetik olmayan girişimler genellikle dolgu ve botulinum enjeksiyonları ile sınırlıdır. Deriyi germek için kullanılan ticari ipliklerin bile poliklinikte kullanılması tartışmalıdır ve bana göre doğru değildir.

Sonuç

Estetik ameliyatlar diğer branşların ameliyatlarından farklı değildir ve sağlık bakanlığından izinli bir ameliyathanede yapılmaları gerekir. Estetik işlemlere uydurma isimler vererek onları önemsiz işlemler gibi göstermek ve poliklinik, muayenehane vs gibi yerlerde yapmak hem riskli hem de yasalara aykırıdır.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Yürüme ve Ömür Arasındaki İlişki

Düzenli yürüyüş ve Uzun Ömür

Sağlıklı ve uzun bir yaşam için düzenli egzersizlerin yararlı olduğu uzun zamandır söylenmektedir. Ancak düzenli egzersiz kavramı çok açık değildir. Bunun yerine günlük yürüyüş yapmanın daha pratik ve kolay bir egzersiz yöntemi olduğu genel kabul görmektedir. Ancak yürüyüş denilince bunun hızı, mesafesi ve zorluk derecesi (örneğin yokuş yukarı) üzerinde yeterli açıklayıcı bilgiler mevcut değildir.

Günde 10.000 adım

En kolay egzersiz yürüyüştür demiştik. Ancak günde ne kadar adım atılmasının yeterli olduğu iyi belirlenmemiş idi. Genel inanış günde en az 10.000 adım atmanın gerekli olduğu şeklinde idi. Ancak 29 Mayıs 2019 tarihinde “JAMA Internal Medicine” dergisinde I-Min Lee ve arkadaşlarının yayınladığı bir araştırma birçok ezberi bozacak niteliktedir. Yazarlara göre günde 10.000 adım olayı muhtemelen şöyle başladı: 1965 yılında Japon firması “Yamasa Clock and Instrument Company” piyasaya bir adım sayıcı cihaz çıkardı. Bu cihazın ticari adı “Manpo-kei” idi. Japonca’dan tercümesi ise “10.000 Adım Ölçer” idi. Yani bu kavramın bir firmanın çıkardığı ürüne verdiği ticari bir isimden başka bir özelliği yoktu. Her nedense bu 10.000 adım üzerinde fazla düşünülmeden günde atılması gereken en az miktar olarak kabul görmüştür.

Planlanan araştırma

Yaşları 62 ile 101 arasında değişen ortalama 72 yaşındaki yaklaşık 18.000 kadında yapılmıştır. Kadınların günde ortalama kaç adım attıkları hassas bir adım ölçer cihazı ile düzenli olarak kaydedilmiş ve sonrasında bu kadınlar izlenerek kaç tanesinin ne kadar süre sonra öldükleri kaydedilmiştir.

Yanıtı aranan sorular

Çalışmada iki ana soru yanıtlanmaya çalışılmıştır:
1. Daha az ölüm oranı günde kaç adım atanlarda görülmektedir?
2. Adımların hızı (dakikadaki sayısı) ve ölüm arasında bir ilişki var mıdır?

Edinilen sonuçlar

Çalışmaya katılan kadınlar ortalama 4,5 yıl izlenmişlerdir. Çalışma süresince 504 kadın ölmüştür. Bunlar ölüm zamanlarına göre gruplandırılmışlardır. En kısa sürede ölen %25 lik grup incelenmiştir. Bu gruptaki 275 kadının günde çok az adım attığı (ortalama 2.700 adım) görülmüştür. Biraz daha fazla adım atanlarda (ortalama 4.400 adım) ölüm oranı %41 azalmıştır. Ölüm oranı adım sayısı arttıkça azalmaya devam etmiş ancak günde 7.500 adımdan sonra herhangi bir anlamlı değişiklik olmamıştır. Ayni zamanda adımların hızı yani kişinin yavaş veya hızlı yürümesi de araştırılmıştır. Sonuçta ayni adım sayısını hızlı veya yavaş tamamlamanın ölüm oranına etkisi olmadığı görülmüştür.

