Yazılar

Bromelain’in estetik cerrahide kullanım alanları

Estetik Cerrahide Bromelain

Ananas (pineapple) dünyamızda belli bölgelerde yetiştirilmesine karşın hemen her ülkede bilinen bir bitkidir. Meyvesi ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın bir çok yerinde tüketilir. Bazı ülkelerde yapraklarından hazırlanan iplik tekstil sanayiinde kullanılır.

Ananas meyvesi direk yenilerek, suyu sıkılarak, şeçitli şekillerde pişirilerek veya diğer gıdalara karıştırılarak kullanılır. Bilinen en iyi manganez (vücut için gerekli bir metal) kaynağı ve zengin bir C vitamini kaynağıdır.
Ananasın bir diğer özelliği ise yararlı bir bitkisel ilaç kaynağı olmasıdır. Geleneksel olarak çeşitli toplumlarda birçok hastalığa(kolit, adet bozuklukları, ağrı ve bölgesel iltahaplar) karşı ağızdan alınarak veya dışardan tatbik edilerek kullanılmıştır.

Bilimsel çalışmalar ananas bitkisinde bulunan bromelain denilen bir madde üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu madde içinde proteinleri parçalayan ve sindiren enzimler bulunmaktadır.

1950 lerden itibaren bromelain maddesi çeşitli hastalıkların tedavisi için kullanılmıştır.

Bromelain’in bilinen tıbbi etkileri

Su toplanmasını önleyici (ödem çözücü) etkisi:

Çeşitli nedenler ile bir bölgede su toplanır ise buna ödem adı verilir. Ödem ağrı ve iltahap ile birlikte veya yalnız başına olabilir. Görüntü bozukluğu dışında bazı durumlarda iyileşme üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Hayvan deneylerinde Bromelain ödem sıvısının bölgeden uzaklaşmasına yardımcı olduğu ve şişliği azalttığı gösterilmiştir.

İltahap (enflamasyon) önleyici etkisi

İltahap her türlü yaralanmadan sonra yaralı bölgeye kandaki akyuvarların gelmesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Yaralanmalara örnek olarak ameliyat, darbeler, kazalar, mikropların üremesi ile ortaya çıkan bozuklukları sayabiliriz. Bazan iltahap romatizmal hastalıklarda olduğu gibi bilinen bir yaralanma veya mikroplara bağlı bir faaliyet olmadan da iltahap ortaya çıkabilir. Hafif derecede iltahap yara iyileşmesi için yararlı olmakla birlikte fazlası ağrı, şişlik, doku harabı ve sekellere yol açarak zarar verir. Hayvan deneyleri bromelain’in iltahabı azalttığı ve anti-enlamatuar madde (pek çok ağrı kesici ilaç anti-enflamatuardır) gibi etki ettiğini göstermiştir.

Pıhtılaşmayı azaltıcı etkisi

Bromelain maddesinin pıhtılaşmayı yavaşlatıcı etkisi laboratuvar çalışmaları ile gösterilmiştir. Bu etki özellikle ameliyatlardan sonra pıhtılaşmaya bağlı istenmeyen durumların önlenmesine yardımcı olmaktadır.

Bromelain maddesi ağızdan alınan ilaç halinde bazı ülkelerde piyasaya sürülmüştür. Ülkemizde üretilen veya ithal edilen ilaçlar arasında yoktur. Kolit ve romatizma hastalıklarında kullanımı oldukça eskidir.

Estetik cerrahi bu ilacı son yıllarda keşfetti. Estetik ameliyatlar genellikle sorunsuz iyileşirler. Ancak ameliyatlardan sonra ortaya çıkan morluk ve şişlik sosyal hayatı bir süre olumsuz etkiler. Özellikle burun ve göz çevresi gibi görünen bölgelerin estetik ameliyatları sonrası bir süre kişiler kendilerini gizlemek gereği duyarlar. Bromelain maddesinin yukarıda da belirtilen şişlik ve morlukları çabuk azaltma özelliği estetik ameliyatlar sonrası kullanımını özendirmektedir. Göz çevresi be burun bölgesi ameliyatı geçiren kişilerin sosyal hayata biran önce katılma isteği karşısında estetik cerrahlar ameliyat ameliyat ettikleri hastalara bromelein tabletleri yazmaktadır.
Yan etkisi bugüne kadar tesbit edilemiyen bromelain’in etkinliği henüz bilimsel olarak tam kanıtlanmamış olmakla birlikte özellikle estetik ameliyatlar sonrası kullanımı giderek artmaktadır. Hemen aklımıza gelen bir soru ülkemizde satılmayan bu ilaç yerine ananas yemek veya suyunu içmek ayni etkiyi yapar mı? Bunun yanıtı tam olarak bilinmiyor. Çünki bromelain maddesi ananas bitkisinin meyvesinde de olmakla birlikte gövdesinde daha fazla ve ticari olarak bitkinin gövdesinden üretiliyor.