Günlük yaşama uygulama

Uzun süredir hareketli yaşamın ömrü uzattığı konusunda çeşitli çalışmalar süregelmektedir. Zamanımızda günlük adım sayısı pek çok kişi tarafından hareketli yaşamın bir ölçütü olarak alınmaktadır. Ancak bu konuda ortaya konulan herhangi bir sayısal değer mevcut değildir. Günde 10.000 adım efsanesi gençlikte kabul görse bile ileri yaşlarda yerine getirilmesi zor bir uğraştır. Ortalama bir insanda 10.000 adım yaklaşık 8 Km mesafeye karşılık gelmektedir. Bu mesafeyi katetmek ise normal bir yürüyüş ile bir saat 40 dakika sürmektedir. Herkes iki saate yakın zamanı yürüyüşe ayıramayabilir. Son çıkan bilimsel çalışma çok daha az sayıda günlük adımın (4.400) bile daha hareketsiz kişilere göre ömrü belirgin ölçüde uzattığını göstermiştir. Adım sayısı arttıkça ömürde uzama bir sayıya kadar devam etmiş ancak bu uzamanın da sınırlı olduğu ve günde 7.500 adımdan sonra değişmediği ortaya çıkmıştır. Fazla yürümeyi veya spor yapmayı sevmeyenlerin üzülmesine gerek yoktur. Bunun yanında adımların sıklığı da sanıldığı gibi bir değişiklik yapmamıştır. Ayni adımı (veya mesafeyi) daha çabuk veya daha uzun sürede tamamlamak ömür üzerinde bir değişiklik yapmamıştır. Yürüyüşlerinizi kendinizi yormadan aheste adımlar ile yapabilirsiniz.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


İstanbul Tabip Odası Uyarısı

Sakın Kanmayın, Sağlığınızdan Olmayın!

Son yıllarda bazı tıp mensuplarının hekimlik mesleği ve hekimlere karşı itibarsızlaştırma ve güvensizlik yaratma yönünde ısrarlı bir şekilde medya çalışmaları yapmaları Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası’nın birlikte düzenlediği basın toplantısında kınandı.

Modern tıbbın hurafeler ve ticari amaçlar ile manipüle edilmesi

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ikinci başkanı Dr. Ali Çerkezoğlu konuşmasında “… toplumdaki bu beklentileri kullanarak hurafeler üreten anlayışlarla , dinbazlıkla, modern tıbbı ticari bir şekilde manipüle etmeye varan şarlatanlıklarla da karşı karşıya kalıyoruz.” ifadesini kullanarak medyanın bu tür toplumda duyarlık yaratan anlık haberlere itibar etmemesini diledi.

“ezber bozan”, “tabu yıkan”, “şoke eden”

İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Pınar Saip basın yayın organları ve sosyal medyada abartılarak paylaşılan sansasyon yaratan doktorlar ile ilgili abartılı paylaşımlar yaptığını belirterek “…. ne yazık ki bazı tıp mensupları ısrarla ve inatla toplumun sağlık eğitimi konusundaki eksikliğini istismar etmeyi mesleki bir kariyer haline getirmektedir” dedi.

Modern tıp uzun yıllardır süregelen bir bilimsel çalışmalar zinciri sonucunda yavaş fakat güvenli bir şekilde hastalıklara çare bulmaktadır. Tıpta mucizeler yoktur. Bir bitki ile kansere çare bulan, geçerliği yüzyıllardır kanıtlanmış besin maddelerini zararlı gibi tanıtan, hastalıkları kendi hazırladıkları reçeteler ile tedavi eden şarlatanlar her zaman olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Önemli olan toplumu bunlara inandıracak ve onlara maddi kazanç sağlamaktan başka işe yaramayacak sözde haberleri sırf reyting amacı ile ön plana çıkartmamaktır.

Şarlatanların ortak özellikleri

İstanbul Tabip Odasının “Modern Tıbba Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği ve Tıbbın Şarlatanlarının 10 Ortak Özelliği” konulu basın açıklamasını aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz:

İstanbul Tabip Odası 15 Ocak 2019 tarihli basın açıklaması


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


By Protokol Dergisi Röportajı

Aşağıdaki röportaj By PROKOL dergisinin Kasım 2018 sayısında yayınlanmıştır:

Hiç Kolay Değil

Prof. Dr. Ege Özgentaş hangi sebeplerden dolayı Plastik Cerrah olmaya karar verdiğini, askerliğini Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Yanık Merkezi’nde yapmış olmasının kendisine nasıl katkıları olduğunu ve estetik ameliyatların sanıldığı kadar kolay olmadığını By Protokol Dergisi okurlarına anlattı.

Prof. Dr. Ege Özgentaş kimdir?

1975 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’nden tıp doktoru olarak mezun oldum ve ayni fakültede Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı’nda ihtisas yaptım. Askerlik hizmetimi Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Yanık Merkezi’nde yaptım. Zamanının en modern tesisi olan bu merkezdeki deneyimlerim ileride yanık izi tedavisine özel ilgi duymama neden oldu. Daha sonra çeşitli hastanelerde çalıştım. 1991-1993 yılları arasında Amerika’da Houston kentinde Methodist Hastanesi ve Baylor College of Medicine da çalıştım. 1993 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı’nı kurdum. 2006 yılında kendi isteğim ile İstanbul’a geldim ve halen Özel Onep Tıp Merkezi Mesul Müdürü olarak çalışıyorum.

Tıpta uzmanlık alanı olarak Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi branşını seçtiniz. Bu alanı tercih etmenizin sebeb nedir?

Çok ilginç ve güzel bir soru. Bugünkü durumun tersine 1970 li yıllarda Plastik Cerrahi estetik ameliyatlardan daha ziyade ciddi olarak yaralanmış veya tamamen yok olmuş organların yeniden yapılması ile uğraşıyordu. Plastik Cerrahi stajımı yaparken çeşitli nedenlerle yüzü, gözü, çenesi parçalanmış, kol, bacak ve gövdelerinden büyük parçalar kopmuş hastaların kendi vücutlarından alınan deriler ile nasıl iyileştirildiklerini, olmayan bir burnun kendi kıkırdak, kemik ve derisi ile nasıl yeniden oluşturulduğunu izledim ve “işte bu tam benim istediğim iş” dedim. O kadar kötü görünen hastalar vardı ki kendi yakınları bile onlara bakamıyor ve kendilerini çocuklar korkmasın diye gizliyorlardı. Bunlar tedavi edilerek insan içine çıkabilecek hale getirildiklerinde kendilerinde ve ailelerinde tarif edilemez bir sevinç oluşuyordu. Bunun doktora verdiği huzuru ve mutluluğu başka hiçbir şeyin verebilmesi mümkün değildi. İşte bu nedenle Plastik Cerrahi’yi seçtim.

Hastalarınız size genellikle hangi tür estetik operasyonlar için başvuruyorlar?

Ben yalnızca belli bir bölgenin tedavisine veya bir alana yönelmedim. Her türlü estetik operasyon için başvurular oluyor. Yüz, burun, göz çevresi, kulak, meme karın, vücut gibi her alanda estetik ameliyatlar yapıyorum. Ancak en fazla rağbet gören işlemler ameliyatsız veya çok hafif ameliyatlar ile gerçekleştirilen estetik girişimler. Bu tür estetik girişimler giderek artıyor. Sebebi ise daha ucuz olmaları ve kişileri uzun süre işlerinden koparmamaları. Estetik işlemlerin başarısı işlemi gerçekleştiren kişilerin deneyimlerine bağlıdır. Hekim olmayan hatta uzman olmayan kişilerce yapılan estetik girişimlerin hem başarısız olma olasılıkları hem de istenmeyen sonuçlar doğurma olasılıkları yüksektir.

Liposuction yöntemi nasıl uygulanır?

İstenmeyen yağ fazlalıklarından herkesin şikayetçi olmasına karşın bu yağları keserek ve geniş izler bırakarak yapılan büyük ameliyatlar dışında yok etme olanağı yoktu. 1980 li yıllarda Fransa’da geliştirilerek dünyaya yayılan liposuction Estetik ve Plastik Cerrahi’de devrim yarattı. Bu yöntemde içi boş bir boru ile deri altına giriliyor ve yağlar çok güçlü bir pompa ile emilip koparılıyor ve dışarı alınıyor. Deri altına sokulan borunun çapı küçük olduğu için açılan deliğin de izi az veya zor farkedilir oluyor. Ama bu düşünüldüğü kadar kolay bir işlem değil. Elinizde yalnızca ileri geri hareket ederek kanallar oluşturan bir alet var ve siz bununla düzgün bir yüzey elde etmek zorundasınız. Bunu sağlamak için ciddi bir eğitimden geçilmesi lazım. Aksi takdirde liposuction başarısız sonuçlanabilir (düzensizlik ve engebeler, girinti çıkıntılar vs).

Burun estetiği operasyonu nasıl gerçekleşir? Herhangi bir risk taşır mı?