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Vampir Yüz Germe

Yüz Germede Vampir Yöntemi

Ölümden sonra dirilen ve yalnız karanlıkta ortaya çıkan efsane yaratıklar vampirler korku filimlerinin popüler konusudur. Vampirlerin en iyi bilinen özellikleri kan emici olmalarıdır. Yüz gençleştirme gibi hayat dolu bir kavramı vampir gibi kan emici ve normal hayatı sonlandırıcı bir kavram ile birleştirmek aslında çelişkili görünmektedir.  Batı kültürünün vampirlere hem korku hem de gizli bir hayranlık ile yaklaştığını dikkate alırsak Amerika ve Avrupalı doktorların hastanın kendi kanı ile yapılan tedavilere neden bu ismi verdiklerini anlayışla karşılayabiliriz.

Vampir yüz germe tıp dünyasında PRP ve PRFM olarak bilinen güzelleştirme yöntemlerine yakıştırılan isimdir. Bu işlem “ameliyatsız güzellik” adı altında tanıtılan estetik girişimler arasındadır.

PRP nedir?

Platelet-Rich Plasma kelimesinin baş harflerinden oluşur. Plateletler (trombosit olarak da bilinir) kan içindeki pıhtılaşmayı sağlayan parçacıklardır. Plasma kanın içindeki parçacıkları bir arada tutan açık sarı bir sıvıdır. Bu sıvı içinde alyuvarlar, akyuvarlar, trombositler, proteinler, şeker, yağ, pıhtılaşmayı sağlayan maddeler, elektrolitler ve hormonlar bulunur.

PRP nasıl hazırlanır?

Önce kişiden kan alınır ve bu kan pıhtılaşmayı önleyen bir madde içeren tüplere konulur. Daha sonra kanın konulduğu tüpler santrfüj denilen bir cihaz içinde hızla döndürülerek merkezkaç kuvveti ile içindeki maddelerin değişik tabakalarda toplanmaları sağlanır. Tüpün içinden yalnız platelet (trombosit) lerin toplandığı bölgedeki sıvı enjektöre çekilerek alınır. Kırmızı ve beyaz küreler farklı tabakalara çöktüğü için alınan sıvıda bulunmazlar. Bu sıvı içinde çok sayıda platelet (trombosit) bulunur. Bu nedenle plateletten zengin (platelet-rich) plazma olarak adlandırılmaktadır.

Nasıl kullanılır?

PRP içeren plazma enjektöre çekildikten sonra etki etmesi istenen bölgelere iğne ile enjekte edilir.

Kullanım alanları

Sinir yaralanmaları, tendon (kiriş) iltahapları, artritler ve kalp kası hastalıkları, kemik ve kıkırdak yenilenmesinde kullanılır. Estetik amaçlı olarak yüzdeki kırışıklık ve çizgilerin içine enjekte edilir.

PRFM nedir?

Platelet-Rich Fibrin Matrix kelimelerinin baş harlerinden oluşmuştur. Plateletten zengin şekillendirici fibrin ortam anlamına gelir. Fibrin kan pıhtısını oluşturan katı ve dayanıklı bir maddedir.

PRFM nasıl hazırlanır?

Daha önce anlatıldığı gibi PRP hazırlanır ve bu sıvı trombin veya kalsiyum klorid gibi bazı maddeler ile reaksiyona sokularak sonuçta jöle kıvamında akışkan bir şekle dönüştürülür.

Nasıl kullanılır?

Bu akışkan jöle yüz derisindeki kırışıklık ve çizgilerin altına enjektör ile verilerek yüz derisinde gerginleşme ve gençleşme yaratmaya çalışılır. Piyasadaki dolgu maddeleri (hyaluronic asid ve benzerleri) yerine kullanılmaktadır.

Etkinlikleri ne kadardır?

Hem PRP hem de PRFM cerrahi bir işleme gerek duyulmadığı için estetik amaçlı olarak çok yaygın şekilde kullanılmaktadır. Muayenehane ortamında kişiden bir enjektör dolusu (15-20 cc kadar) kan alındıktan sonra bazı cihazlar kullanılarak bu kandan gereken solüsyon kısa sürede hazırlanır. Elde edilen sıvı gene muayenehanede herhangi bir anesteziye gerek duyulmaksızın istenilen bölgelere (genellikle yüz bölgesi) enjekte edilir. Hasta enjeksiyondan sonra günlük hayatına devam edebilir. Kolay ve düşük riskli oldukları için yalnız estetik cerrahlar değil dermatolog ve estetisyenler tarafından da kullanılmakta ve önerilmektedirler. Ancak ne kadar işe yaradıkları konusunda henüz bilimsel bir kanı oluşmamıştır.

Prof. Dr. Ege Özgentaş yüz gençleştirme ve dolgu işlemlerinde kişinin kendisinden alınan yağ dokusunu kullanmayı tercih etmektedir.

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Meme Protezleri Vücutta Ne Kadar Kalabilir?

Meme Protezleri Ömür Boyu Kalır mı?

Silikon meme protezi ile göğüs büyütme ameliyatı yaptıranların çok merak ettikleri konu bu protezlerin vücutta ne kadar kalabildikleridir.

Protez üreticileri bu ürünleri geliştirirken ömür boyu vücutta kalmalarını sağlamayı amaçlamışlardır. İlk silikon protez 1963 yılında piyasaya sürülmüştür ve bunları kullanan pek çok kişi protezleri ile ilgili bir sorun yaşamadan ömürlerini tamamlamıştır. Günümüzde üretilen protezler ilk öncülerine göre çok daha saf ve güvenilir yapıdadırlar ve sorun çıkartmadan ömür boyu kullanılma olasılıkları daha yüksektir.