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. En küçük ameliyatın bile ölüm riski vardır. Ancak bu risk o kadar küçüktür ki bunu pratik olarak yok kabul ediyoruz. Ayni risk burun ameliyatı için de geçerlidir ancak hiçbir zaman kalp veya beyin ameliyatlarında olduğu ölçüde yüksek değildir. Ayrıca duyduğunuz risklerin çoğu kötü uyutulma, ihmal, yetersiz ameliyathane, yetersiz ekip ve cerrahtan kaynaklanır. Yani önlenebilir şeylerdir. Burun ameliyatının en büyük riski ortaya çıkan burnun kişiye yakışmamasıdır. Ameliyat olan kişiyi inanılmaz rahatsız eder. Hastanın ameliyattan sonra öz güveninin artması beklenirken ciddi bir azalma yaşanır. Yani burun ameliyatı teknik olarak zor olan bir ameliyattan çok ameliyat sırasındaki kararlarda yanlış yapılabilen bir ameliyattır. Burun ameliyatları uzun yıllar hastaları sağlığa kavuşturmak için yapılmaktadır. Yani KBB uzmanları hastaların rahat nefes almalarını sağlamak için zaten yapmaktadırlar. Bizdeki amaç bambaşka, sağlığa kavuşturmanın yanında bir de hastanın güzel görünmesini istiyoruz. Ama bunun için kişiye yakışanı ya da ihtiyacı olanı yapmak zorundayız. Erkekler ve kadınlarda ayni ameliyatı değil onlara ayrı ayrı kendilerine yakışacak ameliyatları yapmak zorundayız. Makine kalıplarından çıkmış gibi her yüze ayni burnu yapıştırırsak bu hoş durmayacaktır.

Son yıllarda erkeklerin en çok şikayetçi olduğu konulardan biri de jinekomasti. Erkekler genellikle ne tür şikayetler ile geliyor?

İnsanın yaratılmasından itibaren jinekomasti var. Önceleri birçok erkek bunu gizliyordu. Toplu yerlerde denize girmiyordu ve soyunmuyordu. Ama bu durum bir yere kadar idare eder. Gizlemek için tamamen kendini soyutlaması lazım. Jinekomasti özellikle gelişme çağındaki erkeklerde sık görülür. Bunların (böyle jinekomastilerin) önemli bir kısmı 1-2 yıl içinde kendiliğinden düzelebiliyor. Düzelmeyen (adolesan) jinekomastiler ve (bunların dışında) çeşitli nedenlerle ilaç alanlarda veya uyuşturucu madde kullananlarda da kalıcı olarak görülebiliyor. (Jinekomasti) Son yıllarda daha sık tedavi ediliyor. Biz plastik cerrahlar erkek memesini de giderek nasıl değiştireceğimizi daha iyi öğrendik. En önemli olaylardan (öğrendiklerimizden) birisi de erkeğin memesinin çevresinde iz kalmaması (bu ameliyatın çok az veya belirsiz iz ile yapılabilmesi).

Yaş ilerledikçe estetiğe olan ihtiyaç artıyor mu? Genellikle hastalarınızın yaş aralığı nedir?

Şimdi herkese soruyorum. Bir iş yeriniz var ve devamlı görünür bir durumda çalışacak bir kadın çalışan seçeceksiniz ve ayni meziyetlere sahip iki kadın geldiğini düşünelim. Sizce güzel olanı mı yoksa daha az güzel olanı mı seçersiniz? Bu konuda tartışma yok (güzel olan seçilir). Demek ki bilginin dışında güzellik de aranıyor. Ne kadar bilgili olursanız olun çok ciddi yetenek farklılığı dışında daima güzel olanlar güzel olmayanların önüne geçer. Ben de bu duruma karşıyım. Böyle olmaması lazım ama günümüzde oluyor. Gençler daima yaşlılardan daha güzeldir. Gençlik güzellik demektir. Yaşlı kişilerin iş bulması (olasılığı) gençlere göre azalır. (Yaşlıların) Erkek arkadaş veya (kadın) hayat arkadaşı bulma olasılığı azalır. Çevreden aldığı övgüler azalmaya başlar. Bir kadın için hayattaki en önemli şey güzel olduğunun etrafından söylenmesidir. Bu kadar kadınları mutlu edecek başka bir şey yoktur. Eğer estetik ameliyat yaptırıp daha güzel bir hale gelecekseniz bunu şüphesiz herkes ister.

Öğle izninde gelip, düşmüş göz kapağını kaldırtan hastalarınız oluyor mu?

Bu durum tamamen basının yaydığı asparagas haberlerden biridir. Göz kapağı ameliyatı ciddi bir ameliyattır. Mutlaka bir ameliyathanede yapılması gerekiyor. Ameliyattan sonra hastanın istirahat etmesi lazım. Ne kadar dikkatli yapılırsa yapılsın göz kapağı ameliyatları morlukla veya şişlikle kendini belli eder. Zaten kişi o halde dışarı çıkmak istemez. Ama kaş asma işlemi öğlen arası yapılabilir. Bizim de yaptığımız kaş asma işleminde saçın içinden girip kaştan çıkıp tekrar kaşın içinde geri dönen bir “U” dikişi koyduğunuz zaman, (ve) bunu da saçın içinde bağladığınız zaman kaşlar havaya kalmaya başlar. Kaşların havaya kalkması bir ölçüde üst göz kapaklarını da kaldırır. O yüzden bir saatlik öğlen arasında bir hasta kaş asma ameliyatı yaptırabilir ve iş yerine farklı bir yüz görüntüsü ile gidebilir. Fakat şanslı olması da lazım iplerin herhangi bir morarma (nadir de olsa) yapmaması lazım. (Doğru olanı) Bu ameliyat bile öğlen arasında yapılmamalı. Bir gün önceden aç kalınıyor. Uyutmadan lokal anestezi yapılıyor. İşlem ameliyathanede yapılıyor Gerçekte (küçük de olsa) bir ameliyat ve sonrasında bir süre dinlenmesi lazım.


 


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


Plastik Cerrahi Bir Değerini Daha Yitirdi

Op. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu

Kendisi ile 1982 yılı sonunda ihtisas ve askerliğimi tamamladıktan sonra uzman olarak görev yaptığım ilk hastane olan SSK Ankara Dışkapı Hastanesi’nde tanıştım. Meraklı, becerikli ve insan ilişkileri mükemmel bir plastik cerrahi uzman adayı idi. 1991 yılında kendisini İstanbul’a davet ettik ve burada Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı olarak benim de içinde olduğum ONEP estetik kliniğinde çalışma arkadaşımız oldu. Daha sonra ONEP Estetiğin Ankara şubesini açtı ve Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi üzerinde çalışan ilk dal merkezini Ankara’lılara tanıttı.

Olağanüstü cerrahi yeteneği, bilgisi ve kurduğu ekip ile gerçekleştirdiği başarılı hizmetler ile kısa sürede Ankara’lıların takdirini kazandı. Başarısı her yıl giderek arttı. Kendisi ve ekibinin verdiği dürüst ve başarılı hizmetler Ankara dışındaki illerden de hastaların gelmesine yol  açtı.

Aradan geçen 10 yıllarda çalışma temposunu hiç düşürmediği gibi mesleki alandaki yenilikleri sürekli izledi ve başarı ile uyguladı. 4 yıl önce yakalandığı bir hastalığın sinsi olarak ilerlemesi bile onun çalışma şevkini hiç etkileyemedi. Ancak son birkaç ayda durumu ağırlaştı ve dün hayata gözlerini yumdu. Bugün (17 Aralık 2018) Ankara’da toprağa verdik.

Mesleğinin en verimli çağında kardeş kadar sevdiğiniz bir dostunuzu kaybetmenin acısını tarif etmek olanaksız. Sevgili Hıfzı Veldet Velidedeoğlu kardeşim. Sağlığa kavuşturduğun sayısız hastan, yetiştirdiğin başarılı plastik cerrahlar ve özellikle ben seni daima özlemle anacağız.

Topluma ve kendine düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirmiş bir plastik cerrah olarak ışıklar içinde uyu.

 


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz:


C Vitamini Faydaları

C Vitamini Faydaları Abartılıyor mu?

Amerikanın keşfi öncesi ve sonrasındaki ilk yüzyıllarda uzun süre denize açılan ve/veya okyanusu geçen denizcilerin en korktukları hastalık “skorbüt” idi. Belirtileri halsizlik, diş etlerinde çekilme ve diş kayıpları, saç dökülmelesi, deride kanamalar, depresyon ve ruhsal durum bozuklukları, eklem ve kas ağrıları, kansızlık, beslenememe ve ileri dönemlerinde iç organlarda bozulmalardı. İnsanlığın skorbüt hastalığına yalnızca taze meyve ve sebzelerde bulunan bir maddenin yani C vitamininin eksikliğinin neden olduğunu anlayabilmesi birkaç yüzyıl almıştır.  C vitamini çok önemli bir maddedir ve ciddi eksikliği ölümcül olabilir.