Ancak ne kadar güvenli olurlarsa olsunlar silikon meme protezleri vücut için yabancı maddelerdir ve nadir de olsa zamanla sorun çıkartabilirler.

Silikon protezlerin muhtemel sorunları

Kapsül (sertleşme)

Bazı durumlarda bünye yerleştirilen protezi istenmeyen bir cisim olarak algılar ve onu vücudun diğer kısımlarından ayırmak ve hapsetmek ister. Bunu gerçekleştirmek için protezin etrafında koza gibi bir duvar örmeye başlar. Bu duvarı kollajen denilen iplikler ile örer. Tıp dilinde kapsül adı verilen duvar fibröz doku (nedbe dokusundaki madde) ile inşa edilir. Kapsül ince ve yumuşak ise fark edilmez ve sorun çıkartmaz. Ancak kapsül bazı durumlarda kalınlaşıp büzüşmeye ve daralmaya başlayabilir. Bu durumda içine aldığı protezi sıkıştırmaya başlar. Etrafından sıkıştırılan silikon protezin şekli giderek bozulur. Kapsül sert olarak hissedilmeye başlar. Şekil bozukluğu dışarıdan da fark edilecek boyutlarda olabilir. Sertlik olan bölgeye dokunulduğunda ağrı olabilir. Günümüzde ileri teknoloji ile üretilen protezlerde kapsül gelişme oranı azalmaktadır.

Protezin kenarlarda fark edilmesi

Çok ince derili ve meme dokusu yetersiz kişilerde protezin kenarları deri altında kalır ve fark edilebilir. Özellikle yerçekimi etkisi ile ayakta iken protez kenarlarında oluşan kırışıklıklar gözle görülen şekil bozuklukları yapabilir.

Deride incelme

Çok ince derili ve meme dokusu çok az olan kişilerde silikon protezin bazı kısımları deriye yakın kalabilir. Protez itme etkisi ile üzerindeki deriyi zamanla inceltebilir. İncelmiş derinin altından silikon protezin reflesi gözlenebilir. İncelme devam ederse protez deriyi delerek görünür hale gelebilir.

Romatizma benzeri şikayetler

Çok nadir olarak meme protezi konulan hastalarda ateş, halsizlik, eklem ağrıları zayıflama gibi bulgular ortaya çıkabilmektedir.

Silikon protezin patlaması (yırtılma)

Bu durum genel olarak üretim hatalarından bazen de protezin etrafındaki kılıfın zamanla aşınıp delinmesinden kaynaklanır. Hiç şikayet vermeden kalabildiği gibi kapsül oluşmasına veya romatizmal belirtilere yol açabilir.

Ameliyatların genel komplikasyonları

Kan toplanması (hematom), sıvı toplanması (seroma), iltahap (enfeksiyon), aşırı ameliyat izi kalması (keloid) gibi her operasyonda olabilecek aksilikler meme protezi ameliyatı sonrası da gözlenebilir.

Bu aksiliklerin (komplikasyonların) hepsinin tedavileri yapılabilir ve normal koşullarda hiçbiri hayatı tehdit edecek ciddiyete ulaşmaz.

Meme protezleri ne zaman çıkartılır?

Bazı durumlarda meme protezlerini çıkatmak gerekebilir. Şöyle özetleyebiliriz:

Protezin romatizma benzeri şikayetlere yol açması

Nadir bir durumdur ancak geliştiği takdirde protezin çıkartılması gerekir. Daha çok kalitesiz ve yırtılmış protezlerde gözlenir.

Ciddi kapsül oluşumu

Hem şekil bozuklukluğu hem de ağrı yaptığı için hasta protezlerin çıkartılmasını ve yenisinin konulmamasını isteyebilir.

Hatalı protezler

Bugüne kadar çok az sayıda ticari marka meme protezi güvenlik açısından piyasadan toplatıldı ve uygulandığı hastalara bunları çıkarttırmaları önerildi.

Protezin deriyi delerek görünür hale gelmesi ve/veya enfekte olması

Dış ortam ile temas eden protez enfekte olmuş kabul edilir. Görünür iltahap olmasa bile çıkartılması uygundur. Delik bölge kapandıktan, varsa enfeksiyon ve yara tamamen iyileştikten sonra istenirse yeni protez konulabilir.

Aşırı kilo alma

Fazla kilo alma durumunda protezli meme normalden daha büyük hale gelebilir. Protezlerin çıkartılması hastaya daha normal bir göğüs görüntüsü kazandırır.

Hastanın kendi isteği

Bazı hastalar çeşitli sebepler ile protezlerinin çıkartılmasını talep edebilirler.

Özetleyecek olursak meme protezleri günümüzde göğüs büyütmenin en kolay ve güvenilir yoludur. Her ne kadar seyrek olarak sorun gözlenebilirse de modern protezler ömür boyu vücutta kalmaları için üretilmişlerdir ve bulgular bunu desteklemektedir. Güvenilir firmaların garantili protezlerini kullanmak tavsiye edilir.

Hayat kaynağımız güneş cildimizi nasıl etkiler?

Hepimiz güneş olmadan yaşam olmayacağını ve güneş görmeyen vücutlarda çeşitli hastalıkların ortaya çıktığını biliyoruz. Bunun yanında uzun süre güneşte kalındığında derimizin zarar gördüğünü (en azından yanık yarası olduğunu) da biliyoruz. Belli bir süre güneşte kalan derinin rengi koyulaşır. Beyaz ırkta güneşte esmerleşmiş tenler hemen farkedilir. Eski çağlarda güneşte esmerleşmiş tenler genel olarak açıkta çalışan işçilerde gözlenirdi. Kırsal kesim insanını temsil ettiği için makbul sayılmayan bir durumdu. Buna karşılık aristokrat kadınlar açık renk tenleri ile farklarını hissettirmeye çalışırlardı.

20. yüzyılın ikinci yarısında beyaz ırkta yaz aylarında plajlarda vücutlarını sergileme ve güneşte yanma modası ortaya çıkmıştır. Deniz kenarı ve plajlara gidebilmek belli bir sosyal statü ve ekonomik güç gerektirir. Bu ayrıcalığa sahip olanlar bunu tenlerindeki esmerleşme ile gösterip sosyal olarak ayrıcalıklı oldukları imajı vermeye çalışmışlardır. Bu moda o kadar popüler olmuştur ki teknoloji hemen bundan yararlanmıştır. Solarium adı verilen tesisler açılarak deri rengi teknolojik cihazlar ile koyulaştırılmaya başlanmıştır.

Bütün bu medyatik bilgileri bir tarafa bırakırsak bilim olaya çok farklı yanaşmaktadır. Güneş ışınlarının cildimizi yaşlandırdığı ve kanser olasılığını arttırdığı kanıtlanmıştır.

Güneş ışığındaki zararlı dalgalar

Güneşin zararlı etkisi ultaviyole dediğimiz ışınlardan kaynaklanmaktadır. Ultraviyole güneş ışığında bulunan elektromagnetik bir radyasyondur. Dalga boyu görünen ışıktan daha kısa olduğundan göz ile farkedilemezler. Ultraviyolenin A, B ve C tipleri vardır. C tipi atmosferdeki ozon tabakası tarafından emildiğinden yeryüzüne genellikle ulaşmaz. Bize ulaşanlar daha çok ultraviyole A (UVA) ve ultraviyole B (UVB) ışınlarıdır.

Ultraviyole A (UVA): Deri renginde değişikliğe yol açmaz. Eskiden fazla zararlı olmadığı düşünülen bu ışının aslında melanoma denilen tehlikeli bir kansere yol açtığı anlaşılmıştır. Derinin daha derin kısımlarına ilerleyebildiği için cildin yaşlanma ve yıpranmasında önemli rol oynar. DNA dediğimiz genetik yapıda indirek olarak değişiklikler yapar. Ultraviyole A camdan ve bulutlardan da geçerek zararlı etkilerini gösterir.

Ultraviyole B (UVB): Güneş altında derimizin renginin koyulaşmasını sağlayan ışındır. Cildin yaşlanma ve eskimesini hızlandırır. Kırışıklıkları arttırır. Çeşitli deri lekelerinin ve kanserlerinin oluşumunu da kolaylaştırır. DNA yapısında direk  olarak değişiklikler yapar.

Ultraviyole C (UVC): Ultaviyole ışınları arasında enerjisi ve zararları en fazla olandır. Mikrop öldürücü etkisi vardır. Genlerde değişiklik ve kanserlere yol açar. Neyseki ozon tabakası ve atmosfer tarafından tamamı emilir ve normal koşullarda yeryüzündeki insanlar için ciddi bir tehlike oluşturmaz.

Güneşin zararlı etkilerinden nasıl korunuruz?

Cildimizin sağlığını ve tazeliğini korumak istiyorsak güneş ışınlarından korunmalıyız. Her insanın günlük hayatında açık havada ve güneş altında geçirdiği zamanlar olmalıdır. Ancak uzun süre güneş altında kalmaktan kaçınmalıyız. Aşırı güneşten korunmak hiç plajlara gitmemek olarak anlaşılmamalıdır. Plaja gitmeden de günlük yaşamımızda aşırı güneşe maruz kalabiliriz.

Aşırı güneşten korunmak için alabileceğimiz basit önlemler şunlardır:

Gölgede olmak: Özellikle ultraviyolenin en fazla olduğu saatlerde (10 ile 16 saatleri arası) güneş altında dolaşmamak gerekir. Ultraviyole A (UVA) camdan geçebildiği için oda içinde veya araba içinde güneş almak da tehlikelidir.

Koruyucu elbiseler giymek: Mecburi olarak güneş altında kalacak isek çıplak olmamaya özen göstermeliyiz. Uzun kollu gömlek, uzun pantolon ve etek etkin şekilde güneşten korur. Sık dokunmuş ve koyu renkli kumaşlar, açık renk ve seyrek dokunmuş kumaşlardan daha koruyucudur. Şapka ve güneş gözlükleri de göz, göz çevresi ve kafa derisini korumakta etkilidir.

Güneş yağı kullanmak: Güneş kremleri güneşin zararlı ışınlarını süzgeçten geçirmek için hazırlanmış maddelerdir. Deri üzerine sürülerek kullanılırlar. Ultraviyole süzücü ajanlar veya güneş ışını bloke edici ajanlar olarak da bilinirler. Piyasada çeşitli türleri vardır. Losyon, jel, krem, sprey vs gibi formlarda olabilirler. Güneş yağlarının hepsi ayni etkiye sahip değildir. Büyük bir kısmı yalnız ultraviyole B (UVB) ye karşı koruma sağlar. Son zamanlarda UVB ye karşı etkili olduğu kadar ultraviyole A (UVA) ya karşı da koruyucu etkisi olan ürünler geliştirilmiştir. Bunlara geniş spektrumlu güneş koruyucular denilir. Güneş yağı alırken her iki ultraviyole ışınından da koruyanlar (geniş etkili-spektrumlu olanlar) tercih edilmelidir.

Güneşten koruma faktörü (SPF): Güneş koruyucuların zararlı ışınları süzme derecesi “güneşten koruma faktörü” (SPF – Sun Protecting Factor) olarak isimlendirilir. SPF sıfırdan başlayıp 100 e kadar değişen rakamlar ile ifade edilir. İyi bir koruma sağlamak için 25 üzerinde SPF  faktörüne sahip bir güneş koruyucu kullanılmalıdır. Güneş koruyucuların etkisi mutlak değildir. Örnek verecek olursak SPF 15 olan bir krem UVB nin % 93 ünü engellerken SPF 30 %97 sini, SPF 50 ise %98 ini engelleyebilmektedir. SPF 100 ün etkinliği %99 dur. Görüldüğü gibi SPF 30 ile SPF 100 arasında çok ufak bir koruma farkı vardır. Güneş yağlarının koruyucu süreleri de sınırlıdır. SPF 30 olana bir güneş yağı sürüldüğünde güneş altında 30 dakika geçirirseniz vücut bunu bir dakika olarak algılayacaktır. Ama ayni yağ ile güneş altında 5 saat kalınırsa vücut bunu 10 dakika olarak algılayacaktır ki kızgın güneş altında 10 dakika az bir süre değildir. Başka bir deyişle nasıl olsa güneş yağı sürüyorum diye saatlerce güneş altında kalınmamalıdır.

Suya karşı direnç: Bazı güneş kremlerinin ambalajlarında suda etkisinin kaybolmadığı yazılabilmektedir. Yapılan testler suya dirençli olduğu söylenen yağların da ıslanma veya terleme durumunda 40 ile 80 dakikada etkisinin kaybolduğunu göstermektedir. Bu nedenle terleme ve suya girme durumlarında bu süreler geçtiğinde yeniden sürülmeleri gerekir.

Güneş yağları nasıl kullanılmalı? Tam koruma sağlanması için güneş yağları güneşe çıkmadan 20 dakika önce sürülmelidir. Yağın cildin açıkta olan bütün kısımlarına yayılması gerekir. Normal koşullarda her 2-3 saatte bir yeniden yağ sürülmelidir. Terleme ve suya girme durumlarında saat başı veya daha sık olarak güneş yağının tekrarlanmasında yarar vardır.

Solariumlar: Güneş yatakları veya güneş lambaları olarak da bilinen esmerleşme cihazları sanıldığı gibi zararsız değillerdir. Bu lambalar ultraviyole A (UVA) ve B (UVB) ışınları verirler. Her iki ışın da deri için zararlıdır. Yaşlandırıcı, yıprandırıcı hatta kanser yapıcı etkileri vardır. Özellikle 30 yaşın altındaki kişiler tarafından kullanıldıklarında ileride melanom olma riski artmaktadır.

Kaynaklar:
Protect Yourself from Too Much Sun This Summer
How do I protect myself from UV rays?

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Fazla Yağlardan Nasıl Kurtuluruz?

Yağ Fazlalıkları

Şişmanlık estetiği bozan en önemli faktörlerden biridir. Asrın hastalığı diye adlandırılan bu durum özellikle gelişmiş ülkelerde  insan sağlığını tehdit etmektedir. Obezite olarak da isimlendirilen aşırı kilolu olma hali tedavisi zor bir durumdur. İlaçlar ve bazı hastalıklar nedeni ile olanları ayırırsak pek çok kişide obezitenin nedeni  günümüzün değişen yaşam koşulları ve beslenme alışkanlıklarımızdır. Gıda sektörü sentetik olarak lezzeti arttırılmış, dayanıklı ve bol kalorili gıdaları özendirmektedir. Modern hayatımızın ayrılmaz parçası olan nakil araçları ve alışveriş merkezleri tüm ihtiyaçlarımıza zahmetsizce ulaşma fırsatı tanımaktadır. Günümüz insanı çok az enerji harcayarak hayatını sürdürebilmektedir.

Şişmanlığın tedavisi ideal olarak yaşam tarzı ve gıda alımını düzelterek yapılmalıdır. Ancak bu her zaman mümkün olamamaktadır. Hayatı tehdit edecek derecedeki şimanlık için bazı durumlarda cerrahi müdahale ile yardım gerekebilir. Genel cerrahi uzmanları tarafından yapılan bu operasyonlarda sindirim sisteminde geçici veya kalıcı değişiklikler yapılır. Ameliyatlı kişiler yedikleri gıdaların bir kısmının sindirilmeden atıldığından veya mide boyutları azaltıldığı için fazla miktarda yiyemeyerek zayıflarlar. Bu işlemlerin insanın normal anatomisine uymadığı açıktır. Ancak ölümcül sonuçları önlemek amacı ile bazı hastalarda bu operasyonlar uygulanmaktadır. Yararları olmakla birlikte bu operasyonlar ciddi riskler de içerirler.

Estetik Cerrahi şişmanlığa bölgesel tedaviler ile yaklaşır. Büyük memeler meme küçültme (reduction mammaplasty) ile şişman ve sarkık karınlar ise karın germe (abdominoplasti) ameliyatı ile düzeltilebilir. Her iki ameliyatın da insan vücudunu bir bütün olarak zayıflattığı söylenemez.

Obezite dışında sık rastlanan bir durum da vücudun belli bölgelerinde yağ toplanmasıdır. Bu bölgeler basen, bel, karın, sırt, bacaklar, kalçalar ve kollar olabilir. Gıdı dediğimiz çene altı bölgesi de yağ toplanmasına elverişlidir. Bölgesel yağ toplanması olan hastalar zayıfladıklarında vücudun diğer kısımları iyice eridiği halde sorunlu bölgeler hala daha yağlı olabilmektedir. Estetik görünümü bozan bu durum için çözüm yalnız bu bölgedeki yağların azaltılmasıdır. Bu işlem cerrahi ile veya ameliyatsız olarak yapılmaya çalışılır.

Ameliyat ile bölgesel yağların alınması

Liposuction (yağ aldırma)

Deri çıkartılmadan yalnız altındaki yağlar alınır. Bu işlem küçük deliklerden deri altına sokulan borular ve vakum pompaları ile yapılır. Yardımcı olarak ultrason ve laser de kullanılabilir. Liposuction ameliyathanede yapılması gereken bir operasyondur.

Ameliyatsız yöntemler ile bölgesel yağların eritilmesi

Ameliyatsız olarak bölgesel yağları eritme arayışları çok eskidir. Dışardan masaj yapmanın veya deri üstüne sürülen maddelerin etkinliği kanıtlanmamıştır.

Yağların içine eritici madde enjekte edilmesi

Yağların dışarıdan yapılan enjeksiyonlar ile ameliyatsız eritilmesi konusunda uzun süredir çalışmalar yapılmaktadır. Tıp dilinde lipoliz (lipolysis – yağın eritilmesi) denilen bu işlem bazı gözlemler sonucu ortaya çıkmıştır. Çeşitli tedaviler için kullanılan bazı ilaçların (isoproterenol, yohimbine, aminophylline, collagenase ve phosphatidylcholine gibi) enjekte edildikleri bölgelerde yağları erittikleri farkedilmiştir. Bunlardan phosphatidylcholine Avrupada ticari olarak satılmakta ve çeşitli ülkelerde yağları eritmek için kullanılmaktadır. Bu maddelerin Amerika’da kullanımına henüz izin verilmemektedir. Etkinlikleri ve güvenli olup olmadıkları konusunda yeterli araştırma ve bilgi mevcut değildir.

Radyofrekans (RF) ile yağ eritme

Mikrodalga fırınlarda da kullanılan radyofrekans elektromanyetik dalgalar grubundadır. Isıtıcı güce sahip bu dalgalar deri altındaki yağ dokularına odaklandıklarında deriyi yakmadan altındaki yağ dokularını ısıtarak eritebilmektedir. Bu işlevi yapan cihazlar şu anda kullanılmaktadır. Değişik derecelerde ağrıya neden olabildikleri ve çok seanslı tedaviler gerektirdikleri için henüz tam kabul görmemişlerdir.

Dondurarak yağları eritme

Deri üzerinden verilen soğuk dalgaları ile deri altındaki yağları dondurarak parçalanma ve erimelerini sağlayan cihazlar geliştirilmiştir. Bir süredir kullanılmakta olan bu cihazların etkinlikleri tartışma konusudur.

Dışarıdan laser ışını vererek yağları eritme

Gelişen laser teknolojisi anestezi olmaksızın deri dışından verilen laser ışınları ile deri altı yağların eritilmesine olanak vermektedir. Tedavinin başarılı olması için tekrarlayan seanslar gerekmektedir. Bu cihazların da etkinlikleri henüz tam kanıtlanamamıştır.

Ultrasound (yüksek frekanslı ses dalgaları) ile yağları eritme

Taş kırmadan görüntülemeye kadar çeşitli kullanım alanları olan ultrasound deri altındaki yağların eritilmesi için de kullanılmaktadır. Etki mekanizmaları titreşimler ile yağ hücrelerini parçalamak ve ısı üreterek yağ hücrelerini eritmek olarak özetlenebilir. Piyasada yüksek veya düşük enerjili, değişik frekanslarda, yaygın etki eden veya bir noktaya odaklanabilen cihazlar mevcuttur. Ayaktan uygulanan bu tedavilerin yararlılığı ve yan etkileri henüz tam belirlenmemiştir

Özetle yağları ameliyatsız olarak ayaktan uygulanan bazı tedaviler ile eritmek kulağa çok hoş gelmektedir ve bu konuda yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Halen dünyadaki pek çok plastik cerrah gibi Prof. Dr. Ege Özgentaş da liposuction ile daha güvenli ve daha başarılı sonuçlar alındığı inancındadır. Yeni teknolojik ürünlerin ve ilaçların zamanla daha mükemmel hale gelmeleri kaçınılmazdır. Ancak günümüzde yağları eriten cihaz veya ilaçların güvenilir kaynaklar tarafından test edilip etkinlikleri onaylanmadan ve istenmeyen etkileri tam olarak belirlenmeden mucizevi buluşlar gibi takdim edilmelerine kuşku ile yaklaşılmalıdır.


//

Dondurulmuş yağ ile yüz estetiği

Yüz Estetiğinde Dondurulmuş Yağ Dokusu

Yüz yaşlanmasında derinin elastikiyetinin kaybolması ve yerçekimi ile sarkması yanında yüz yumuşak dokularının (genellikle yağdan oluşur) erimesi ve yer değiştirmesi de önemli bir etkendir. Yüz Germe Ameliyatı gibi yalnızca deriyi geren cerrahi işlemlerin her zaman istenilen sonucu vermediği iyi bilinmektedir. Dolgu maddeleri yüzde sıklıkla kullanılmaktadır. Estetik cerrahların büyük çoğunluğuna göre en iyi dolgu maddesi gene insanın kendisinden alınandır. Son yıllarda yağ dokusu dolgu maddesi olarak artan sıklıkta kullanılmaktadır. İnsanın kendi yağı yüze enjekte edilerek kesmeli ve dikişli işlemler olmaksızın çok iyi sonuçlar alınabilmektedir. Piyasada satılan dolgu maddelerine göre pek çok üstünlüğü olan yağ dokusunun bir sorunu vardır: Alınışı ağrılı olduğu için ameliyathane şartlarına ve hafif bir anesteziye ihtiyaç olmaktadır. Tekrarlayan yağ enjeksiyonlarında hastanın her seferinde ayrı bir anestezi alması huzursuzluk yaratmaktadır. ONEP Estetik Cerrahi Merkezi ekibi yıllar önce bu işe bir çözüm bulmuştur: İlk operasyonda alınabildiği kadar yağ hastadan alınmakta ve bu yağlar dondurularak saklanmaktadır. Daha sonra yeni yağ enjeksiyonları gerektiğinde ihtiyaç duyulduğu kadar donmuş yağ eritilerek hastaya enjekte edilmektedir. Tedavi maliyetini önemli ölçüde azaltan bu sistemi anlatan bir makale ONEP ekibi tarafından Temmuz 2013 tarihinde “Aesthetic Surgery Journal” dergisinde yayınlanmıştır (Aesthetic Surgery Journal 2013 33: 639).

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Ergenler ve Estetik Cerrahi

Ergenlerin Estetik Merakı

Hepimiz ergenlik dönemlerimizi hatırlarız. Yüzümüzdeki tek bir sivilce bile bazan hayatımızı zehir edebilirdi. Vücut imajı ergenlikte her zamankinden daha fazla önemsenir. Burun şekli, kızlarda memelerin geç gelişmesi, erkeklerde memelerin belirgin olması, yüz derisin kalitesi, saç ve sakal kısaca vücut ile ilgili görünen her yapı ergenler için bir sorun oluşturabilmektedir.

Medyanın sanatçılar ve popüler kişiler ile ilgili çoğu zaman abartılı olan yayın ve reklamları ergenleri olumsuz etkilemektedir. Çocuklar bazan henüz vücut gelişimleri tamamlanmadığı ve karar verebilme yetenekleri olgunluğa erişmediği halde medyaya özenerek yüz veya vücut görünümlerini değiştirmek istermektedirler.

Yapılan istatistikler tüm dünyada 18 yaş altında estetik ameliyat için başvuranların sayısının arttığını ve hatta 18 yaşın altında yapılan estetik ameliyatların da arttığını göstermektedir. Örnek olarak yağların vakumla alınması (liposuction), burun estetiği (nazoplasti) ve meme büyütme (silikon protez) ameliyatlarını gösterebiliriz. Giderek artan bu eğilim bazı ülkelerde 18 yaş altındakilere estetik ameliyat yapılmasını yasaklayan kanunların çıkartılmasına yol açmıştır.

Ancak bazı durumlarda çocuk veya ergenin psikolojisini korumak için 18 yaş öncesi estetik ameliyatlar yapılabilmektedir.

Bu ameliyatları şöyle özetleyebiliriz:

Kepçe Kulak: Çok ciddi psikolojik sorunlara yol açtığı için okula başlamadan önce ameliyatı önerilir.

Görünen yara izleri: Fonksiyon kaybı yapmasalar bile psikolojik etkileri nedeni ile her yaşta opere edilebilirler.

Çok büyük memeler: Nadir durumlarda kızlarda memeler çok küçük yaşlarda taşınamayacak kadar büyük boyutlara erişebilmektedir. Hem psikolojik hem de gelişimde yapabileceği olumsuz etkiler nedeni ile erken yaşlarda tedavileri gerekebilir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş dünyaca kabul görmüş yukkarıda sayılan durumlar dışında 18 yaşın altındakilere estetik ameliyat yapılmasını uygun görmemektedir.

El güzelliğine duyulan istek artıyor

Sosyal media ve akıllı telefonlar hayatımızı etkilemeye devam ediyor. Bu yenilikler el estetiğine olan ilginin de artmasına neden oldu. Nasıl mı?

Artık nişan veya söz kesme törenlerinde parmaklara yüzük takılırken cep telefonlarından çekilen yakın plan resimler anında facebook, twitter, resim paylaşma programları vs ile tanıdıklara gönderilebiliyor. Bu yakın plan el resimleri genç ve güzel el ile yılların etkisi altında yıpranmış el arasındaki farkı da dramatik biçimde gözler önüne sermeye başladı. Bu durum el estetiğine duyulan talebi giderek arttırmakta.

Çeşitli ülkelerden gelen istatistik bilgileri el estetiği işlemlerine duyulan talebin her yıl giderek arttığını doğrulamaktadır. Teknolojinin ve sosyal medianın hayatımızı hiç beklemediğimiz biçimde değiştirmesine önümüzdeki yıllarda da şahit olmaya devam edeceğiz.

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Ameliyatsız meme büyütme işlemi yapılabilir mi?

Meme büyütme girişimlerine ilgi çok eskidir. 1880 lerden başlayarak bu amaçla memelerin içine çeşitli maddeler yerleştirilmiştir. Kauçuk, sığır kıkırdağı, sentetik maddeler, cam küreler hatta fildişi kullanılan bu maddeler arasında sayılabilir. Bütün bu denemelerden olumsuz sonuçlar alınmıştır.

1963 yılında silikon meme protezlerinin piyasaya çıkması ile meme büyütme işlemi güvenli bir şekilde yapılmaya başlamıştır. Günümüze kadar meme protezleri giderek geliştirilmiştir ve bu süreç devam etmektedir.

Memeye protez konulması cerrahi bir işlemi gerektirir. Ameliyatsız meme büyütme fikri yeni değildir. 1940 larda meme içine parafin ve vazelin enjekte edilmiştir. Meme içine silikon enjeksiyonu özellikle Vietnam savaşı sırasında popüler olmuştur. Amerikalılar ile birlikte olmak isteyen Vietnamlı kadınlara askeri depolardan çalınan endüstiyel sıvı silikon enjeksiyonu ile meme büyütme işlemi yapılmıştır. Daha sonra özellikle Las Vegas’ta sıvı silikon ile meme büyütme işlemi yaygın olarak yapılmaya başlanmış ve bu 1979 da kanun ile yasaklanana kadar devam etmiştir. Silikon dahil olmak üzere meme içine enjekte edilen maddelerin ölüme kadar gidebilen ciddi problem ve sakatlıklara yol açtığı görülmüştür.

Ameliyatsız meme büyütme fikrine olan ilgi günümüzde de azalmadan devam etmektedir. Son yıllarda sentetik polyamide (halk arasında naylon  diye bilinir) maddesinden üretilen bir dolgu maddesi özellikle meme büyütme işleminde kullanılmaktadır. Poliklinik koşullarında anestezi gerektirmeksizin direk olarak meme içine bu maddeyi enjekte ederek yapılan meme büyütme işleminin etkisinin senelerce sürebildiği öne sürülmektedir.

Ticari reklamlar ve bazı hekimler su tutucu poyamide maddesi enjekte edilerek yapılan meme büyütme işlemlerinin teklikesiz ve başarılı olduğunu yaymaya çalışmaktadır. Ancak bu konu henüz bilimsel olarak yeterince araştırılmamıştır. Amerikan Federal İlaç Denetim Kurumu (FDA) bu maddeye onay verene ve bilimsel araştırmalar güvenli olduğunu kanıtlayana kadar kullanımına kuşku ile bakmakta yarar vardır.


//

Estetik burun ameliyatı sonrası ağrı

Burun Ameliyatı Ağrılı mı?

Burun estetiği her ülkede sık yapılan estetik ameliyatlar arasındadır. Ameliyat sonrası ağrı hastaların çok korktuğu ve en çok sorduğu konudur. Estetik burun ameliyatlarında çok kez burun kemiklerini kırmak gerekir. Burun kemikleri gözlere komşu olduğundan sızacak en küçük kan bile hemen göz çevrelerinde morluk oluşturur. Bu görüntü alışkın olmayanlar için ürküntü verici olabilir. Burun ameliyatı geçirmiş bir arkadaşını gözleri mor olarak gören bir kişi arkadaşının acı çektiğini varsayar ve cesareti kırılabilir.

Son yıllarda ameliyat ve anestezi teknikleri çok gelişti. Artık estetik cerrahlar burun dokularını çok az yaralayarak ameliyat yapmakta ve ameliyat sırasında ağrı için önlemler almaktadırlar. Bu önlemler sayesinde deneyimli ellerde yapılan estetik burun ameliyatlarından sonra ağrı en aza indirilmiştir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş tarafından gerçekleştirilen estetik burun ameliyatlarından sonra hastaların büyük çoğunluğu ameliyat sonrası ağrı kesici bir ilaç kullanmaya gerek görmemektedir. Çok küçük bir grupta ise yalnız ameliyat olduğu günün gecesi ağızdan verilen bir adet paracetamol (Parol, Tamol, Minoset vs) tablet ile tamamen kaybolan hafif bir ağrı olmaktadır.

Özet olarak uygun teknikle yapılan estetik burun ameliyatları çoğunlukla ağrısızdır diyebiliriz.

İlgili Sayfalar:


//