C vitamini nedir, ne işe yarar ?

C-vit suda eriyen vitaminler grubundadır. En önemli görevi vücuttaki kollajen yapımını sağlamak ve damarların duvarlarını oluşturan maddelerin yapımına aracılık etmektir. Kollajen vücutta hayati görevler yüklenen bir maddedir. Yara iyileşmesi, eklemlerin görevlerini yapması damarların iyi çalışması tamamen kollajen yapımına bağlıdır. C vitamininin bağışıklık sisteminin iyi çalışmasında da rolü vardır..

Vücut C vitamini ihtiyacının karşılanması

C vitamini vücutta üretilemez ve depolanamaz. Mutlaka besinler ile düzenli olarak alınmalıdır. Isıya dayanıksızdır. Bu nedenle taze meyve ve sebzelerden alınması gerekir. Günümüz koşullarında C-vit eksikliği nadir bir durumdur. Ancak ağızdan yeterli beslenemeyen ağır hastalarda C-vit eksikliğine nisbeten sık rastlanmaktadır. C vitamini taze narenciyede (greyfurt, mandalin, portakal, limon vs) taze meyvelerde (kivi, kavun, çilek vs), taze sebzelerde (maydanoz, yeşil ve kırmızı biber, roka, tere, karnıbahar, kırmızı lahana, brokoli vs) bulunur ve normal beslenen kişilerde alınan günlük miktar ihtiyacı karşılamaya yeterlidir. Beslenemeyen kişilerde ise ilaç olarak ağızdan veya damardan verilir.

C vitamininin normal düzeyi

Kandaki C vitamini düzeyi 0,6 mg/dL ise eksikliği yoktur. Bunun üzerindeki düzeyler herhangi bir yan etki yaratmaz ancak normal beslenme ile çok yüksek düzeylere çıkmak mümkün değildir. C vitamini eksikliğinde ortaya çıkan sorunların çok iyi bilinmesine karşılık koruyucu etkisi konusunda yapılan çalışmalar çelişkili sonuçlar vermektedir. Kan C vitamini düzeyi normal olan kişilere ilave olarak verilen C vitamini gerçekten immün sistemi daha da güçlendiriyor mu veya grip gibi hastalıklara yakalanmayı azaltıyor mu tam olarak bilinmemektedir.

Yüksek doz C vitamininin yararlı olduğu düşünülen durumlar

İlaç firmalarının ağızdan alınabilen C vitamini üretmesinden sonra normalin üzerinde alınan C vitamininin herhangi bir yararının olup olmadığı üzerindeki çalışmalar da hız kazanmıştır. Başlangıçta bunun antioksidan etki ile pek çok hastalıkta etkili olduğu düşünülmüş ancak daha sonraki araştırmalar bazı koşullarda C vitamininin pro-oksidan etkisi olduğunu da göstermiştir. Ciddi araştırmalar başlıca 4 konu üzerinde yoğunlaşmıştır:

  1. Kanser
  2. Kalp damar hastalıkları
  3. Gözlerde yaşlılığa bağlı makula dejenerasyonu
  4. Grip

Kanserin önlenmesi ve tedavisi

Yüksek C vitamini alınmasının kanser riskini azalttığına dair yapılan çalışmalar başlangıçta olumlu sonuçlar vermiştir. Ancak son zamanlarda yapılan daha dikkatli çalışmalarda yüzsek doz C vitamini alınmasının kanser riskinde belirli bir değişiklik yaratmadığını göstermektedir. 1970 li yıllarda kanserli hastaların ömür ve yaşam kalitesinin C vitamini tedavisi ile arttığı bildirilmişti. Ancak bu konuda da daha sonraları yapılan çalışmalar belirli bir yarar gösterememişlerdir. Ağızdan verilen tabletler ile kan C vitamini seviyesinin belli bir miktarın üzerine çıkamadığı gösterilmiştir. Ancak damardan verilen yüksek doz C vitamini ile kan seviyeleri çok yüksek düzeylere getirilebilmektedir ama damardan C-Vit verilerek yapılan kanser tedavisi ile araştırmalar yeterli sayıda değildir.

Kalp-damar hastalıkları

Yapılan birçok çalışma çok miktarda taze meyve ve sebze tüketen kişilerde daha az kalp damar hastalığı olduğunu göstermektedir. Ama bunun C vitamini ile ilgisinin olup olmadığı kanıtlanamamıştır. Günümüde yapılan en son araştırmalara göre C vitamini haplarının kalp hastalıklarını önlemede veya tedavisinde belirgin bir yararı gösterilememiştir.

Yaşlılığa bağlı makula dejenerasyonu ve katarakt

Makula dejenerasyonu ve katarakt yaşlıların görme kaybının en önemli iki nedenidir. Başlangıçta yüksek doz C vitamini verilerek yapılan araştırmalar bazı iyi sonuçlar göstermiştir. Ancak gene günümüzde yapılan karşılaştırmalı bilimsel çalışmalar C vitamini haplarının bu hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde kanıtlanmış bir yararı olmadığını göstermiştir.

Grip

1970 lerde C vitamini haplarının gribi önlediği ve tedavisine katkı sağladığı inancı yaygındı. Günümüzde yapılan çalışmalar ise sıradan kişilerde yüksek doz C vitamini kullanmanın grip önlenmesi veya tedavisinde belirgin etkisinin olmadığı gösterilmiştir. Ancak kan C-vit seviyesi düşük olanlar, yaşlılar, ileri derecede soğuğa maruz kalanlar veya ağır işlerde çalışanlarda günde 250 mg ile 1 gr arasında C-vit kullanımı hastalığa yakalanma olasılığını azaltmaktadır. Buna karşılık hastalık ortaya çıktıktan sonra kullanılan C vitamininin iyileşmeye katkısı olmadığı gösterilmiştir.

Ağır hastalarda C vitamini tedavisinin etkisi

Ekim 2018 de yayınlanan ve Amerika’da yapılan bir çalışma yoğun bakımda yatan ve kanda C vitamini eksikliği tesbit edilen hastalarda ilave olarak sağlanan C-vit tedavisinin hastalığın seyrini nasıl etkilediği araştırılmıştır. Düşünülenin aksine C-vit tedavisinin bazı belirtileri bir miktar düzeltmekle birlikte hastaların hayatta kalma süresini uzatmadığı görülmüştür.

C vitamini yüksekliğinin riskleri

Normal beslenme ile kanda C vitamini düzeyini belli bir seviyenin üzerine çıkartmak mümkün değildir. Ancak dışarıdan ilaç olarak verildiğinde yüksek düzeylere ulaşılabilir. C vitamininin yan etkileri genellikle mide barsak sistemi üzerindedir. Bulantı, karın ağrısı ve kramplara yol açabilir. Böbrek taşı oluşumunu arttırdığı da söylenmektedir ancak tam olarak kanıtlanmamıştır. Erişkinlerin günde 2000 mg a kadar C vitamini alabilecekleri ancak daha yüksek dozların zararlı etkiler gösterebileceği bilinmektedir. Bu risklerin başında bir pro-oksidan olarak etki yapabilmesi ve DNA ile kromozomlar üzerinde değişiklik yaparak kansere yol açma ihtimali gelmektedir.

Plastik cerrahi ve C vitamini

Bir zamanlar bütün antibiyotik alan hastalara, bütün serum takılan hastalara ve bütün ameliyat hastalarına C-vit vermek rutin bir uygulama idi. Ancak günümüzde bunun hiçbir yararı olmadığı kanıtlanmıştır. C-vit tedavisi için kişinin kanındaki C-vit düzeyi ölçülmeli ve miktar 0,6 mg/dL altında ise tedaviye alınmalıdır. Ayrıca kan C-vit düzeyini normalin üzerine çıkartmanın sağlıklı insanda olumlu bir etki yapacağı kanıtlanmamıştır ve bunu sağlamak için sürekli yüksek doz ilaç kullanmak gerekmektedir. Prof. Dr. Ege Özgentaş hiçbir plastik cerrahi ve estetik cerrahi ameliyatında önceden veya sonradan C vitamini reçetesi vermemekte ve yararına da inanmamaktadır.


Sosyal medyadaki paylaşımlarımızı izlemek için aşağıdaki logolardan uygun gördüklerinize tıklayabilirsiniz: